Önnot:
Bu metni, ilk 2 Chow cildini onun sayesinde beleşe okuduğum ve onları sıfır
olarak satamayacağı için, bundan hiç hazzetmeyen, duble konudaşım ve duble
meslektaşım, yazar Ege Görgün’e ithaf ediyorum.
İlginç
bir çizgiroman örneği olmuş Chew:
100 puan
skor yapmak için başlamış ama görünürde10 bin hedeflemiş gibi görünmüş, çünkü
çok fazla zıplama çabası var içinde. Ama bunu becerememiş, ancak 65 gibi
yapabilmiş. Ki zaten bu bile tek başına, gelecek genç kültürün ve yaratıcılığın
gidişatını imlemeye yetiyor.
Popüler
kültür ürünü olarak çizgiroman-türü üzerinden bir irdeleme olsun bizimkisi,
asıl derdimiz o bizim, çünkü kendi
üzerine düşünmeyen avangard eleştiri eleştiri değildir:
Siberpunk-
siberpulp bilimkurgu ve pulp-punk polisiye ikilemlerini şimdiye kadar bu açıdan
irdeleyen olmamış nedense. Bunu, Iain Banks’in ‘Culture’ serisi üzerine olan
eleştirilerde gördük.
Chew
ise, aslen pulp-punk arası bir bilimkurgu ve bir pulp-polisiye iken, görünürde siber-punk
ve siber-polisiye tadında bir ‘space opera’ olmuş.
‘Space opera’
tanımı, burada en sakat olanı.
O
aslında, ‘uzay kovboyu atına, pardon uzay gemisine atlar, Dünya’yı kurtaran
adam olur’ modunda bir şeydir ama dilsel süsleme ve oyunları da öz-eleştirel
sayarak, ‘space opera’ saymışlar ‘Culture’ eleştirilerinde ve nedense
(Wikipedia).
Bu,
konunun yavşak anlatımı. Ciddi anlatımı ise şöyle gibi:
1930’lar
ABD’sinin, Soğıuk Savaş, anti-komünizm, insan türünün sonunun gelmesi derdi (en
azından görünürde) henüz yokken; ABD’nin dejenere polis devleti olarak, 1.
kuşak pulp-çizgiromanı yaratmışlığı var: Süper kahramanlar insanlığı
kurtarırlar, e tabii bir tane yetmez, yüzlerce yaratılırlar o zaman da.
1930’lar
bilimkurgusu ise, yine de 1960’ların Heinlein’ı çizgisinde kalmış ya da baştan
onu öncelemiş. Buradaki paradoks ve olumsuz eşanlamlılık şurada:
ABD’li
bilimkurgu yazarlarının Stalin-Hitler ayırtsızlığı mevcut tarihte, üstelik bu
devletten gelen bir tanım ve onlar da empozeyi gönüllüce kabullenmişler.
(Burada kullanılan tanım sözcüğü / kavramı, diktatörlük değil, totaliteryenlik.)
Bu, onları pekala komünist yapabilecekken, proto-Yanki
faşisti yaptı toptan. Böylelikle, McCarthy’ci bilimkurgulara yol çıldı.
Aynı
sırada İtalyan mafyası ve dejenere polis devleti koşulları, 1930’ların Horace
McCoy’una, pulp-polisiye yazdırıyordu. Bu, ABD polisinin mafya tarafından satın
alınışından daha beter bir kültürel
dejenerasyonlu bir popüler kültür olgusu tezahürü idi (ek bilgi: olgunun
potansiyelliği x aktuelliği / görüngüleşmesi, birbirlerinden farklı şeyler).
Devam:
ABD’de
çizgiroman, 1930’lar, 1960’lar, 1990’lar sıçramalarıyla sürdü. 2020’lerde
sıçrama veya geri düşüş de olsa, bir büküm daha umuluyor ve görünüyor şimdiden.
Polisiye
roman ise, Horace McCoy, Lawrence Sanders, Michael Connnelly çizgisiyle, polis
devleti eleştirisi güzellemesi
olarak sürdü.
Ek:
2020
polisiye roman sıçramasını ise, 2010’larda ‘Ejderha Dövmeli Kız’ dizisi
İsveç’ten gönderdi. Ki İsveç’in de, 1960’lar Sjöwall-Wahlöö ve 1990’lar Mankell
polisiye dizilemesi vardı.
1960’larda
duble ironik-paradoksal olarak, spagetti-western çizgiromanlar İtalya’dan, yani
mafyanın anavatanından geldi. Yanısıra, ABD’ye göçmüş kuşaklardan Sergio Leone
ve Enrico Moreno gibi İtalyan kökenlilerle spagetti-western filmler geldi ama
bunlar 2 ayrı yol olarak yüründü, koşut bile değil. Tex ve Clint Eastwood, beş
benzemez durumlardır örneğin. İtalyanlar’ın daha soft ve romantik kalması da
ironik.
Chew,
bunların arasında 2020 proto-kuşağı olarak giriyor. Bir polisiye-bilimkurgu
olarak, pulp-punk çizgisinin oralarda yalpa vuruyor.
Chew’da
diğerleri:
Klasik
aşk teması takıntısını geçtik.
İlk 2
ciltte henüz uzaya çıkılamadı ama ötelerin varlığı imalandı. Onu da pas geçtik.
Gerisi
klişeler:
İyi-kötü
polis, öykü sürprizi sıçramaları, vd, vb.
Şerh:
İçinde o
kadar grotesk-ötesi gönderme varken, bir tek tane bile sözü geçen kavramlara
yönelik gönderme yok ‘Chew’da.
Oysa
bilimkurgu, polisiye ve çizgiroman, kendi üzerine de düşüneli çok oldu, kendini
tartışmaya açalı da çok oldu, Wolverine’in Hollywood filminde bile.
G-7’nin 2020
kuşağı, bomboş kafalı bir kuşak olacak. Marvel sayesinde çizgiromanları da
öyle. ‘Chew’ da bu çizgide yürüyor: Kalabalık ve süslü ama içi boş laf
balonları.
Gusto /
gastronomi / fine eating absürdü, 2010’ların 3.-4. Dünya’sının sömürge
valilerinin takıntıları olan popüler kültür temalarıydı. Chew buraya saplanıp
kalmış. Bunu sulu eğlence konusu veya ‘gag’leme sanmış ama çook yanılmış.
Yamyamlık
ile şaka olmaz, komik çizgiromanda bile. Bilimkurguda, polisiyede, çizgiromanda
bile. Chew’dan önce, Hannibal var oldu, Yürüyen Ölüler var oldu. Chew bunlarla
yarıştı ve kaybetti.
Nokta.
Es.
Gerekli
linkler:
(15-16 Mayıs 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder