Türkiye,
1983-2013 arasında, (Özal, Çiller, Erdoğan ile) 3 aşamalı liberalleşme süreci
yaşadı.
Ekonomik
artı-değer, en aşağıdan en yukarıya hortumlandı.
Ekonomik
gelir dilimleri olarak, 10’lu, 20’li ve 100’lü dağılımlara bakıldığında, en
alttaki gelir dilimleriyle en üstteki gelir dilimleri arasında üssel farklar
oluştuğu görüldü.
Her
liberal dalga, hem küçük-orta, hem de büyük sermaye birikimi olarak, kendi (potansiyel)
seçmenini ulufeledi.
Buradaki
en önemli belirginlik, hiçbirinin tarım desteği yapmamasıydı. 1980 öncesiki
parti dağılımında AP, bu yolla iktidar olabiliyordu, yani köylü seçmenleri parasal
destekleme yoluyla.
Sonra;
önce gecekondulaşma, sonra da varoşlaşma yaşandı. Önce köy nüfusu azaldı, sonra
da taşra nüfusu. Kentler, önce köyleşti, sonra taşralaştı.
Temelde
3 büyükkente taşınan milyonlar, rant üzerinden zengin veya fakir oldu.
Bu
süreç, biraz rasgeleydi. Çünkü, liberalleşme aynı zamanda tüketim toplumu demek
olduğu için, çok kazanan kadar, az
harcayan da zengin oldu.
Bir
ailenin tüm bireylerinin çalışması olağanlaştı.
Bu
durumda; iki ölçüte, arabaya ve eve bakıldığında, arabanın bir tüketim
malzemesi olarak aşırı alındığı, evin ise, bir rant kaynağı olarak daha az
alınabildiği görüldü. Yani diğer bir deyişle, (toplu taşıma kullanıp) araba
almayıp, ev alanlar, sınıf atladılar.
Artıkbazıları,
kişi başına 2-3 ev sahibi durumundalar. Bu da, milyonların gelirlerinin % 25-33’ünü
kiraya vermesi demek.
Sonra,
deniz bitti. Dünya’da da, Türkiye’de de.
Şerh:
Bunun kabulünün (‘mortgage’ krizinden beridir) 12 yıl alması önemli bir kayıt /
veri.
Şimdi
ortaya çıktı ki 20’lik gelir dağılımında, en üst 14.-19. gelir dilimleri artık
küçülüyor, yani sınıf düşüyor.
Bunun %
85’i, AKP seçmeniyse; % 15’i, AKP seçmeni olmayıp, AKP’nin yaşam biçimlerini
tehdit ettiği, AKP sayesinde para kazanan beyaz Türk (doktor, şu bu).
Ki zaten
onların 400 bini Türkiye’yi son 5 yılda terketti. Toplam % 5 olsalar, 4 milyon toplam
ve 400 bin giden oranı demek olur.
Burada
ekonomik inkar kültü var:
İnsanlar,
2010-2017 arasında aşırı kolay para kazandılar, neredeyse kepçeyle altın
topladılar sokaktan. Bunu inkar ettiler ama. Namuslarıyla para kazandıklarını
söylediler hep.
Şu anda
gelen sınıf düşmede, azalan paradan çok, azalmayan tüketimin payı var. Şimdilik
böyle.
Burada,
her türden ekonomik intikalin 6-18 ay alması ilginç. Yani henüz kimse, gereksiz
tüketimi bırakmadı, tersine 28 Kasım
2019 kara cumasını dört gözle bekler oldular.
Burada,
yurtdışına çıkarılan, iç ekonomik artı-değer de kayda geçmeli. Bunlar yatırıma
gidebilirdi.
Yurtdışına
çıkarılmayan iç artı-değer de öyle, yatırıma dönmüyor. İşsizliğin temel nedeni
o.
Not: Şu
anda kazara ekonomiye 500 milyar dolar şırıngalansa, ekonomi çığırından çıkar.
Yani, o paranın kademe kademe geri döndürülmesi gerekir.
Burada,
1 kişiye iş yaratmanın 10 bin dolardan 100 bin dolara çıkan maliyeti de
sözkonusu. Yanısıra, toprağı ekmenin çiftçiye zarar getirmesi gibi, yatırım
yapmak da, işadamına zarar getirir oldu. Sanal / finansal gelir garanti oysa.
Bu
durumda Kasım 2019 itibarıyla şöyle bir panorama var denebilir:
% 1-5
güvencede kesim.
% 25,
daha önce sınıf atlamış ama şimdilerde ekonomikçe küçülen kesim. Belli bir
bölümü iflas edecek.
% 25 en
altta olup, hemen hiçbirşeyi değişmeyen kesim.
Aradaki
% 45-49’luk boğulan kesim.
Soru şu:
İsyan
hangisinden veya hangilerinden gelir?
Ya da:
İsyan
hiç gelmez mi?
Keza, başaltı % 25, AKP ile sembiyöze ve
işbirliğine devam eder mi?
Bizce,
şimdilik böyle bir sınıflararası dinamik sergileniyor Türkiye’de.
(28 Kasım 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder