Çarşamba, Haziran 22, 2016

Masa Dergisi Nezdinde 3

Bu, Masa türü dergiler için yazdığım 3. metin. Yazılma nedeni ise, bilmediğim bazı şeyleri öğrenmem ve bildiğim bazı şeyleri ise, bana bilmediklerimi öğreten Can Semercioğlu’nun bilmemesi.
Ön bilgiler:
Bir:
Bu, İstanbul, sokak, lümpen, getto, varoş, azınlık, dip lümpen metinleri ağzı, üslubu, tekniği, içeriği, 1950’ler için Adnan Veli’ye, 1930’lar için ise, bugün unutulmuş bir yazar olan Reşat Enis’e ait. Osmanlı’ya ise, Kaygısız’ın Çingeneler tematiği üzerinden dönülebilir. Bu, bir gelenek yani, Amerika’nın yeniden keşfi gibi.
İki:
Bunun 2000’ler versiyonu olan taşraseverlik, futbolseverlik, arabeskseverlik (ve bir bakıma Murat Belge izlekli) Tanıl Bora çizgisi olmakta. Aptal ve cahil olan güzeldir, mantığı / zihniyeti bu.
Üç:
Yineleme: Semercioğlu 2013 demiş ama aslında 2003 momentli bu yeni çıkış: Hayvan ile. Bu mal, 13 yıldır satıyor yani, iyi süre. Gırgır 16 yıl (1973-1989) satıldı, belirtmiş olalım.
Dört:
Sekiz liraya satılan dergiyi 80 kuruşa mal etmek mümkün. Baskı formatı ise, Gırgır-Yeni Gündem arası bir şey. O da yeni değil yani. Çok yakında reklam da alırlar veya aldılar da ben görmedim.
Beş:
Buradan, aluturka çoğulluğun ola ola, ‘çeek oğlum, ortaya iki buçuk karışık ızgara’ olduğu anlayışına varıyoruz, vardık ve orada durduk kaldık bile çoktan.
Buradan Semercioğlu saptamaları ile yazımıza devam ediyoruz:
O arabesk demiş, biz lümpenlik diyoruz ki bu taa Gırgır’dan ve hatta Akbaba’dan gelen 50-60 yıllık ana kültürel bir damar.
Alıntı:
“Bu, ‘göstere göstere edebiyat yapma anlayışı’ da aslında okuru bir derdi olan bir yere yöneltme anlayışından uzaklaştırarak, konfora yakınlaştırıyor. Okuyucu adeta bir katarsisle, bir ruh arınma ayiniyle kendisini her şeyden uzaklaştırabiliyor rahatlıkla.”
Yorum:
“Bu, göster göstere zırvalama ve bilgi inkarı anlayışı da, aslında okuru bir derde / yere yöneltme anlayışından uzaklaştırmıyor, 40 yaş altı ergen, şimdiye dek zaten oralara hiç uğramadı,  ondenle de de, konfora değil, oportünizme yaklaştırıyor, 1968’li dedeleri ve 1978’li babaları da öyleydi bunların. Okuyucu, bir yabancılaşarak özdeşleşme ile kendisini tüm realiteden uzaklaştırıyor rahatlıkla.”
Yani:
2000 itibarıyla, epistemolojik aksiyoloji açısından edebiyatın birincil derdi gerçeği söylemek iken,bunlar gerçek hariç herşeyi söylüyor, gerçek adını anarken bile.
Ancak 2016 itibarıyla da bu açı tükendi çoktan. Limon-Leman çizgisinden biliyoruz bunu.
Yani Semercioğlu, kitlesel / popüler kültür ürünü olarak, mizah / karikatür dergileri geleneğini, bunu başlatan Metin Üstündağ var iken bile dikkate alamamış, pas geçmiş.
Ve en önemlisi:
Bu ürünler, kopyanın kopyası, suyunun suyu, taklidin taklidi.
Unutmayın:
Türk Edebiyatı, 5. sınıf Fransız edebiyatının 5. sınıf taklitleri ile başladı: Yıl 1838 idi o zaman. Hala öyle: Yıl 2008 idi şimdi. 170 yıl aynı terane: Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur.
Hatice’yi geçelim, gelelim neticeye:
Teknolojik olanaklar ve maliyet düşüklüğü ve bir de yazar /çizer bolluğu, bu dergilere 10-20 yıl daha olanak sağlıyor ama moda geçince, hemen su kesilir.
Ek bilgi. Burada, tüm ekonomik alanlarda olduğu gibi, kültürel meta alanında da arzın talebi üsselce aştığını imlemek gerekli burada.
Semercioğlu’nun göremediği ve yazamadığı şu:
Türk edebiyatı, bilimkurgu, polisiye, çizgiroman yazabilecek ve onu da sollayıp, çapraz medya yazabilecek. O zaman yeni Türk Edebiyatı belki 2020’de başlar.
Tek yol edebi devrim, başka yol yok.

(17 Haziran 2016)

Hiç yorum yok: