Cuma, Haziran 24, 2016

Cem Karaca, Kelt Müziği, Brecht Epiği

Karaca, Selçuk, Livaneli, 1980 öncesinde protest müzik yaparlardı, gerkçe protest olanının, Kaya’nın lümpen olanını değil.
1980 darbesi oldu.
Karaca yurtdışına giderken, Selçuk ve Livaneli yurtta kaldı.
Tuhaf bir biçimde; Ertaş ve Koray da yurtdışına gitti.
Ertaş’ı Almanya hükümeti tedavi ettirdi ve ben o sayede 2000’de onu ilk ve son kez olarak, canlı konserde izleyebildim.
Koray orada çok ilginç bir Dünya müziği albümü yaptı ama sonrasını getirmedi.
Koray, Selçuk ve Kızılok, Nazım şiirlerini bestelediler. Biraz kıyıda köşede kalmışlar ama, çünkü ben onları ancak 1990 sonrasında dinledim.
Kızılok pek bilinmeyen bir biçimde, bir de Aşık Veysel’in sazını devraldı 1970’lerde.
Selçuk, epeyi Brecht şiiri de besteledi. Epik tiyatro 1980 öncesinde moda idi.
Tüm bu bilgilerin üzerine:
19.06.16 günü, Bomonti bit pazarında, yaşamımda ilk kez Karaca’nın Almanca bir parçasını dinledim. Aynı albümde keman eşliği ile, tümüyle Kelt müziği olan, yine Almanca söylediği bir parçası da vardı.
Bunun üzerine internete baktım:
“Die Kanaken, 1984'te Almanya'da yayınlanmış Cem Karaca albümü. Sanatçının kariyerindeki tek Almanca albümdür. Nazım Hikmet şiiri "Çok Yorgunum" dışında bütün şarkılar Almanca'dır. "Die Kanaken", Almanların başta Türkler olarak yabancıları tanımlamak için kullandığı argo bir sözcüktür.”
Bilgi. ‘Kanake’, ‘Pasifik Yerlisi’ demek aslında.
Devam:
“Almanya'da yaşayan Türk müzisyenlerden gitarist Fehiman Uğurdemir, bas gitarist Cengiz Öztunç, klavyelerde Sefa Pekelli ve Betin Güneş (Güneş trombon da çalmıştır.) ve davulda İsmail Tarlan ile kaydedilmiştir. Albümün kaydı Köln'de "Studio am Dom"da yapılmıştır. Türk müzisyenler dışında "Beim Kaffee" şarkısındaki kemanı Clemente Alfredo ve "Çok Yorgunum"daki synthsizerı Dick Stadtler çalmıştır.”
Kelt müziği tınısını veren, Clemente imiş.
Sonrası tuhaf ve soru kipi:
Karaca, başka Almanca albüm yapmadı ve TC’ye geri döndü. Ya yapsaydı?
Koray, Almanya’da 5 ülkeden müzisyenle albüm hazırladı ama Türkçe.
Ertaş, kendi çaldı kendi söyledi hep, çook solo bir yaşam sürdü, babasına karşı bile.
Pina Bausch o yıllarda henüz tırmanıyordu yokuşunun hayatın, Ne bu Türk müzisyenlerle çalıştı, ne de Brecht anlayışına yakın durdu.
Devam:
“Albümdeki şarkıların teması Almanya'da yaşayan Türk işçi ve göçmenlerin karşılaştıkları problemler ve halkların kardeşliğidir. Şarkılar Alman yazar Henry Böseke'nin 1984'te Martin Burkert ile yazdığı Ab in den Orient-Express adlı tiyatro oyunu için yazılmıştı. Oyun uzun yıllar boyunca Karaca'nın müzikleri ile Almanya'da oynandı. "Die Kanaken" da oynanan bu tiyatroda 1986'da bir süre Karaca'nın annesi Toto Karaca da rol almıştır.”
Brecht de Türk konuk işçilerle hiç ilgilenmedi. O sırada Doğu Almanya’da kendi putunu inşa ediyordu.
Albüm ile ilgili Wikipedia sayfası, Karaca’nın müziğine progresif rock diyor ama aslında regresif rock, çünkü folklorik rock / Anadolu rock idi.
Karaca, hiç Brecht şiiri bestelemiş mi diye baktık:
Sonuç çıkmadı.
Onun bu boşluğuna / vakumuna karşı, Baykurt’un (ironik biçimde yalnızca arkadaşının katkısıyla ve bir de Mehmet Ali Ağca’nın hedefi olmaktan kurtularak), bir köy enstitülü olarak Almanya yıllarının metamorfozu ilginçtir. Ek bilgi: Baykurt, Almanya’dan öcen eğitim için ABD’ye de gitmiştir. Böylelikle, 3. Dünya köyünü yazmaktan, 1. Dünya kentini yazmaya sıçramıştır ve o zaman bir ihanet sayılmıştır, Karaca’nın ki de öyle.
Onlarır romanlarını okumuşlar, onların şarkılarını dinlemişler ise, Evren’e % 92,5 onay vermiştir.
1960’larda ilk Alamancılar depar atarlarken, aynı zamanda Dünya müziği, Temiz ve Kutbay da Dünya Müziği’ne doğru depar attılar. O nedenle, 1980’lerdeki tüm bu adı sayılanlar, 3 tur kafadan geriye düşmüş oldular.
1 tur Dünya Müziği’sizlik ile, 1 tur ‘gemi direği de ABD’ye gider gelir ama kütük olarak kalır’ ile, 1 tur 1990 sonrasıki mental ve kültürel regresyonları ile.
Yoksa hala Kelt Müziği var, hala ‘Zikir’ albümü var ve dinleniyor, Brecht hala yorumlanmaya açık (yasak olsa bile), Bausch o zaman da matriyarkal faşist idi, bu zaman da, ilaahh...
Çok güzel bir metin oldu. Hipertekst kavramsal çerçevesi olarak.
Çok güzel bir çapraz estetik-eleştiri medya-metin oldu.
Devamı gelecek. Nokta. Es.

(20 Haziran 2016)

Hiç yorum yok: