Cuma, Haziran 10, 2016

Melis Kar Ve Saire

Bu ses yarışmaları ülkeyi mahvetti. Ortalığı Ajdar’lar ile doldurdu.
Bir de birileri, vokalistlere vokalistlik ile solistliğin ayrı şeyler olduğunu, aynı şarkıcının peşpeşe gelen vokalistlerinin ortalığı klonlanmış ve yassı (fon değerlikli) seslerle doldurduğunu, bunun da müziğe zararlı olduğunu anlatmalı.
Kar ile Halil Sezai düetinde karşılaştım. Şarkı veya şarkıcılar değil, ayak ucunda dans eden balet ilgimi çekti: Yavşa-ters gösterim, ilginç bir motor duyu-dil moneti yaratmış, kazara tabii ki.
Bir kadın, 25 yaşında o estetik ameliyatları yaptırmamalı.Hele hele ortalıkta Ajda Pekkan gibi canlı anıt varken.
Bu yarışmacı vokalistlerden favorim Ayda. O da kayboldu gitti ama ‘Boğaz’da Yangın Var’ iyi bir parça olarak kalacak kayıtlarda.
Birileri, Kar’a ve diğer şarkıcılara da, etini sergilemenin kötü bir şey olduğunu, önüne gelen herkesin dans edemeyeceğini de anlatmalı.
Bir de, alaturka kadınların yüzündeki o şirret ifadenin panzehiri bulunmalı.
Kenar mahalle ruhundan hiçbiri kurtulamamış gibi davranıyorlar.
Halil Sezai’den zerrece hazzetmedim ama ironik olarak Kar ile düetinde iyi. Sanki, kendini içine gömdüğü açmazda kazara bir çatlak görmüş de, dışarı sızıyormuş gibiydi.
Sonuç:
Vasıfsız-altı’nın ödüllendirildiği ve niteliklinin üret(tir)ilemediği bir Yeni Orta Çağ kültürel momentindeyiz.
Sanat, nakil ve tefsirden ibaret, telif üretemiyor. Üretenler de, ödüllendirilmek bir yana, tersine cezalandırılıyorlar.
Türkiye’de de böyle, Dünya’da da böyle.
Kar’da da böyle, Ayda’da da böyle.

(7 Haziran 2016)

Hiç yorum yok: