İzlediğim
kadarıyla T24, Abant Toplantıları çizgisinde yer alan eski TKP’lilerin
odaklandığı bir yer olarak işe başladı.
Proje
tekli değildi, ardışık çokluydu. Taraf vardı, Yeni Yüzyıl’ın / Binyıl’ın ve
Radikal’in tasfiyesi vardı.
2000-2020
arasında 20 yıllık bir süreç.
Milliyet
de, 1980 Abdi İpekçi çizgisinden, Hürriyet gerisindeki bir çizgiye çekildi.
Hrant
Dink’in öldürülme süreci, yavaş yavaş kirli çıkıların ortaya dökülmesiyle
gördüğümüz üzere, biraz grift bir
öykü. Agos, hiç ilgisi yokken, bu kalabalık arasına girme çabasındayken, dost ateşi ile herşeyin yerle yekzan olması
gibi bir hikaye sözkonusu gibi.
+
İşte bu
momentte, Akçam T24’e bir açık mektup yollamış.
“Hürriyet
ve Milliyet gazetelerinin yerini doldurma hırsınızı anlıyorum. Ama bunu Hrant’ın
ölümü ve sonrası kazanılmış mevzileri terk ederek ve Hrant’ı ölüme götüren
yazılara yer vererek yapmanıza gerek yok. Hırsınızın aklınızı yediğinin farkına
varmanızda fayda var.”
Bu
süreçte, uzun süre ortadan kaybolan Perihan Mağden’in ve Yasemin Çongar’ın
sahalara geri döndüğü bir momentte olduğumuzu akılda tutalım. Pek yakında Ece
Temelkuran ve Amberin Zaman da avdet eylerler. Ahmet Altan bile sahalara geri
döndü, Can Dündar da yakında damlar geriye.
Yenilen
pehlivan güreşe doymazmış. Bunlar, rezil rüsva oldular, hala, horoz ölür, gözü
çöplükte kalır, durumundalar.
Nuray
Mert bile geri dönerse, şaşmamak gerekir yani.
+
Bizi
ilgilendiren, hırs sözcüğü.
Bu,
yalnızca hırs mı?
Kazanım
ne, yitirim ne?
Bu
ülkede kadın pazarlayan köşe yazarları gördük.
Ülke
pazarlayanlarını da gördük.
Çift
veya üç taraflı / ülkeli olanlarını da gördük.
Ne için
bunlar?
Birgün,
Evrensel, T24, Gazete Duvar, Artı Gerçek, toplamda kaç tirajlı?
Ne kadar
ciddiye alınıyorlar?
İçlerinde
haber niyetine ne var?
Ne biçim
bir muhalefet bu?
Neyin
paylaşılamaması bu?
+
En
önemlisi şu:
Tarihsel
olarak da, basınsal olarak da, yeni bir döneme giriyor gibiyiz.
Tuhaf
bir biçimde, matbu olana geri dönüş
eğilimi başladı.
Ki zaten
Dünya’da da sanal Huffington Post, hiçbir yere varamadı.
Anımsatalım:
2006-2012
Milliyet ve 2012-2014 Radikal Blog sayfaları, bu ülkede asıl politik
muhalefetin yapıldığı alanlar oldu. İkisi de tasfiye edildi ve silindi gibi.
Adını andıklarımız ise, böyle girişime kalkışamayacak denli, dışa kapalı ve
karşı-özgürlükçü / farklılığa-kapalı durumdalar. Sen ben bizim oğlan, durumu
yani.
1975-1980
Milliyet, 1985 Cumhuriyet’ten veya 1975 Vatan’dan çok daha siyasi ve güvenilir
bir gazete idi.
Yeni
Yüzyıl meydana geldiği an, işin parçalanacağı belliydi. Çünkü 2000 gibi, 1970
modeli bir Batı tipi pazar gazetesi
anlayışına 100 sayfalıklara) rücu yaşandı. Bir regresyon yani.
O
regresyon hala sürmekte.
Ancak,
birileri de kralın çıplak olduğunu yazmaya başladı ufak ufak.
Göreceğiz.
Çıkış:
Eğer bu
ülkede basın bir çıkış açabilir ise,
herşey çok farklı olur.
(11 Kasım 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder