1974’ten
beridir, önce solcular, sonra liberaller, en son da Müslümanlar,
özgürlüklerimin canına okudular.
Bunu da
doğruladılar ve akılcılaştırdılar.
Çünkü,
sol için de, sağ için de, toplumsallık zorunluluk. O biçimiyle toplumsallık,
bir kölelik. Solu da, sağı da, bu ülkede özgürlüğe düşman yani.
+
Müslüman’ın
biri kalkmış, özgürlüğü kader ve günaha bağlamış.
Hristiyanlık’
özgür irade var, İslam’da irade-cüziye (küçük irade) var. Big Brother / Büyük
İrade ne derse, o oluyor yani. Gönüllü kulsun yani. Gönüllü kul olmadın mı,
kellen gittin yani. Ondan sonra İslam’da özgürlük teranesi…
+
Özgürlük
ve zorunluluk:
Zorunluluklar:
Ölümlülük,
bedenlilik, maddelilik, zihinlilik.
Toplumluluk,
sınıflılık, statülülük, rollülük, standart biyografililik.
Açlık,
susuzluk, cinsel açlık.
Özgürlükler:
Davranış,
düşünce, duygu.
Ahlaka,
siyasete, hukuğa, dine uymama. Bunların kendi için olanını üretme ve uygulama.
Allah'a,
babaya, devlete itaatsizlik.
Yukarıdakilere
uymama.
+
Bu kada
basit bir liste.
Liste
genişletilebilir ama yine de basit ve temel kalır.
+
Gelelim
sola:
Önce T24
soluna bir bakalım.
Bu, bir
özel üniversite akademisyeni. Ezeli-ebedi ergen. Sosyal moloz. Z kuşağı. Ne
denirse, densin. Paralı üniversede, aile parasıyla okumuş. Eskiden akvaryum
solcusu vardı, şimdi böyle yüzer gezer solcular var,
“Özgürlük,
erdemli olmanın gerekli koşulu olarak belirir.”
Bu ne
yahu?
Özgür
olmazsın, köle olursun. Kölenin erdemine sahip olursun.
Özgürlük
bir ahlak değeri değildir. Özgürlük bir dğer değildir. Yaparsın veya yapmazsın.
Yapamayım mı diye düşünmezsin, Yapmalısın veya yapmamalısın, diye de bir şey
yoktur. Sen ve özgürlük vardır. O kadar.
“Özgürlük
kavramsal açıdan “öz-ü gör olmak” dolasıyla “öz-ü kendine yetmek” anlamına
gelir.”
Hiç
ilgisi yok. Kendine yetmeden de özgür olabilirsin. Anne sana yetebilir ama
onunlayken kölesindir, özgürlüğü seçersin, kendine de yetmezsin. Görüldüğü
gibi, toplumsallığın köleliğini aşama aşa yedirme / yutturma var bu akıl
yürütmede.
“Zorunluluğun
ilk bakışta yasaya dayalı olması gerektiğini fark ediyorum; çünkü zorunluluğa
tabi olan yasayla kayıt altına alınmıştır.”
Yasa
değil, kural.
Her
oyunun bir kuralı vardır. Kuralsız oyun cıvır. Toplumsallık da kurallı bir
oyundur. Toplumsallık da bir zorunluluk olarak dayatılır.
“Yasadışı
olan, dolayısıyla yasak olan, zorunluluğu yıkmış, yani belirgin sınırların
dışına çıkmış ve böylece konumunu (statüsünü) ya da varlık durumunu
(ontolojisini) kaybetmiş olur;
Vah vah.
Vah ki
ne vah.
Herkes
veya herhangi biri yasadışına çıkmakla varlığını kaybetseydi, şu anda ortalıkta
birileri kalmamıştı.
Statüsünü
ve roülünü yitirir, o doğru. Zaten, zorunluluk toplumsal / normsal bir oyundur,
statü ve onun rolü de bir oyundur.
“… baştan
ayrıntısına girmeksizin ve felsefe tarihindeki kullanımı ve etimolojik anlamı
da dikkate alındığında, erdem, “fazilet, bilgelik, yiğitlik, ölçülülük; başkaca
söylersek, iyi olmaya yönlendirme kapasitesi” anlamına gelir. Eski Türkçe’de
karşıt anlamı, “bunalmak, bunaltmaktır” tır.”
Bunun
böyle olduğunu sanmıyorum.
Bunalmanın
karşıt anlamı ferahlamaktır. Erdemin ferahlatıcı olduğunu pek sanmıyorum.
İnanılmaz
bir durum.
Zorunluluğu
yalnızca hukuğun dar bir anlamında ele alıyor.
Oysa,
hukukta suçlarda çok suç çeşidi vardır. Yani, çok zorululuk çeşidi vardır. Bari
bunu bileydi ve yazaydı.
+
Sonra da
Evrensel soluna bir bakalım.
“Zorunluluk
ve özgürlük, insan etkinliği ile doğanın ve toplumun objektif yasaları
arasındaki ilişkiyi anlatan bir kavram çiftidir.”
‘Heil
Marx’ durumu yani.
Benim
oğlum bina okur, döner döner 170 yıl yeni okur, durumu yani.
Toplumun
objektif yasaları yoktur, toplumun subjektif yasaları vardır, çünkü toplum
insanlardan ve öznelerden oluşur, dikkat birey demedik).
“Bir
diyalektikçi, özgürlüğün ve zorunluluğun birinden birini mutlaklaştırmanın
yanlış olduğu görüşünden yola çıkar.”
Mutlağı
geç, % 1-100 koy.
% 100
zorunluluk vardır, ölüm gibi, yani ölüm, köşe yazarının deyimiyle mutlaktır. Diyalektikçi,
öyle dedi veya demedi, ölüm gözünün yaşına bakmaz, diyalektiçi de ölüd gitti
zaten.
“Sınıflı
toplumda insan, zorunlulukların kölesi durumundadır…”
Hayır. Tüm
toplumlarda insan zorunlulukların kölesi durumundadır. Sürü kuralı kavramı,
gele gele buraya geldi. Sürüden ayrılanı kurt kapmıyor, sürü kapıyor yani. O
nedenle, insan insanın kurdudur yani.
“… doğa
üzerindeki hayvanın doğaya tutsaklığı…”
Ne ilgisi
var yahu?
Bakteriler
sonsuz yaşayan canlılar. Ölüme tutsak değiller yani.
Kanserli
hücre de öyle.
“Böylece
zorunluluk özgürlüğe, özgürlük de bir zorunluluğa dönüşmüş olur.”
Cehaletin
böylesi.
Diyalektikte,
tez ve antitez birbirine dönüşmez, sentezlenir.
En büyük
sorun da o zaten:
Özgürlüğün
ve zorunluluğun sentezi yoktur.
+
Bu
ülkenin solcusu da, sağcısı da, aptallık ve cehalet bayrağını dalgalandırır.
Örnekleri
verdik.
Kimse
demiyor ki:
Benim
özgürlüğü gereksinimim yok. Ben gönüllü köleyim.
Müslüman
Allah’ına kul.
Solcu, ‘heil
Marx’a kul.
(18 Kasım 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder