Alıntı
metin:
“Affetmek
Affetmek,
kendine ya da bir ötekine duyulan öfke duygusundan bilinçli olarak vazgeçmek,
anlamak ve kabul etmektir. Affeden kişi yapılanları halen onaylamıyor ya da
unutmuyor olabilir, ancak öfkesinin işlevini kaybettiğini hissederek barış ve
huzur ihtiyacına yönelir. Zarar verici kalıpların tekrarlandığı ilişkilerde,
sağlıksız bir döngünün parçası olan unutma ve geçici görmezden gelme
eğilimleri, affetmenin verdiği huzuru içermez.
Affetmek
kabul ve uzlaşma gerektirir ve kimi zaman bu zordur. Uzlaşma, her iki tarafın
çabasını gerektirir. Kişinin affetme eylemine dair yargıları ve inançları da
oldukça belirleyicidir. Affetmeyi, boyun eğme, ezilme ve sonucunda zarar görme
olarak yorumlayan kişi, çoğunlukla bunu yapmakta zorlanır. Affetmek hem bir
karar hem de bir sonuçtur. Hayal kırıklığına ve öfkeye sebep olan davranışın
yarattığı etki kadar, iki kişi arasındaki ilişkinin genel yapısı ve geçmişi de
bu kararda oldukça belirleyicidir. Öncelikle, bireyin kızgın olduğu kişiyle
ilişkisinin genel özellikleri ve bu olumsuz olayın etkisi arasındaki ayrımı
yapabilmesi gerekir. Bir diğer önemli öğe empatidir. Kişinin hayal kırıklığına
ve öfkeye sebep olan davranışlarını ortaya çıkaran faktörleri ve içinde
bulunduğu durumu onun gözünden anlayabilmek gerekir. Bir diğer basamak da,
kırgınlık ve hayal kırıklığını kabul edip, olaya bu duyguların etkisinden
bağımsız, nesnel bir gözle bakabilmektir. Kişi, ancak bu durumda öfke
duygusunun ekseninde davranmasının işlevsel olup olmadığını anlayabilir.
Çoğu
zaman yalnızca ötekileri değil, kendimizi de affetmeye ihtiyaç duyarız.
Algıladığımız hatalarımız ya da gerçekten olumsuz sonuçlara yol açan
davranışlarımız karşısında, içimizdeki cezalandırıcı sese karşı kendimizi
savunamayabilir, çaresiz ve depresif hissedebiliriz. Bunu kendi içimizde
yapamadığımızda, ötekilerden duymak isteyebiliriz. Kendini affetmek, hatalarını
görmezden gelmek anlamına gelmez, aksine hatayı kabul edip daha işlevsel
biçimde devam etmeyi sağlar. Hatta cezalandırıcı sesi susturamamak, bir kısır
döngü şeklinde tekrarlayan hatalara bile yol açabilir. Kendini affetmeyi
öğrenmek, depresyon, anksiyete ve bağımlılıklar gibi negatif sonuçlara karşı
kişiyi koruduğu gibi, ötekilerle daha sağlıklı ilişkiler kurmayı da sağlar.
Hazırlayan:
Klinik Psikolog Şencan Taşkale
Kaynak:
Wade, N.
(2010). Introduction to the Special Issue on Forgiveness in Therapy. Journal of
Mental Health Counseling, 32(1), 1-4.”
(Facebook,
Therapia grubu, 20.06.16 tarihli gönderi.)
+
Yorumlarım:
İlkin,
böylelikle oblivion’un boşluklarını görmüş oldum. Aslına bakılırsa, oblivion’u
hiç affetmek olarak kabul etmedim. Niye etmediğimi böylelikle görmüş oldum.
Benim
affetme kavarmım ile psikiyatristlerinki farklıymış ,hem de çook.
Geçelim
alıntılara:
“Affetmek,
kendine ya da bir ötekine duyulan öfke duygusundan bilinçli olarak vazgeçmek,
anlamak ve kabul etmektir.”
Ne
ilgisi var yahu?
Affetmek,
yapılan hatanın hukuki, ahlaki, dini, siyasi, ticari, askeri cezalarını ödetmemek demektir: Hakkın olduğu halde
hakkın almamak veya istememek demektir.
“öfkesinin
işlevini kaybettiğini hissederek, barış ve huzur ihtiyacına yönelir.”
Öfkenin
işlevi kaybolmaz.
Barış ve
huzur gereksinimi nedeniyle değil, rahatsızlığı taşıyamama nedeniyledir. Yükü
atınca, hafifleyeceğin demek değildir bu, yalnızca yükü taşımayacağın demektir.
O nedenle, affa bir de nisyan eklerler: Kötülük yapanı yeinden görünce,
kötülğünü anımsama diye. Ya da şöylerler: Ben bana yapılan kötülüğü unuturum
ama bana o kötülüğü yapan unutmasın.
Yani,
bunun birden çok yolu vardır.
“Affetmek
kabul ve uzlaşma gerektirir ve kimi zaman bu zordur. Uzlaşma, her iki tarafın
çabasını gerektirir.”
Ne acaip
totoloji.
Affeden
tek kişi, affedilen tek kişi, 2 tarafın çabası var.
Ne
ilgisi var?
Affedilen
kulağının üzerine yatar yalnızca. Sonra, aynı hıyarlığı gider bir daha yapar.
Affedebilmek
için, üçüncü tarafa da gereksinim vardır. Arabulucu, denge arayıcı, adalet
tartıcı, asıl affetme kuralırı koyucu ve uygulayıcı olarak. Ha, bir de tanık
olarak. İşin içine, bir daha yapamma sözü grimeli önce çünkü.
“Kişi,
ancak bu durumda öfke duygusunun ekseninde davranmasının işlevsel olup
olmadığını anlayabilir.”
Öfke,
ancak keskin sirke küpüne zarar ise, işlevsel olmaz. Yoksa, cezayı vermek için
öfke canlı kalmalıdır. İnsanlar affetmezler, gevşerler ve bellekleri zayıflar
yalnızca. O nedenle affetmek, bir de unutma anlamı taşır.
“Çoğu
zaman yalnızca ötekileri değil, kendimizi de affetmeye ihtiyaç duyarız.”
İşte bu,
feci doğru bir saptama.
Üstelik,
o zaman üçüncü kişi de olmayacaktır. Kendini tartan, yargılayan, cezalandıran
kendiniz olursunuz. Ya da olamazsınız genelde olduğu üzere. İnsanların,
kendilerin yargılayıp mantıklı cezaları ödetecek denli, otokontrolleri ve
otodisiplinleri yoktur, G-7 ülkelerinde bile.
Çok
basit:
Bir
kitle katliamcısı, bir bara girdi ve 50 kişiyi öldürdü, 50 kişiyi de yaraladı
ama öldüremedi. Herkes panikledi, yoksa 100 kişinin 1 kişiyi 3 saat
durduramaması cezalık bir beceriksizlik, özellikle ABD’de, özellikle FBI
ışıkları kestirdikten sonra.
Ve hiç
kimse özeleştiri yapmadı, sağ kalan hiç kimse hiçbir bedel ödemeyecek.
Özsavunmasızlık affedilebilir bir şey değildir ama ABD gibi bir yerde
yargılanabilir bir şey bile değil.
“Kendini
affetmeyi öğrenmek, depresyon, anksiyete ve bağımlılıklar gibi negatif
sonuçlara karşı kişiyi koruduğu gibi, ötekilerle daha sağlıklı ilişkiler
kurmayı da sağlar.”
İşte bu,
idama mahkumluk bir düşünce. Uygulanınca, sonucu oradaki gibi oluyor, oldu da,
olacak da.
Negatif
sonuçlarınızı yiyiim sizin. Ölülerle nasıl daha sağlıklı ilişki kurulacak
acaba?
Yani:
Affedilmeyecek
suçlar, hatalar, kusurlar, ayıplar, günahlar çoktur. Hemen hiçbirinin de
telafisi yoktur. Siz birine telafisiz bir zarar verdiyseniz, siz de diyetini
ödemelisiniz. Yok öyle, hümanist faşizm. Almanya halkı toptan toplama kampına
konmalıydı, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra.
Nokta.
+
Çıkış ve
sonuç:
Psikiyatristlerin
bu denli çok dezenformasyon yapmaları komik. O nedenle papazlar gibiler:
İnsanları rahatlatacağız ayağına, kendi çıkaraları için, habire yalan söyleyen
kişiler olmak.
İnsanlar
rahatlamasınlar, acı çeksinler, hatalarını bedelini ödesinler, ölsünler, zulüm
görsünler, vd vb...
Öbür
türlü insan türü yok oluyor, az kaldı olacaktı ve muhakkak olacak da...
Böyle salak sepet psişik takıntılar
sayesinde...
(21 Haziran 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder