Solcular,
huzurevi momentinde oldukları için olsa gerek, bu sıralar tuhaf tartışmalar
içerisine giriyorlar.
Bunlardan
biri de, Che ile Abd-el-Kerim al-Khattabi adındaki Müslüman bir savaşçı
arasında karşılaştırma yapma konusu.
İslam Özkan,
Che’nin Kerim’den feyz aldığı yönünde.
Sertaç
Canbolat da, buna itiraz metni yazmış.
Ancak,
argüman absürd düzleme kaymış.
Düzenli
ve düzensiz savaş tarihi, tarihin en çok yazılmış konularından biri: Eskiden
tarih, savaş demekti zaten.
Savaş
kuramı açısından, klasik 2 baş eser kabul edilir:
Sun Tzu’nun
Savaş Sanatı’sı ve Clausewitz’in kitabı (bu, karısı tarafından sonradan
derlenen notlardan oluşuyor).
İkisi de
düzenli ordunun düzenli savaşı için yazılmış.
Sun Tzu meydan
savaşını yazarken, Sun Bin kuşatma savaşını yazmış ve biraz da ustasıyla alay
etmiş.
Yani,
2.500 yıl önce temel ayrım / ikilem, meydan ve kuşatma savaşı arasındaydı.
En geniş
anlamıyla tanımlanan Terör Çağı’nda ise, 1946’dan beridir düzensiz x düzenli
savaş ikilemi konusu üzerinde çalışılır durur.
Gerilla
savaşı hakkında yazanların en başta görmek istemediği şey şudur:
Düzensiz savaşın düzenli kuralı
olmaz. Çünkü
düzensiz savaşın birincil amacı, kestirilemez
olmaktır, tersi durumda devasa bir orduyu yenemezler. Bu durumda, gerilla
savaşının sabit kuralları olursa, bu da kestirilebilirlik ve yenilebilirlik
demek olur.
Sonrasında
ise, her iki ordu tipinin de takıldığı, kır
x kent savaşı konusu var.
En başta,
gerilla savaşı da, düzenli ordu savaşı da kır içindi.
Çünkü,
son birkaç yüzyıl içinde eski surlu / kaleli kent anlayışı terkedildi ve
sivillerin durumdan zarar görmemesi yeğlendi.
Buradan
bireyci, kentiçi, suikastçi savaş/çı tipine gelirsek, dokuz yüz yıllık Hasan
Sabbah var ortada. 900 yıl işlemiş ve hala işleyen bu savaş/çı tipini, son 100
yılda hemen hiç kimsenin kaale almaması ilginç.
Che’in 2.
x 3. Dünya (Latin Amerika ve Afrika) savaşı tipinde aksamalar yaşadığı da
kayıtlı. Bunu ABD, Körfez Savaşı’nda uçağından kaçan Suudi Arap pilotlar olarak
aynen yaşadı.
Görüldüğü
gibi, konuyu şemalaştırmak ve listelemek, verimli bir akıl yürütme biçimi.
Onlarsa,
senin savaşçın iyidir, benim savaşçım iyidir, muhabbetindeler.
En
önemlisi ise şu:
11 Eylül
2001’de silahsız savaş diye bir şey
icat edildi.
Devamında
ise hiç olmadık bir dizi ortaya çıktı:
Mass
shooter / kitlesel vurucu, seri katil, seri terörist.
Her
ikisinin de, kapitalist sistemi feci salladığı ortada.
Artı:
Leyla
Halid, Çakal Carlos ve Unabomber örneklerine bakınca, bambaşka savaş/ım
biçimleri de görebiliyoruz.
Yani
Che, daha ortaya çıktığında, diyelim 1970’te, 1946 moduyla eskimiş idi.
Çünkü 2
vaka vardı kayıtlı:
Bir: 1940’ta
ağır su dolu bir tekneyi havaya uçuran Norveçli’nin, bile bile 40 Norveçli’yi
de gömmesi.
İki:
1945’te Kudüs’te bir oteli havaya uçuran Musevi’nin, bile bile 45 Musevi’yi
gömmesi.
Bu
anlayış, ne Che’de, ne de Sabbah’ta vardı.
İkiz
Kuleler’de cihardcıların da ölmüş olabileceği hesaba katılırsa, bu gelenek artık
daha geçerli gibi.
Dolayısıyla,
senin teröristin iyidir, benim teröristim iyidir, gibi nostaljik muhabbetler
yerine, düşmanımdan ne öğrenebilirim?, sorusu zamanı…
IŞİD’in
merkezi yapılanması dağılınca girdiği taktiklerin mass shooter’ların aynısı
olması gibi…
Haa, bir
de o klasik saptama.
Makyavelli
ile Neçayef, savaş kuramı açısından birbirinden ayırtsızdır.
Yenildik
ama ezilmedik, şerefli beraberlik’ten, nasıl kazandık ama?, aşamasına geçmek
için, bunlara gereksinimleri var bu boş
tartışmacı kardeşlerin…
(9 Aralık 2019)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder