Karaca,
Selçuk, Livaneli, 1980 öncesinde protest müzik yaparlardı, gerkçe protest
olanının, Kaya’nın lümpen olanını değil.
1980
darbesi oldu.
Karaca
yurtdışına giderken, Selçuk ve Livaneli yurtta kaldı.
Tuhaf
bir biçimde; Ertaş ve Koray da yurtdışına gitti.
Ertaş’ı
Almanya hükümeti tedavi ettirdi ve ben o sayede 2000’de onu ilk ve son kez
olarak, canlı konserde izleyebildim.
Koray
orada çok ilginç bir Dünya müziği albümü yaptı ama sonrasını getirmedi.
Koray,
Selçuk ve Kızılok, Nazım şiirlerini bestelediler. Biraz kıyıda köşede kalmışlar
ama, çünkü ben onları ancak 1990 sonrasında dinledim.
Kızılok
pek bilinmeyen bir biçimde, bir de Aşık Veysel’in sazını devraldı 1970’lerde.
Selçuk,
epeyi Brecht şiiri de besteledi. Epik tiyatro 1980 öncesinde moda idi.
Tüm bu
bilgilerin üzerine:
19.06.16
günü, Bomonti bit pazarında, yaşamımda ilk kez Karaca’nın Almanca bir parçasını
dinledim. Aynı albümde keman eşliği ile, tümüyle Kelt müziği olan, yine Almanca
söylediği bir parçası da vardı.
Bunun
üzerine internete baktım:
“Die
Kanaken, 1984'te Almanya'da yayınlanmış Cem Karaca albümü. Sanatçının
kariyerindeki tek Almanca albümdür. Nazım Hikmet şiiri "Çok Yorgunum"
dışında bütün şarkılar Almanca'dır. "Die Kanaken", Almanların başta
Türkler olarak yabancıları tanımlamak için kullandığı argo bir sözcüktür.”
Bilgi.
‘Kanake’, ‘Pasifik Yerlisi’ demek aslında.
Devam:
“Almanya'da
yaşayan Türk müzisyenlerden gitarist Fehiman Uğurdemir, bas gitarist Cengiz
Öztunç, klavyelerde Sefa Pekelli ve Betin Güneş (Güneş trombon da çalmıştır.)
ve davulda İsmail Tarlan ile kaydedilmiştir. Albümün kaydı Köln'de "Studio
am Dom"da yapılmıştır. Türk müzisyenler dışında "Beim Kaffee"
şarkısındaki kemanı Clemente Alfredo ve "Çok Yorgunum"daki
synthsizerı Dick Stadtler çalmıştır.”
Kelt
müziği tınısını veren, Clemente imiş.
Sonrası
tuhaf ve soru kipi:
Karaca,
başka Almanca albüm yapmadı ve TC’ye geri döndü. Ya yapsaydı?
Koray,
Almanya’da 5 ülkeden müzisyenle albüm hazırladı ama Türkçe.
Ertaş,
kendi çaldı kendi söyledi hep, çook solo bir yaşam sürdü, babasına karşı bile.
Pina
Bausch o yıllarda henüz tırmanıyordu yokuşunun hayatın, Ne bu Türk
müzisyenlerle çalıştı, ne de Brecht anlayışına yakın durdu.
Devam:
“Albümdeki
şarkıların teması Almanya'da yaşayan Türk işçi ve göçmenlerin karşılaştıkları
problemler ve halkların kardeşliğidir. Şarkılar Alman yazar Henry Böseke'nin
1984'te Martin Burkert ile yazdığı Ab in den Orient-Express adlı tiyatro oyunu
için yazılmıştı. Oyun uzun yıllar boyunca Karaca'nın müzikleri ile Almanya'da
oynandı. "Die Kanaken" da oynanan bu tiyatroda 1986'da bir süre
Karaca'nın annesi Toto Karaca da rol almıştır.”
Brecht
de Türk konuk işçilerle hiç ilgilenmedi. O sırada Doğu Almanya’da kendi putunu
inşa ediyordu.
Albüm
ile ilgili Wikipedia sayfası, Karaca’nın müziğine progresif rock diyor ama
aslında regresif rock, çünkü folklorik rock / Anadolu rock idi.
Karaca,
hiç Brecht şiiri bestelemiş mi diye baktık:
Sonuç
çıkmadı.
Onun bu
boşluğuna / vakumuna karşı, Baykurt’un (ironik biçimde yalnızca arkadaşının
katkısıyla ve bir de Mehmet Ali Ağca’nın hedefi olmaktan kurtularak), bir köy
enstitülü olarak Almanya yıllarının metamorfozu ilginçtir. Ek bilgi: Baykurt,
Almanya’dan öcen eğitim için ABD’ye de gitmiştir. Böylelikle, 3. Dünya köyünü
yazmaktan, 1. Dünya kentini yazmaya sıçramıştır ve o zaman bir ihanet
sayılmıştır, Karaca’nın ki de öyle.
Onlarır
romanlarını okumuşlar, onların şarkılarını dinlemişler ise, Evren’e % 92,5 onay
vermiştir.
1960’larda
ilk Alamancılar depar atarlarken, aynı zamanda Dünya müziği, Temiz ve Kutbay da
Dünya Müziği’ne doğru depar attılar. O nedenle, 1980’lerdeki tüm bu adı
sayılanlar, 3 tur kafadan geriye düşmüş oldular.
1 tur
Dünya Müziği’sizlik ile, 1 tur ‘gemi direği de ABD’ye gider gelir ama kütük
olarak kalır’ ile, 1 tur 1990 sonrasıki mental ve kültürel regresyonları ile.
Yoksa
hala Kelt Müziği var, hala ‘Zikir’ albümü var ve dinleniyor, Brecht hala
yorumlanmaya açık (yasak olsa bile), Bausch o zaman da matriyarkal faşist idi,
bu zaman da, ilaahh...
Çok
güzel bir metin oldu. Hipertekst kavramsal çerçevesi olarak.
Çok
güzel bir çapraz estetik-eleştiri medya-metin oldu.
Devamı
gelecek. Nokta. Es.
(20 Haziran 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder