“Literatürde
bir diğer anlamı da Latince kökenli ‘precari’, ‘precor’ sözcüklerinin Türkçe’de
‘prekarlık’ ya da ‘prekarite’ sözcükleriyle karşılanan, ekonomi politik
çalışmalardan kültürel çalışmalara kadar, birçok alanda hakkında bilgi üretilen
bir kavram olmakla beraber, bu çalışmalarda ortaya çıkan tanımların ortak
kümesine dahil edebileceğimiz en genel anlamıyla; güvencesizliği, kırılganlığı,
kesin bir statüye sahip olmayanı, başkasının hükmüyle risk altında olmayı ve
maddi / gayrimaddi tüm hayata yayılan mülksüzleşmeleri ifade eder.”
Pek
oturmamış bir açıklama olmuş.
Kavramsal
çerçeveli gidelim, sosoyolojik, psikolojik, sosyal psikolojik açılardan bakalım
duruma:
Sosyolojik:
Prekarya,
son zamanlarda proleterliğini bile
kaybedilebilecekler için kullanılan fiili bir tanım. Çünkü, işsizlik oranı
çok yüksek.
Braudel’in
gecikmeli olarak, tarihselliğini yazdığı üzere, marksist anlamıyla sınıflar,
bir biyografiye sığabilecek zaman dilimleri içinde, pek de o kadar sabit
olamamış ve senkoplar yaşamış aslında. Hem sınıf atlamalar, hem de sınıf
düşmeler, kitlesel / kalabalık olarak
epeyi sık yaşanmış. Son zamanlarda yaşanan da o bizce. Sonuçta, 20-90 milyon
arası çağdaş köle var BM’ye göre. Köle de, proleteryadan daha aşağıda bir sınıftır.
(Bu köleler, 1. Dünya’ya gidip çalışmak için, kendi ülkelerinde iş
kurabilecekleri miktarda paraları göçmen olarak ödüyorlar.)
Psikolojik:
Bu
dingildek durum, delilerin sayısını aşırı arttırıyor ki bunun da analizi
gerekir. Hem işliler işlerinden emin değil, hem de işliler iş koşullarından
memnun değil, gayrı-insani olarak yaşıyorlar çünkü. Depresyon tavan yapıyor,
yaptı da.
Sosyal
psikolojik:
Dayanışmanın herşeyi çözeceği gibi, safdil bir varsayım mevcut ama gerçek
durum öyle değil. Grev kırıcılar da,
var, asgari ücretin yarısına çalışan on
binlerce göçmen de.
Tuhaf
olan şey, tüm bu alanların insanları mülksüzleştirmeye itelemiş olması ama
insanların bundan feci korkması. Oysa mülksüzlük, ideolojik olarak aşırı övülen
bir şeydir, bir tür ermişlik gibi
görülür. Tersi durumda ise, birinin canını al, malını alma, savı vardır.
(Abdal,
aşık, derviş, münzevi, meczup, şu bu, tarihte hep bu kategoriye girer.)
Jokerlik
ise, bunların dışında bir kategori. Saf
kötüyü tanımlamanın bir yolu olarak görülmüş, bir alegori olarak kullanılmış. Öyle ki Joker, Batman’la uğraşmakla
yetinmez, Superman Dünya diktatörlüğü kursun diye, yani daha büyük kötülük
işleyebilmek için, gidip onun karısını öldürür, kendini de ona öldürtür.
Bu alternatif-kötü öyküsü, prekaryalıktan,
mülksüzlükten öte ve bambaşka bir durum.
İnsanı
buraya neyin götürdüğü ise ayrı konu. Seri katil veya seri terörist olabilecek
şeyleri yaşamış 1 milyon kişiden hepi topu 10’u seri katil veya seri terörist
olur, onun da 3’ü 5’i beceriksiz çıkar, yani kötülük yapacağım derken, kendini
öldür(t)ür.
Yani,
Joker’in kendini öldürtmesi ayrı, bombayı ıskalayan teröristin kendini
öldürtmesi ayrı ki asıl komik olan da odur, 100 kişiyi öldürdükten sonra
kendini öldürten veya kendini öldüren kişinin öyküsü ayrı ki bu en ciddiye
alınası öyküdür.
Bunlar, birbiriyle
paçal yapılamaz yani.
Kötüler,
birbirine beş benzemezdir yani.
Joker’ler
de öyle artık.
En az 5 differan Joker hikayesi var elde.
Bizim en
tuttuğumuz olanı, ‘Gotham’daki ergen
Joker öyküsü. Tabii bir de, Superman’e kendini öldürten Joker öyküsü.
Palyaço-Joker
bağlantısı, bizi o denli ilgilendirmiyor yani.
Çünkü,
işin içinde gülmek var ve yinelenen trajediler komedi olup güldürür,
güldürmüştür de…
Yeni-son
dönemin çapraz medyalı popüler kültür ürünlerindeki neo-mutlak kötü’ler de böyle artık:
Kötülük
yaparken ağlatmıyorlar, güldürüyorlar. Hem de düşündürerek güldürüyorlar.
Bizce,
prekarya da öyle. Çünkü, 40 yıllık sınıf
atlama komedisine takılıp, sonunda sınıf
düşme trajedisine toslayıp ağlamak, komik bir şey, gerçekten komik ama.
Mülksüzlük
ise, apayrı bir şey.
Onu,
ayrı ayrı metinlerde daha önce kezlerce yazdık.
O;
gitmek, ayrılmak, çözülmek, insan-değil demek: Birarada kalıp, sürü olup, kümeste birbirini gagalayan tavuklar olmak
demek değil.
Yoksa,
‘Amerikan Tanrıları’nın ve ‘Vaiz’in gösterdiği üzere, Tanrı, Şeytan, İnsan
üçgeninde, en kötü olan varlık artık insan ve sonul kazanan da İnsan artık:
İkisini de öldürüyor çünkü, bunu seri katil veya seri terörist bile hayal
edememiş çünkü.
Yani:
Ağlıyoruz
gülünecek halimize…
+
Dipnot:
Farklı
farklı prekarya tanımlarıyla karşılaştık.
Bu, en
makul olanı gibi:
“Kavramı
ortaya koyan İngiliz iktisatçı Guy Standing’e göre, ‘prekarya’ halk arasındaki
yeni bir sınıfı karşılıyor, proletarya gibi. Köken olarak İngilizce
precarious’dan (güvencesiz, belirsiz, istikrarsız, tehlikede) gelmektedir.
Türkçe’ye çevrilmesi gerekmiyor fakat bir çeviri aranması durumunda benim
önerim, ‘tehlikeliler’ ya da ‘geleceksizler’ olur. Hissettikleri duygu ile de
onları ifade edebiliriz: Öfkeliler.
Buradaki
güvenceyi sadece sosyal güvence ve sigortalılık olarak düşünmeyin. Sözkonusu
güvencesizlik ve belirsizlik, hayatta genel olarak prekaryayı ayakta tutan bir
garantinin olmaması. Şu anından ve geleceğinden endişe duyarak yaşar. Çünkü
içinde olduğu üretim ve dağıtım ilişkileri onu büyük bir belirsizliğin,
eşitsizliğin, yoksulluğun ve güvencesizliğin içine iter. Bu durum, prekarya
üyeleri arasında, yaşamın anlamsızlığı üzerine bazı hisler uyandırır. Gelecek
mi? Hangi gelecek için yaşanmaktadır? Bırakın 40 yıl sonrasını, 3 gün sonrası
bile belli değildir. Güvenceniz yoksa, gelecek de olmaz. Bu yüzden, ‘geleceksizler’
denebilir.”
+
Ek:
Son 35
yılda sınıf atlamış beyaz Türkler’in sosyal moloz çocukları için kişi başına
harcadıkları para, ortalama birkaç ev parasıdır. (Üniversite eğitimimin maddi
ve manevi karşılığı 0 ve 2-3 evi olan biri, yaşam boyu çalışmadan yaşayabilir,
yani rantiye olabilir aslında.)
Bu
süreç, ne sosyal molozların yaşamını güvenceye aldı, ne de anababaların yaşamı
güvencede oldu, çünkü liberalizmde iflas olağan vakalardan, artı çocuklar artık
anababalara bakmıyorlar.
Olağan
tanıma göre, hem anababalar, hem de sosyol moloz çocuklar, burada prekarya
oluyorlar ama aslında değiller.
Bunu,
kavramsal berraklığın ne denli önemli olduğunu göstermek için örnekledik.
(2 Kasım 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder