Pazartesi, Mayıs 09, 2016

Taşralılaşma (N)

İstanbul, bilmem kaçıncı taşralılaşmasını yaşıyor ve/ya yaşatılıyor.
Taşralılaşma, Cumhuriyet’in başından beridir sürgelen bir süreçler dizisi.
İstanbul’un ilk ciddi göçünü 1946 gibi aldığı söylenir. Zaten, nüfusuna baktığımızda bunu destekler veriler görürüz.
1946-1960 DP’nin 0. liberalleşme denemesini birinci adım sayarsak, bugüne dek 10 civarnıda ve / ama içiçe geçmiş taşralılaşma sürecini gözleriz.
Bu konuda gecekondululuk ve varoşluk yönünde araştırmalar yapıldı ama kentin taşralılaşması gözardı edildi hep.
Tanıl Bora’nın katıldığı ve taşralılığı olumladığı derleme dışında gerçekçiliğe limitlenen eser yok bu konuda. Onu da negasyonla kullanırsak.
Taşralılığın birincil ölçütü, darkafalılık olabilir. Küreselleşme çağında, Yerküre’nin yüzeyini, 20 bin kilometre çapında değil de, 1 kilometre çapında algılamak, tam taşralılık göstergesi.
Herşeyi oraya izdüşürmek ve yassıltmak da öyle.
Taşrada bilim, kültür, sanat da olamıyor ya da olursa da, çakmanın çakması oluyor.
Bugünlerde, 1970 aranjmanlarından berbat, Ozan Doğulu cıstakları beste diye sunuluyor örneğin.
Bilgisayarda, 100 ayrı kültür ezgisini sentezlemek akla gelmiyor. Cıstak, göbek havası, tamam. Olay bitiyor.
Bu arada Ozan Doğulu, Yurdaer Doğulu’nun oğlu. Babasının ilerlettiği müziği daha geriye gerileterek tam taşralılık örneği sergiliyor ve bir de kasıla kasıla kendini beğeniyor.
Bu konu daha yazılacak. Nokta. Es.

(6 Mayıs 2016)

Hiç yorum yok: