Bu, Masa
türü dergiler için yazdığım 3. metin. Yazılma nedeni ise, bilmediğim bazı şeyleri
öğrenmem ve bildiğim bazı şeyleri ise, bana bilmediklerimi öğreten Can
Semercioğlu’nun bilmemesi.
Ön
bilgiler:
Bir:
Bu,
İstanbul, sokak, lümpen, getto, varoş, azınlık, dip lümpen metinleri ağzı,
üslubu, tekniği, içeriği, 1950’ler için Adnan Veli’ye, 1930’lar için ise, bugün
unutulmuş bir yazar olan Reşat Enis’e ait. Osmanlı’ya ise, Kaygısız’ın
Çingeneler tematiği üzerinden dönülebilir. Bu, bir gelenek yani, Amerika’nın
yeniden keşfi gibi.
İki:
Bunun
2000’ler versiyonu olan taşraseverlik, futbolseverlik, arabeskseverlik (ve bir bakıma
Murat Belge izlekli) Tanıl Bora çizgisi olmakta. Aptal ve cahil olan güzeldir, mantığı / zihniyeti bu.
Üç:
Yineleme:
Semercioğlu 2013 demiş ama aslında 2003 momentli bu yeni çıkış: Hayvan ile. Bu
mal, 13 yıldır satıyor yani, iyi süre. Gırgır 16 yıl (1973-1989) satıldı,
belirtmiş olalım.
Dört:
Sekiz
liraya satılan dergiyi 80 kuruşa mal etmek mümkün. Baskı formatı ise,
Gırgır-Yeni Gündem arası bir şey. O da yeni değil yani. Çok yakında reklam da
alırlar veya aldılar da ben görmedim.
Beş:
Buradan,
aluturka çoğulluğun ola ola, ‘çeek oğlum, ortaya iki buçuk karışık ızgara’ olduğu
anlayışına varıyoruz, vardık ve orada durduk kaldık bile çoktan.
Buradan
Semercioğlu saptamaları ile yazımıza devam ediyoruz:
O
arabesk demiş, biz lümpenlik diyoruz ki bu taa Gırgır’dan ve hatta Akbaba’dan
gelen 50-60 yıllık ana kültürel bir damar.
Alıntı:
“Bu, ‘göstere
göstere edebiyat yapma anlayışı’ da aslında okuru bir derdi olan bir yere
yöneltme anlayışından uzaklaştırarak, konfora yakınlaştırıyor. Okuyucu adeta
bir katarsisle, bir ruh arınma ayiniyle kendisini her şeyden uzaklaştırabiliyor
rahatlıkla.”
Yorum:
“Bu,
göster göstere zırvalama ve bilgi inkarı anlayışı da, aslında okuru bir derde /
yere yöneltme anlayışından uzaklaştırmıyor, 40 yaş altı ergen, şimdiye dek
zaten oralara hiç uğramadı, ondenle de
de, konfora değil, oportünizme
yaklaştırıyor, 1968’li dedeleri ve 1978’li babaları da öyleydi bunların.
Okuyucu, bir yabancılaşarak özdeşleşme
ile kendisini tüm realiteden
uzaklaştırıyor rahatlıkla.”
Yani:
2000
itibarıyla, epistemolojik aksiyoloji açısından edebiyatın birincil derdi gerçeği söylemek iken,bunlar gerçek hariç
herşeyi söylüyor, gerçek adını anarken bile.
Ancak
2016 itibarıyla da bu açı tükendi çoktan. Limon-Leman çizgisinden biliyoruz
bunu.
Yani
Semercioğlu, kitlesel / popüler kültür ürünü olarak, mizah / karikatür
dergileri geleneğini, bunu başlatan Metin Üstündağ var iken bile dikkate
alamamış, pas geçmiş.
Ve en
önemlisi:
Bu
ürünler, kopyanın kopyası, suyunun suyu, taklidin taklidi.
Unutmayın:
Türk
Edebiyatı, 5. sınıf Fransız edebiyatının
5. sınıf taklitleri ile başladı: Yıl 1838 idi o zaman. Hala öyle: Yıl 2008
idi şimdi. 170 yıl aynı terane: Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur.
Hatice’yi
geçelim, gelelim neticeye:
Teknolojik
olanaklar ve maliyet düşüklüğü ve bir de yazar /çizer bolluğu, bu dergilere
10-20 yıl daha olanak sağlıyor ama moda geçince, hemen su kesilir.
Ek bilgi.
Burada, tüm ekonomik alanlarda olduğu gibi, kültürel meta alanında da arzın
talebi üsselce aştığını imlemek gerekli burada.
Semercioğlu’nun
göremediği ve yazamadığı şu:
Türk
edebiyatı, bilimkurgu, polisiye, çizgiroman yazabilecek ve onu da sollayıp,
çapraz medya yazabilecek. O zaman yeni Türk Edebiyatı belki 2020’de başlar.
Tek yol edebi devrim, başka yol
yok.
(17 Haziran 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder