Çarşamba, Haziran 22, 2016

Vicdan Sağa Nasıl Kayar?

Bir haber:
“2 bin 20 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırmada, katılanların yüzde 50’si Almanya’daki Müslümanlardan dolayı kendilerini ülkelerinde yabancı hissettiğini ifade etti. Bu oran 2011’de yapılan benzer bir araştırmada yüzde 26,1 olarak saptanmıştı. Müslümanlardan dolayı kendisini yabancı hissettiğini ifade edenler arasında Sol Parti seçmeninin yüzde 37,7, Yeşiller Partisi seçmenin de yüzde 24,7 olması ,İslam karşıtlığının ideolojilerden bağımsız tüm topluma yayıldığının göstergesi olarak tanımlanıyor.”
Bunun bir örneğini, ‘vicdanı solda, cüzdanı sağda’ ve sonra da ‘cüzdanı solda, vicdanı sağda’ olarak Fransızlar yaşamıştı. Bu, Alman usülü: Fifty fifty.
Daha önce de yazmıştık:
Göçmenlerden dolayı göçmen düşmanlığı, refleksif bir kültürel tepki.
Bu, sağ ve soldan bağımsız.
Bir şeyi daha yazmıştık ama:
Üçte biri ateist olan Almanya’da, bu ateistlerin % 5-10’u ırkçı olmakta.
Ek bilgi:
Korsanlar’ın içinde neo-Naziler de var idi.
Yani sonuçta:
Korsan neo-Nazi, faşist ateist, faşist Yeşil, nasyonalist solcu, bizim için olağan göstergeler: Hem Almanya’da, hem de diğer ülkelerde.
Bu durum, 2 ana blok (merkez sağ ve merkez sol) odaklarının parçalanıp, yeni, farklı, küçük, marjinal partilere geçiş olmasının devamı ve parçası bir süreç. Yani, tezler ve antitezler kaleydoskop gibi, içiçe girişim / kırınım saçakları oluşturdu.
Tarihte daha önce de, kralcılıktan gelen sağ-sol ayrımında, Fransa Devrimi ertesinde, pozisyonların simetrik olarak değişmiş (karlıcıların karl karşıtı olmuş ve tersi de) olduğunu da anımsatalım. Ve bu da, o karşıtlığı ayırtsız kılmıştı, fiilen ama fikren olmayabilir.
Şu anda da yaşadığımız bu:
Geleneksel politik karşıtlıkların fiilen ayırtsızlaşması.
Bunu, Yeşiller 1980 gibi başlattı.
Neo-liberalizm de, bunu 1980 gibi başlattı.
Sonuç ise, 2015 gibi kesinleşti.
Tarihin kısa siklusları da 30-40 yıllıktır zaten.
Yani, teori ve pratik uyuşuyor ve çakışıyor ama bu bir praksis değil.
Buradan çıkan ilk kültürel sonuç şu oldu:
Almanlaşan Türkler ve türkleşen Almanlar. Her ikisinden de örnekler gördüm. 2 yoldan: Türkler’de gönüllü kulluk olarak, Almanlar’da lümpen azınlık hümanizmi / sevgisi olarak: Türkler folklor yapmazken, Türkiye’ye gelip Türkçe ve Türk halk dansları öğrenen Alman gördüm, Alsas-Lorenli idi.
Devamı ve şu andaki moment ise şu:
Kıblesizlik, kıblenin sisler içinde yitişi, bir görünüp bir kaybolması, bir var olup bir yok olması, çok kıblelilik, hiç kıblelilik (kinizm): Bunlar tıpkı 1990 ertesiki, global çift x tek-kutupluluk ve kutupsuzluk olgusu gibi seyretti ve seyredecek.
Olay, Germenler’in Roma’ya hiç boyun eğmeyip, Roma’yı yıkıp, sonra Roma-Germen devleti kurması gibi. Olay, Vietnam’ın ABD’yi askeri olarak yenip, sonra (ayda 25 dolar asgari ücretle) ekonomik olarak ona kölelik etmesi gibi. Ama ne oldu?: 25 dolarlık işçileri attılar, robot aldılar: olay, robot adının ad babası Çapek öyküsü gibi oldu.
Sonuçta ne olacak?:
Bu, bir mayalanma ve melezlenme dönemi. Dünya Sistemi modeli 2000-2200 arasında bunun böyel gideceğini söyledi çoktan, gidiyor gibi de görünüyor, Batı durup dururken kendini çökertti çünkü.
Bu koşullarda; iktisat-askeriye-politika bildiğimiz sikluslara uyar, bilim-sanat-düşün dip yapar. Yine, premature rönesanslar, yine permatura engizisyonlar çıkar. 2075’e kadar prematüre rönesans adayı yok. Tüm AB ve ABD prematüre, oalğan matüre ve post-matüre engizisyonlara açık. İslam’ın çok kontrast engizisyonu, Hristiyan muğlak / flu / gri engizisyonunu az görünür kılıyor. Ancak bu ayırtsızlık, kontrasttan daha sert sonuçlar çıkardı tarihte.
Almanya’da da yaşanan budur.
Dipnot:
1980 Temmuz momentinde yazdığım, şu an bende var olmayan, ‘Ekonomik Determinizm’ metnim, o zaman henüz bilmediğim ve prematüre modundaki Dünya Sistemi ile o zaman henüz 0 momentindeki neo-liberalizmi, en başta hemen hemen sıfırlamış ve geçersizlemiş oluyor bu koşullarda (2015 momentinde).
Ek olarak:
Dünya Sistemi de, neo-liberalizm de ekonomik determinist olmalarına karşın, neo-liberalizmin uygulaması, kimi politik olanı, şu sıralarda da askeri olanı, ekonomik olanın önüne ve daha güçlü-üstün olarak koydu. Ayrıca, bu üçü senkron değil de: Yani, tarihte en güçlü politik ülke, en güçlü askeri ülke, en güçül ekonomik ülke farklı farklı. Şu an ABD, hiçbirinde 1 no değil ama öyleymiş gibi yapılıyor ve bu da tarihsel kitle psikolojisi, psiko-tarihin öğesi olarak ve gibi, ‘asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl’ gibi.

(17 Haziran 2016)

Hiç yorum yok: