Cumartesi, Kasım 09, 2019

Sosyal Molozun Şarkıcı Olmuşu: Kalben


Ses yok, söz yok, çalgı yok, anlam yok.
Şarkı çok ama.
Kendisi bir Youtuber, bir internet ve sosyal medya fenomeni ama, yeni kuşak ev stüdyosu bedavacısı şarkıcı ama.
Koyunun olmadığı yerde, keçi bile değil.
+
“Aşk Çeşmesi tavır olarak Kalben’in köklere dönme, insanın en yalın haline bakma arzusuna tekabül ediyor. Yalınlık, sadeleşme, Kalben’in edindiği yalnızlık bilinciyle de ilişkili. O bilinçte kendini, hayatı ve insanı dinleme, her türlü kalıplardan, kurallardan sıyrılma, özgürleşme arzusu da var. Bu, direnci de beraberinde getiriyor. Hem bize sunulan sahte mutluluklara karşı çıkma, hem de insanın kendi özünü, insanlığını hatırlatması adına.”
Sanırsın, 1968’lerin isyan dalgası.
Oysa, Gezi bile değil, çukur bile değil.
Kendisi sahte kavramlaral dolu biri sahte mutluluklara nasıl karşı çıkacak/
Sahte sahte mi?
+
“Söylemlerimde, dans edişimde, hallerimde sınırı genişlettim. Bir serseri, bir şaman, bir kadın, bir insan, evli veya bekar biri, bir öğrenci oldum; ama asla kimseye öğretmen olmadan anlattım hikâyeleri…”
Oğ yeğ…
Zülfü gibi, önce protest, sonra liberal, sonra köşe yazarı, sonra romancı…
Sanıyorsun oluyor, sanıyorlar bunlar…
Oysa kral çıplak ve çok çirkin gerçekte…
+
“Ben insanları seven, müziğini yapmak isteyen, müzik yolunda tanıştığı güzel insanlarla ve onların hikâyeleriyle ilgilenen biriyim.”
Bu ülkedeki güzel insanlar; Mevlevilik’i ticari konu haline getiren Kudsi Ergüner, arabesk söyleyen halkın bağrının sanatçısı Arif Sağ, pavyondan hanım alıp çocuk yapan Yılmaz Güney, ciletçi Müslüm olmakta…
+
“Ben insanları anlamaya karar verdim. Belki hepsini sevemem, fakat anlayabilirim.”
O kadarını sosyologlar, antropologlar ve kültürologlar bile beceremedi. Sen nasıl becereceksin ki? En derin kalbinle mi?
+
“Herkese karşı büyük bir nefret var. Senin gibi maaş almayan, senin gibi toplu taşımaya binmeyen, senin gibi işsiz olmayan… Nedeni fark etmiyor, herkes herkesi öteliyor, nefret ediyor.”
Hayır canım.
Elma şekeri vaad edildi, sapı girdi yalnızca.
Şu ‘öteki / öbürü / başkası / diğeri’ söylemini uyduran sosyoloğu eşekler tepsin. Bir deli kuyuya taş attı, 40 akıllı çıkaramıyor. Öteki, değil, paylaşım savaşı yalnızca bu…
+
“Biz çok şey biliyoruz. Bu kadar çok şey bilmek istemezdim. 16. Yüzyıl’da yaşayıp, mum yakıp evimde oturmak isterdim. Kuş tüyü kalemimle şiir yazmak, günde bir patates yemek isterdim. … Şimdi o kadar çok şey biliyor, o kadar çok hikâye dinliyor, o kadar çok acıya şahit oluyorum ki…”
Dürüstlüğe bakar mısınız?
Kara cahil ve zıraptal olmak istiyorum…
Sonra da, kadın şu, kadın bu…
İstediği şu:
Karnında sıpa, ensesinde sopa…
+
“Aslında istediğim, içimdeki bütün canavarlarla barışabilmekti. Sadece bize dayatılan siyahı ve beyazı değil, diğer renkleri, gri alanları, turuncuyu, kırmızıyı da göstermekti. Çok siyah beyaz bir yerdeyiz.”
Yine uyduruk-klişe bir laf daha.
Önesürülenin tersine şu anda, siyah-beyaz değil, aşırı cafcaflı, kaleydoskopik bir Dünya’dayız…
İnsanların farklılıktan gözü kamaşıyor, canı yanıyor…
Tepkileri bundan…
+
Sosyal molozların en birincil özellikleri, yaşam boyu ergen çizgisinde kalmaları, eksi bilgili ve eksi zekalı olmaları. Çocukluklarında aileleri feçeslerinde boncuk bulduğu için, bedavaya ödüllendirildikleri için, bedavaya, hatta üste para alarak şarkıcı, şu bu olabiliyorlar.
Kültürel dekadansı ve şeyselleşmeyi, bize yüce sanat ve en samimi hislerim diye kakalamaya kalkıyorlar.
Herşeyleri yamuk, çakma, uyduruk kaydırık bunların…
Alan razı, satan razı ama…
Çünkü müşterileri de yamuk, çakma, uyduruk kaydırık…
(9 Kasım 2019)

Hiç yorum yok: