Cuma, Kasım 29, 2019

60 Yıllık Bir Ömrün Biyografi-Tarih Eşlenikliği


Sınıfsal kökenimle, maksimum lise mezunu olanaklı olarak doğdum. Lisansüstü mezunu oldum ama tezsiz (nedeni evsizlikti).
Not: Son 5 yılda 1 milyon üniversite öğrencisi, parasızlık nedeniyle öğrenimini bıraktı. Sınıfsal determinizm bu. Beni belirleyemedi ama, üniversiteyi bitirdim ama, iki kardeşim okulu bıraktı ama.
Ana tarafımda da, baba tarafımda da, AFL ve BÜ gibi iki okulu bitiren ilk ve tek kişiyim. Alamancı veya diğer yurtdışı şıkkını deneyen çok ama. Herkes, bulduğu şıkkı oynadı yani.
Bir teyze oğlu ve bir hala oğlu erken (45 gibi?) vefat etti. İkisi de alkolden.
Kısacası, bildiğimiz lümpen orta-alt sınıftık topluca.
Eti ayda bir, muzu beş yılda bir yiyebilirdik.
13 yıllık ABD tipi eğitim, biyografimi ve ontosumu metamorfozladı.
Tam anlamıyla / bütünüyle değilse bile, epeyi bir kültürel yabancılaşma yaşadım. Başkaları durumumu, civciv çıktığı yumurtayı beğenmemiş, olarak gördüler.
1950-1960 arasında bunu yaşayan yüz binler oldu. Çünkü o kuşak, Türkiye’de topluca üniversiteye giden ilk kuşaktı, kızlar dahil.
Eskiden lise mezunları öğretmen veya askerlikte subay olurlardı.
5 yıllık kalkınma planlarına bakıldığında, 1960-1980 arası, kendi yağıyla kavrulmacı geçti.
1983-2019 ise, bildiğimiz gönüllü sömürgeleşme ile geçti.
Eğitim ve sağlık sistemi çöktü.
50 küsur yıllık maraziliğim sırasında, hastanelerin hiç değişmediğini yaşadım. Gövdemde doktor hatası hasar neredeyse 10 tane.
Benim gibi, fakir kökenli olanlar, sınıf atlamayı seçtiler. 1980 öncesinde ister solcu olsun, ister sağcı olsun.
Akir kalmayı seçmişliğim tartışmalı. Latife Tekin tezini hiç kabul etmedim. Fakirdim ve zekiydim. Birini seçebilirdim. Bence bu seçim değildi.
Sonuç, kezlerce ölüm riski oldu.
Türkiye de aynı yok olma risklerini yaşadı, yaşıyor.
Varlığım / ontosum, genelde tarihdışı idi. Apolitikliğin dışında bir şey bu. Bir tür politiklik-üstü, bir tür politik aktiflik benimkisi. Yazarak yani.
14’ümde de eksodusum yoktu, 59’umda da yok.
Mucize yaşama şanslarımı eğitimle kullandım, mucize kotam doldu. Son 9-10 yıldır, felaket, doktor, hastane, ilaç gırla gidiyorum.
En ironiği şu:
Artık dönme/lik şansım bile yok.
Belki acısız ölüm hakkım kalmıştır geriye. Dilerim öyledir.
Ancak bu, TC için de böyle.
TC de tüm haklarını kullandı, hatta daha fazlasını.
Eskiden olsa, Benjamin tarzı, Fassbinder tarzı bir otobiyografi-tarihçe ilintisi kurardım, kurdum da, artık kurmuyorum.
Kafka’nın da, Beckett’in de, anlam ufkunu geçtiğini düşünürsek, benim de anlam ufkunu geçmem, eski söylemin tükenmesi demek. Eski söylemle, anlamsızlığın göbeğindeyiz hepimiz yani.
Kendimi yeni söyleme aktarabileceğimden emin değilim.
TC’nin de.
Yaşlı bir insanı yaşamın kıyısına almak zor, bitmiş bir ülkeyi tarihin kıyısına almak zor.
Tarihin huzurevi nasıl bir şeydir acaba?
Bana da, TC’ye de gereken bu gibi.
(28 Kasım 2019)

Hiç yorum yok: