İnsan
ile ilgili birçok kavram, birbiriyle ilintili, başka sözcüklerle de
dilegetirilmiş ama bu sırada içeriği kaydırılmış oluyor.
Bütün
safkanlar, belli melezlerin grup-içi melezlenmesiyle oluşur ve safkanlaşır.
Melezler
iç nitelik heterojenidir. Bir ondan bir özellik, bir bundan diğer bir özellik
almışlardır. Ancak bu veri tabanı özellikler de koyutsaldır.
Ayrıca,
bu melezlenme ve heterojenleşme izleri, ancak ve ancak mutasyonlarla
izlenebiliyor insan tarihinde ve taripöncesinde.
Ancak,
bir de görünmeyen veya hiçbir önemi olmayan mutasyonlar var ve bunlar sonradan
önem kazanabilir. Açıktenlilik, deri kanseri olabilirlik, D vitamini
absorbsiyonu, deniz ürünü tüketimi hep eşlenik şeyler: ancak bunlar yine de
eskimolar, Vikingler / Gotlar, Laponlar’da farklı farklı işlemiş. Açıktenlilik,
Güneş olmayan yerde kamuflaş için işe yaramış olabilir ama öyle olan Vikingler’in
melezi ingilizler’in göçmen meliz olan Avstralyayılar bugün en çok cilt kanseri
olanlar oldu.
Bizi
burada ilgilendiren ve vurgulamak istedğimiz şey ise, heterojenleşmenin ve
melezlenmenin epistemik dokuları, örüntüleri ve formları. Kalıcılık o denli
önemli değil, gözlenebilirlik ve kaydedilebilirlik önemli. Sonuçta, şimdi olmaz
da 250 yıl sonar genetik bilgi tam bilim olur, sorun değil.
Tarihteki
tüm halkların ad, ırk, din, dil değiştirmeleri kaydedilmiş olsaydı, bugünkü
antropoloji ve tarih başka türlü yazılmış olurdu.
Sarıkafa
Nordikler’in oldukça geniş bir cografyadan yola çıktığını, bunun da en az bin
endogamik kabile demek olduğunu biliyoruz. Ancak tüm bunlar, ya Got, ya da
Viking diye tek bir kategori olarak kayıtlı.
Germenler’in,
Franklar’ın, Bulgarlar’ın ad kaymasına uğradığını biliyoruz.
Ancak,
Oset-Viking ilintisi kayıtlı değil hala. Osetler’in bilinen ilk Orta Asya –
Kuzey Avrupa melezi olmuşluğu (400’lerdeki Alanlar’ın belli bir altkümesi
üzerinden) mümkün. Tek gerçek çekik gözlü ve tam sarışın olanlar onlar çünkü.
Ancak dilleri, belki 3 bin yıllık.
750-1000
arasındaki Ön Asya’daki Orta Asya – Kuzey Avrupa halkları etkileşimleri de
kayıtlı değil.
Burada 2
temel bilgi yaklaşımı eksikliği var:
Urallar
ve Afganistan dağlık arazileri üzerinden yaşanmış tarihsel göçler. Bakan görür,
gören bulur. Sonuçta, oralar binlerce yıldır araştırılmadı.
Buradaki
operatör ise, endogami x ekzogami.
Ekzogami, daha çok kadın tecavüzü ile olmuşa benzer. Sonuçta, Cengiz Han’ın 8
milon torun-torununun belki tamamı büyükbüyükannaler istemeden olmuştur.
Burada
sorun, çok fazla heterojenleşme olmuşluğu değil, özellikle ön Asya veya Anadolu
için, bu kadar az nasıl heterojenleşme
olmuşluğu. Örneğin, 1100 zorla % 100 Hristiyan iken, 1900 hala % 25 gönüllü
Hristiyan idi ve hepsi de hiç el sürülmeden endogamilerini yüzyıllarca
sürdürebilmiş idi.
Buradan
oludkça acaip bir başka sonuca da varıyoruz:
Sarıkafa
ilk ırkın, oranın orjinal halkı olmayabileceği. Oralara nasıl çıklıdığını
boşveriyoruz, onun yerine o binyıllarda Avrupa’nın kuzey yarısının zaten buzul
olduğuna bakıyoruz: dümdüz bir coğrafya yani.
Oralar
ilk insan kabaca günümüzden 22 bin yıl önce gelmişse ve ilk sarışınlık 11 bin
yıl önce çıkmışsa, 11 bin yılda oralar nüfus açısından epeyi yoğrulabilir idi
ve ılık-donuk dönemler de vardı ayrıca.
Alanlar,
Macarlar, Hular, Gotlar, Keltler yakın coğrafyası ve asıl Kavimler Göçü’sü bize
bir model sundu ama epeyi açık uçlu ve kuşku verici bir model.
İronik
ama bu model şunu söylüyor bize:
Bundan
çok değil, 2 bin yıl önce zaten güneyden gelmiş Kürtler’in Anadolu’dan atılıp,
yerlerine 4 milyon Arabımsı melez Suriyeli’nin yerleştirilebilirliği ve bunun
da bin yıl sonra asıl halk sayılabilirliği.
Ve bir
de, yurtdışındaki 4-5 milyon TC vatandaşının en az 100 halk kökenli ve melez olduğu.
Bu, çok
çok tuhaf bir ekzogami, heterojenleşme ve melezleşme süreci.
Nokta.
Es.
(23 Haziran 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder