Pazartesi, Aralık 09, 2019

Savaş Stratejileri Telifi, Nakili, Tefsiri: Che Guevera ve Hasan Sabbah


Solcular, huzurevi momentinde oldukları için olsa gerek, bu sıralar tuhaf tartışmalar içerisine giriyorlar.
Bunlardan biri de, Che ile Abd-el-Kerim al-Khattabi adındaki Müslüman bir savaşçı arasında karşılaştırma yapma konusu.
İslam Özkan, Che’nin Kerim’den feyz aldığı yönünde.
Sertaç Canbolat da, buna itiraz metni yazmış.
Ancak, argüman absürd düzleme kaymış.
Düzenli ve düzensiz savaş tarihi, tarihin en çok yazılmış konularından biri: Eskiden tarih, savaş demekti zaten.
Savaş kuramı açısından, klasik 2 baş eser kabul edilir:
Sun Tzu’nun Savaş Sanatı’sı ve Clausewitz’in kitabı (bu, karısı tarafından sonradan derlenen notlardan oluşuyor).
İkisi de düzenli ordunun düzenli savaşı için yazılmış.
Sun Tzu meydan savaşını yazarken, Sun Bin kuşatma savaşını yazmış ve biraz da ustasıyla alay etmiş.
Yani, 2.500 yıl önce temel ayrım / ikilem, meydan ve kuşatma savaşı arasındaydı.
En geniş anlamıyla tanımlanan Terör Çağı’nda ise, 1946’dan beridir düzensiz x düzenli savaş ikilemi konusu üzerinde çalışılır durur.
Gerilla savaşı hakkında yazanların en başta görmek istemediği şey şudur:
Düzensiz savaşın düzenli kuralı olmaz. Çünkü düzensiz savaşın birincil amacı, kestirilemez olmaktır, tersi durumda devasa bir orduyu yenemezler. Bu durumda, gerilla savaşının sabit kuralları olursa, bu da kestirilebilirlik ve yenilebilirlik demek olur.
Sonrasında ise, her iki ordu tipinin de takıldığı, kır x kent savaşı konusu var.
En başta, gerilla savaşı da, düzenli ordu savaşı da kır içindi.
Çünkü, son birkaç yüzyıl içinde eski surlu / kaleli kent anlayışı terkedildi ve sivillerin durumdan zarar görmemesi yeğlendi.
Buradan bireyci, kentiçi, suikastçi savaş/çı tipine gelirsek, dokuz yüz yıllık Hasan Sabbah var ortada. 900 yıl işlemiş ve hala işleyen bu savaş/çı tipini, son 100 yılda hemen hiç kimsenin kaale almaması ilginç.
Che’in 2. x 3. Dünya (Latin Amerika ve Afrika) savaşı tipinde aksamalar yaşadığı da kayıtlı. Bunu ABD, Körfez Savaşı’nda uçağından kaçan Suudi Arap pilotlar olarak aynen yaşadı.
Görüldüğü gibi, konuyu şemalaştırmak ve listelemek, verimli bir akıl yürütme biçimi.
Onlarsa, senin savaşçın iyidir, benim savaşçım iyidir, muhabbetindeler.
En önemlisi ise şu:
11 Eylül 2001’de silahsız savaş diye bir şey icat edildi.
Devamında ise hiç olmadık bir dizi ortaya çıktı:
Mass shooter / kitlesel vurucu, seri katil, seri terörist.
Her ikisinin de, kapitalist sistemi feci salladığı ortada.
Artı:
Leyla Halid, Çakal Carlos ve Unabomber örneklerine bakınca, bambaşka savaş/ım biçimleri de görebiliyoruz.
Yani Che, daha ortaya çıktığında, diyelim 1970’te, 1946 moduyla eskimiş idi.
Çünkü 2 vaka vardı kayıtlı:
Bir: 1940’ta ağır su dolu bir tekneyi havaya uçuran Norveçli’nin, bile bile 40 Norveçli’yi de gömmesi.
İki: 1945’te Kudüs’te bir oteli havaya uçuran Musevi’nin, bile bile 45 Musevi’yi gömmesi.
Bu anlayış, ne Che’de, ne de Sabbah’ta vardı.
İkiz Kuleler’de cihardcıların da ölmüş olabileceği hesaba katılırsa, bu gelenek artık daha geçerli gibi.
Dolayısıyla, senin teröristin iyidir, benim teröristim iyidir, gibi nostaljik muhabbetler yerine, düşmanımdan ne öğrenebilirim?, sorusu zamanı…
IŞİD’in merkezi yapılanması dağılınca girdiği taktiklerin mass shooter’ların aynısı olması gibi…
Haa, bir de o klasik saptama.
Makyavelli ile Neçayef, savaş kuramı açısından birbirinden ayırtsızdır.
Yenildik ama ezilmedik, şerefli beraberlik’ten, nasıl kazandık ama?, aşamasına geçmek için, bunlara gereksinimleri var bu boş tartışmacı kardeşlerin…
(9 Aralık 2019)

Hiç yorum yok: