Pazartesi, Aralık 16, 2019

Sudaki Balık Suyu Bilmezmiş: Doğan Özgüden: Sürgünü yaratıcı ve kavgacı yaşamak…


“1971 yazıydı… Demokratik direniş örgütlenmesi için Brüksel, Paris ve Stockholm’da konakladıktan sonra, Türkiye’de açılan, benim de sanık olarak arandığım TKP davası üzerine dönemin en eski siyasal sürgünlerinden, parti genel sekreteri Zeki Baştımar’la Doğu Berlin’de görüşüyorduk.
Sormuştu: “Sürgünde ne yapacaksınız?”
“Sürgünde kalıcı değiliz” demiştim, “Belli görevleri yerine getirdikten sonra en kısa zamanda yine illegal yollardan Türkiye’ye döneceğiz.”
Acı bir tebessümle yanıtlamıştı: “Sanmam. Biz de o niyetlerle çıktık Türkiye’den. Bakın, kaç yıl oluyor, hâlâ buralardayız. Gerçekçi olmak lazım... Siz de uzun sürgün yaşamına hazırlıklı olun.”
Birinci bilinçsizlik:
Sürgün hep gelir ve uzun sürer.
Eğer sürgünde 10 yıl kalmışsan, ülkene dönsen de, sürgün zihninin içinde hiç bitmez.
Bunu, Alamancılar’ın 2 ülkeli ülkesizlik durumundan biliyoruz.
Sanırız, kültürel kimlik tek ülkeli bir şey. Büyük olasılık tek ana dili gibi.
Kültüroloji, sosyal psikolojiyi kullanarak, şunu saptamış olabilirdi:
Kültürün Murdock’sal 999 dalı, bizi öyle bir çevirir, içimize öyle bir işler ki, kendi kültürel kimliğimizden başka hepsi, bizi yabancılaştırır, gurbet-acısı’lılaştrırır, melankoli’lileştirir.
Ama saptamadı.
Hala saptamadı.
+
“1971 yazıydı…”
İkinci bilinçsizlik:
1971-2020 arasıki 50 yıl, yeni ve tek parça sürgünsel bir dönem.
1960-1980 arasıki sol dalganın sonucu gelen, sağ ve liberal dalganın sonucu bir yekpare dönem.
Bildiğimiz, sürgündeki 1968’liler ve 978’liler yani. 35-50 bin kişi yani.
O zamanki ülkenin eğitimli ana kuşağı yani.
Karşılaştır-karşıtlaştır:
2017-2019 arasında, 400 bin eğitimli ve paralı insan da sürgüne gitti. Gönüllüce. Ülkeyi terketti yani.
Ama kalmayacaklar.
Ama zaten liberalizmin işbirlikçisi durumundalar.
O 50 bin kişiyle benzetilemeyecek durumdalar. Hiç çaresiz kalmayacaklar örneğin. Çoğu dil biliyor zaten.
+
“12 Mart sonrasında da, 12 Eylül’ün ardından da sürgüne çıkmak zorunda kalanlar genellikle sosyalist hareketimizde ya da Kürt, Asuri, Ermeni, Ezidi, Alevi örgütlenme ve yayınlarında faşizan baskılara hedef alınmış arkadaşlarımız olduğu halde…”
Üçüncü bilinçsizlik:
1915, 1922, 1924, 1946, 1955, 1965, 1974, 1993.
Bunlar, azınlıkların şu ya bu biçimde ülkeyi terketmek durumunda kaldığı yıllar. Tamamına yakını Hristiyan.
Onların solla ilgisi yok.
Onların Dünya etnik azınlıklar sürgünleri tarihi ile ilgisi var.
+
“2016’dan sonra Erdoğan diktasının düşman ilan ettiği, sol’la uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olmayan bir başka kategori sürgüne çıkmak zorunda kaldı…”
Dördüncü bilinçsizlik:
Fethullah kadrosu ayrı hikaye.
2016 darbemsisinin tarihi yazıldığı zaman durumları tam açıklığa kavuşacak. Yine de bildiğimiz şu: Cezalandırılanlar küçükler, asıl büyükler hala ortalıkta. Ve pekala yeniden iktidar olabilirler.
Ve içlerinde idamlıklar da var.
+
Ara nağme:
1980 ertesinde Türkiye, yolgeçen hanı oldu.
40 yıldır yılda 250-500 bin kişi, transit geçiyor ülkeden.
Bunlar; iktisadi, askeri, siyasi göçmenler ve artı insan trafiği (human trafficking), yani işin içinde uyuşturucu ve fuhuş da var.
Bunların en az 6 milyonu kayıtlı veya kayıtsız olarak Türkiye’de kaldı.
Yani Türkiye, hem göç veren, hem de göç alan bir ülke. Dünya’da böyle olan çok ülke yok.
Söz edilen son 50 yıl için, 600 bin kişi gitmiş, 6 milyon kişi gelmiş denebilir. Gelenlerin hepsi ümmi düzeyde. Gidenlerin hemen hepsi üniversite eğitimli düzeyde.
Zaman içinde ortalama 60 milyonluk 3-5 yıllık eğitimli (200 eder diyelim) bir ülkede, 9 milyon eksilt, 6 milyon 0 ekle. Büyükkentlerdeki eğitim düzeyi, ümmi düzeye insin. İndi de.
Vurgu:
Tarihte, bunu bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek yapan ilk ve tek ülke Türkiye.
+
Beşinci bilinçsizlik:
Gelelim beyaz sürgüne ve siyah sürgüne:
Özgüden, bir beyaz sürgün.
Demir Özlü, sürgünde 10 yıl kalmış, 10 yıl da hep burs almış.
Beyaz sürgünlük bu.
Siyah sürgünlük ise, aç kalmak, yalnız kalmak, hastalanmak, intihar etmek olmakta.
+
Dedik ya Özgüden, sudaki balık kadar sudan habersiz.
Kendi sürgünlüğünün tarihsel ve kişisel anlamını bilmiyor.
(15 Aralık 2019)

Hiç yorum yok: