Ses yok,
söz yok, çalgı yok, anlam yok.
Şarkı çok
ama.
Kendisi
bir Youtuber, bir internet ve sosyal medya fenomeni ama, yeni kuşak ev stüdyosu
bedavacısı şarkıcı ama.
Koyunun
olmadığı yerde, keçi bile değil.
+
“Aşk
Çeşmesi tavır olarak Kalben’in köklere dönme, insanın en yalın haline bakma
arzusuna tekabül ediyor. Yalınlık, sadeleşme, Kalben’in edindiği yalnızlık
bilinciyle de ilişkili. O bilinçte kendini, hayatı ve insanı dinleme, her türlü
kalıplardan, kurallardan sıyrılma, özgürleşme arzusu da var. Bu, direnci de
beraberinde getiriyor. Hem bize sunulan sahte mutluluklara karşı çıkma, hem de
insanın kendi özünü, insanlığını hatırlatması adına.”
Sanırsın,
1968’lerin isyan dalgası.
Oysa,
Gezi bile değil, çukur bile değil.
Kendisi
sahte kavramlaral dolu biri sahte mutluluklara nasıl karşı çıkacak/
Sahte
sahte mi?
+
“Söylemlerimde,
dans edişimde, hallerimde sınırı genişlettim. Bir serseri, bir şaman, bir
kadın, bir insan, evli veya bekar biri, bir öğrenci oldum; ama asla kimseye
öğretmen olmadan anlattım hikâyeleri…”
Oğ yeğ…
Zülfü
gibi, önce protest, sonra liberal, sonra köşe yazarı, sonra romancı…
Sanıyorsun
oluyor, sanıyorlar bunlar…
Oysa kral
çıplak ve çok çirkin gerçekte…
+
“Ben
insanları seven, müziğini yapmak isteyen, müzik yolunda tanıştığı güzel
insanlarla ve onların hikâyeleriyle ilgilenen biriyim.”
Bu
ülkedeki güzel insanlar; Mevlevilik’i ticari konu haline getiren Kudsi Ergüner,
arabesk söyleyen halkın bağrının sanatçısı Arif Sağ, pavyondan hanım alıp çocuk
yapan Yılmaz Güney, ciletçi Müslüm olmakta…
+
“Ben
insanları anlamaya karar verdim. Belki hepsini sevemem, fakat anlayabilirim.”
O
kadarını sosyologlar, antropologlar ve kültürologlar bile beceremedi. Sen nasıl
becereceksin ki? En derin kalbinle mi?
+
“Herkese
karşı büyük bir nefret var. Senin gibi maaş almayan, senin gibi toplu taşımaya
binmeyen, senin gibi işsiz olmayan… Nedeni fark etmiyor, herkes herkesi
öteliyor, nefret ediyor.”
Hayır
canım.
Elma şekeri
vaad edildi, sapı girdi yalnızca.
Şu ‘öteki
/ öbürü / başkası / diğeri’ söylemini uyduran sosyoloğu eşekler tepsin. Bir
deli kuyuya taş attı, 40 akıllı çıkaramıyor. Öteki, değil, paylaşım savaşı
yalnızca bu…
+
“Biz çok
şey biliyoruz. Bu kadar çok şey bilmek istemezdim. 16. Yüzyıl’da yaşayıp, mum
yakıp evimde oturmak isterdim. Kuş tüyü kalemimle şiir yazmak, günde bir
patates yemek isterdim. … Şimdi o kadar çok şey biliyor, o kadar çok hikâye
dinliyor, o kadar çok acıya şahit oluyorum ki…”
Dürüstlüğe
bakar mısınız?
Kara
cahil ve zıraptal olmak istiyorum…
Sonra
da, kadın şu, kadın bu…
İstediği
şu:
Karnında
sıpa, ensesinde sopa…
+
“Aslında
istediğim, içimdeki bütün canavarlarla barışabilmekti. Sadece bize dayatılan
siyahı ve beyazı değil, diğer renkleri, gri alanları, turuncuyu, kırmızıyı da
göstermekti. Çok siyah beyaz bir yerdeyiz.”
Yine
uyduruk-klişe bir laf daha.
Önesürülenin
tersine şu anda, siyah-beyaz değil, aşırı cafcaflı, kaleydoskopik bir Dünya’dayız…
İnsanların
farklılıktan gözü kamaşıyor, canı yanıyor…
Tepkileri
bundan…
+
Sosyal
molozların en birincil özellikleri, yaşam boyu ergen çizgisinde kalmaları, eksi
bilgili ve eksi zekalı olmaları. Çocukluklarında aileleri feçeslerinde boncuk
bulduğu için, bedavaya ödüllendirildikleri için, bedavaya, hatta üste para
alarak şarkıcı, şu bu olabiliyorlar.
Kültürel
dekadansı ve şeyselleşmeyi, bize yüce sanat ve en samimi hislerim diye
kakalamaya kalkıyorlar.
Herşeyleri
yamuk, çakma, uyduruk kaydırık bunların…
Alan razı,
satan razı ama…
Çünkü
müşterileri de yamuk, çakma, uyduruk kaydırık…
(9 Kasım 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder