“Güç
politikası ve ittifaklar üzerinden dünyayı okumak, son derece yanlış. Hangi
ittifak içerisinde yer alırsanız alın, ister Batı ittifakında, ister Rusya,
ister Çin, dünyayı mevcut güç dağılımı üzerinden okursanız, kaybedersiniz.”
Ne diyor
bu akademisyen?
Rusya-ABD
uzun işeme yarışması nedeniyle, 1
ülke haritadan silinmiş, on binlerce ölü, milyonlarca göçmen oluşmuş, bu hala
ne diyor?
Tarih;
iktisadi, askeri, siyasi güçler / hegemonlar üzerinden okunur. Böyle okumak,
onların yaptıklarını haklı göstermez, o iddia sol söylemin aptallığıdır.
Toplumu
pasta böler gibi ikiye bölmek de öyle.
Marx
dedi diye, somut gerçeklere uymayan durumları kabul edecek değiliz.
2 dünya
devriminin nasıl olduğunu ve tahmin edildikleri yerde olmadığını da biliyoruz.
+
“Bildiğimiz
anlamda dünya pek çok açıdan büyük bir dönüşümün içinden geçiyor. Ateşkes
antlaşması ile biten savaşların, cephe ile cephe gerisinin, olağan ile
olağanüstü arasındaki sınırların, güvenilir ve otoritelerin, üniversiteye
gidersek iyi bir iş sahibi olabileceğimizi hayal edebildiğimiz bir dönemin
sonuna geldik. Gelir dağılımı eşitsizliğinin olağanüstü arttığı, kültürel
olarak ortak referans noktalarımızı yitirdiğimiz, toplumsal hayatı düzenleyen
kurumların inandırıcılığını yitirdiği bir dönem bu. Böyle bir dönemin yükünün
ve risklerinin de bireyler tarafından tek başına yüklenilmesi bekleniyor.
Kolektif hayat sigortalarımız, ne gerçekte varlar, ne de hayal gücümüzde. Umut
ilkesi ile var olmayan bir belirsizlik durumu bu. Bu döneme tedirginlik çağı
dedim.”
Tarih ve
umut.
Akademisyene
bak.
Tedirginlik
yerine; kaos, belirsizlik, büküm, çöküş, şu bu da denebiliyor. Dendi de. Bu,
bir geçiş çağı kısacası: Tarihsel sikluslar 400 yıllık olduğu için, 133 yıl
bile sürebilir (a kesinliğinden b kesinliğine).
Beni
güldüren şey, devrim isteyenlerin bile, bu tedirginlik çağında paniklemeleri.
Bunu hiç görmedikleri, okuduklarıyla da anlayamadıkları için, bu denli büyük
bir belayla yüzleşeceklerini bilemediler.
Şu anda
en büyük sorun, sömü değil, belirsizlik. Yoksa asgari ücretin yarısına çalışıp, yaşamını olağan olağan idame ettiren milyonlar var.
+
“Bu
rakam basit bir istatistik değil, uzun yirminci yüzyıl boyunca orta ve alt
sınıfların ekonomik anlamda elde ettikleri önemli kazanımların ve refahın
ortadan kalktığı anlamına geliyor.”
Tarih
bilinçsizliği bu işte.
Bu
haklar tarihte ilk kez kazanıldı, uzun bir süreliğine de son kez olmuş
olabilir.
Ama proleterya
ne yaptı?
Haklırın
korunması için değil, araba için grev yaptı.
Türkiye’de
de DİSK sosyal demokrasi için değil, devrim için grev yaptı. Sonucu da hep
birlikte yaşadık.
Sarı
Yeleklire hala elektrikli araba almak için grev yapıyor. Yani, proleterya
öğrenmiyor.
+
“Aslında
tam da büyük toplumsal değişimlerin üzerinden atlayan, sorunların ortaya çıkardığı
toplumsal yaraları iyileştirerek değil sürekli pansuman yaparak düzeltmeye
çalışan hareketler bunlar. Hatta tam da kriz algısı/durumu kendi varlıklarını
güçlendirdiği için, sürekli olarak kanayan o yaraya işaret ediyorlar.”
Yine
tarih bilinçsizliği.
2019
Dünya’sı, 1928 Almanya’sı gibi: Üçte bir sol, üçte bir sağ, üçte bir orta /
diğerleri. Her iki uç da kendisinin kazanacağını sanıyor. Her iki uç da
tarihsel bir ayırtsızlık içindeler.
Akademisyenin
yanıldığı şu:
Her iki
uç da sorunların daha büyümesi taraftarı. Bir zamanların kaybedecek zincirleri
bile kalmayan sınıf tanımı gibi.
Kaldı ki
bu da bir çözüm olabilir.
Kaldı ki
Dünya nüfusunun yarısının ölümüne dayalı, Thalos ekonomisi de bir çözüm
olabilir.
Bizim
akademisyen orta sınıftan, kazı çeviriyor, yanmasın istiyor. Devrim hayali falan
yok, araba modeli hayali var yalnızca.
Sonuç
mu?
Çürüme,
fermentasyon, ozmosis. Barbarların uygarlaşması ve uygarların barbarlaşması. AB’nin
ümmileşmesi. ABD7nin içe kapalı ekenomiye dönüşü. Vd, vb, vs…
+
“Tarihsel
olarak kapitalizmin belki de en derin krizi yaşadığı dönemlerden birindeyiz ama
paradoksal olarak kapitalizm siyasal olarak ilk kez bu kadar alternatifsiz.”
Ha ha
ha.
Abuksamanın
bu kadarı. Kapitalizmin bittiğini kapitalistler söylerken, kapitalizm
karşıtının söylediğine bak.
+
“Dolayısıyla
insanlığın varoluşuna dair de önemli bir eşikteyiz.”
İnsan
kadar kafanıza taş düşsün.
İnsan
türü, tek Adem’e ve tek Havva’ya kadar düştüğü daboğazların onlarcasını yaşadı.
Neolitik
Devrim gibi, kültürünü tümüyle resetlediği durumlar da yaşadı.
Bu
durum, bir büküm dönemi olduğu için, hem maksimum hem de minimum olduğu için,
her ikisi de.
1945
atom bombalarıyla tür yok olabilirdi.
1957
Sputnik ile Homo Posterus oldu.
Arası,
boşlukları doldurunuz ve yineleyiniz.
(21 Kasım 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder