Bir
haber:
“2 bin
20 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırmada, katılanların yüzde 50’si
Almanya’daki Müslümanlardan dolayı kendilerini ülkelerinde yabancı hissettiğini
ifade etti. Bu oran 2011’de yapılan benzer bir araştırmada yüzde 26,1 olarak
saptanmıştı. Müslümanlardan dolayı kendisini yabancı hissettiğini ifade edenler
arasında Sol Parti seçmeninin yüzde 37,7, Yeşiller Partisi seçmenin de yüzde
24,7 olması ,İslam karşıtlığının ideolojilerden bağımsız tüm topluma
yayıldığının göstergesi olarak tanımlanıyor.”
Bunun
bir örneğini, ‘vicdanı solda, cüzdanı sağda’ ve sonra da ‘cüzdanı solda,
vicdanı sağda’ olarak Fransızlar yaşamıştı. Bu, Alman usülü: Fifty fifty.
Daha
önce de yazmıştık:
Göçmenlerden
dolayı göçmen düşmanlığı, refleksif bir kültürel tepki.
Bu, sağ
ve soldan bağımsız.
Bir şeyi
daha yazmıştık ama:
Üçte
biri ateist olan Almanya’da, bu ateistlerin % 5-10’u ırkçı olmakta.
Ek
bilgi:
Korsanlar’ın
içinde neo-Naziler de var idi.
Yani
sonuçta:
Korsan
neo-Nazi, faşist ateist, faşist
Yeşil, nasyonalist solcu, bizim için
olağan göstergeler: Hem Almanya’da, hem de diğer ülkelerde.
Bu
durum, 2 ana blok (merkez sağ ve merkez sol) odaklarının parçalanıp, yeni,
farklı, küçük, marjinal partilere geçiş olmasının devamı ve parçası bir süreç.
Yani, tezler ve antitezler kaleydoskop gibi, içiçe girişim / kırınım saçakları oluşturdu.
Tarihte
daha önce de, kralcılıktan gelen sağ-sol ayrımında, Fransa Devrimi ertesinde,
pozisyonların simetrik olarak değişmiş (karlıcıların karl karşıtı olmuş ve
tersi de) olduğunu da anımsatalım. Ve bu da, o karşıtlığı ayırtsız kılmıştı, fiilen ama fikren olmayabilir.
Şu anda
da yaşadığımız bu:
Geleneksel
politik karşıtlıkların fiilen ayırtsızlaşması.
Bunu,
Yeşiller 1980 gibi başlattı.
Neo-liberalizm
de, bunu 1980 gibi başlattı.
Sonuç
ise, 2015 gibi kesinleşti.
Tarihin
kısa siklusları da 30-40 yıllıktır zaten.
Yani,
teori ve pratik uyuşuyor ve çakışıyor ama bu bir praksis değil.
Buradan
çıkan ilk kültürel sonuç şu oldu:
Almanlaşan
Türkler ve türkleşen Almanlar. Her ikisinden de örnekler gördüm. 2 yoldan:
Türkler’de gönüllü kulluk olarak, Almanlar’da lümpen azınlık hümanizmi / sevgisi olarak: Türkler folklor
yapmazken, Türkiye’ye gelip Türkçe ve Türk halk dansları öğrenen Alman gördüm,
Alsas-Lorenli idi.
Devamı
ve şu andaki moment ise şu:
Kıblesizlik,
kıblenin sisler içinde yitişi, bir görünüp bir kaybolması, bir var olup bir yok
olması, çok kıblelilik, hiç kıblelilik (kinizm): Bunlar tıpkı 1990 ertesiki,
global çift x tek-kutupluluk ve kutupsuzluk olgusu gibi seyretti ve seyredecek.
Olay,
Germenler’in Roma’ya hiç boyun eğmeyip, Roma’yı yıkıp, sonra Roma-Germen
devleti kurması gibi. Olay, Vietnam’ın ABD’yi askeri olarak yenip, sonra (ayda
25 dolar asgari ücretle) ekonomik olarak ona kölelik etmesi gibi. Ama ne oldu?:
25 dolarlık işçileri attılar, robot
aldılar: olay, robot adının ad babası Çapek
öyküsü gibi oldu.
Sonuçta
ne olacak?:
Bu, bir
mayalanma ve melezlenme dönemi. Dünya Sistemi modeli 2000-2200 arasında bunun
böyel gideceğini söyledi çoktan, gidiyor gibi de görünüyor, Batı durup dururken
kendini çökertti çünkü.
Bu
koşullarda; iktisat-askeriye-politika bildiğimiz sikluslara uyar,
bilim-sanat-düşün dip yapar. Yine, premature rönesanslar, yine permatura
engizisyonlar çıkar. 2075’e kadar prematüre rönesans adayı yok. Tüm AB ve ABD
prematüre, oalğan matüre ve post-matüre engizisyonlara açık. İslam’ın çok kontrast
engizisyonu, Hristiyan muğlak / flu / gri engizisyonunu az görünür kılıyor.
Ancak bu ayırtsızlık, kontrasttan daha sert sonuçlar çıkardı tarihte.
Almanya’da da yaşanan budur.
Dipnot:
1980
Temmuz momentinde yazdığım, şu an bende var olmayan, ‘Ekonomik Determinizm’
metnim, o zaman henüz bilmediğim ve prematüre modundaki Dünya Sistemi ile o
zaman henüz 0 momentindeki neo-liberalizmi, en başta hemen hemen sıfırlamış ve
geçersizlemiş oluyor bu koşullarda (2015 momentinde).
Ek
olarak:
Dünya
Sistemi de, neo-liberalizm de ekonomik determinist olmalarına karşın,
neo-liberalizmin uygulaması, kimi politik olanı, şu sıralarda da askeri olanı,
ekonomik olanın önüne ve daha güçlü-üstün olarak koydu. Ayrıca, bu üçü senkron
değil de: Yani, tarihte en güçlü politik ülke, en güçlü askeri ülke, en güçül
ekonomik ülke farklı farklı. Şu an ABD, hiçbirinde 1 no değil ama öyleymiş gibi
yapılıyor ve bu da tarihsel kitle psikolojisi, psiko-tarihin öğesi olarak ve
gibi, ‘asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl’ gibi.
(17 Haziran 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder