Pazar, Ocak 10, 2016

Diane Arbus ve Gonca Vuslateri

Arbus bir fotoğrafçı idi.
Vogue mankenlerini fotoğraflamaktan, New York acuzesini fotoğraflamaya yol aldı. Bu seyir, intihara ve ölüme taşıdı.
Konu, et teşhiri.
Et derken, seksi kastetmiyoruz, meta’dan da söz etmiyoruz. Kadınların ama eğitimli kadınların bile, en önem verdikleri şeyin dış görünüşleri olduğunu ortaya çıkaran ve bir kadın tarafından yapılmış bir araştırma var Türkiye’de bugüne bugün. Ondan söz ediyoruz. Neden bundan vazgeçemediklerinden ve vazgeçemeyeceklerinden bahsediyoruz.
Not: Borges, kadınların metafizik duygusunun olmadığından yakınmış. Bunun aslı ise, kadınların gördüğünü var ve somut sanması ki zaten kitle de öyle yapar.
Yani, burada kadınlar, genelde insanlar durumu somutlaştırıyorlar ve böylelikle de şeyselleştiriyorlar.
Seksin bir beyin-zihin yazılımı ve soyutluğu olduğuna, ne sosyologlar, ne de zihin felsefeciler aymadı bir türlü.
(Not: İnsanların genel soyutlama derecesi eksi yani.)
Arbus aydı ve öldü.
Andy Warhol’un saptadığınca, bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olabilir.
E tabi bazı kızlarımız ve etleri, 1-2 yıl daha uzun ünlü olabiliyor.
Yeni alaturka ünlü hanımlarımızdan biri de, Gonca Vuslateri.
Kendisi evlenmiş.
İlişikte evlilik fotoğrafı var:
Aynadan yansımış bir çift.
Piyanist aynaya bakıyor.
Erkek hiçbir yere bakmıyor, eşinin etine dalmış.
Kadının ise nereye baktığı yer belli değil. Şaşı bak şaşır gibi. Piyanisti ayartmayı hayal ediyor da olabilir, o çocuğu ne yapacağını hayal ediyor da olabilir.
Kadın hamile. Bu besbelli.
Nasıl ki Ceylan Ertem’in de ruhu hamileyse, Vuslateri’ninki de hamile. Gövside de öyleye benziyor.
Dolmuş ve doymuş.
En az da 10 kilo almış, gerçekten.
Evlilik nedeni de bu olabilir zaten.
Arbus da hamile kaldı ve doğurdu.
Bu sürecin, yani hamileliğin ve doğumun, onu ve diğer kadınları, ölüme ne denli yakınlaştırdığı veya uzaklaştırdığı belirsiz.
Bazı kadınlar, hamilelikle libido kazanıyorlar, bazılarının libidosu ise sıfırlanıyor veya eksileniyor. Sonra da yallah ölüme.
Vuslateri ise, arafta ve marjda kalmış gibi: Aynayla piyano arasında bir yerlerde.
Bıçak sırtında amok koşan melankolik bir bakışı var:
‘Noluyoo yaa?’ gibisinden bir bakış.
Bu bakış, ondan 10 yaş kadar daha küçük yeni şarkıcı hanımlarda da var. Hem vamp, hem masum olmanın, ‘Mavi Melek’ten başka bir versiyonunu deniyorlar ama daha büyük ablalarının gösterdiği üzere, alaturka dişinin menzili ve algı sığası belli:
Evlen boşan, evlen boşan.
Yineliyoruz:
Vuslateri, epsilon farklı kalmış.
Düşebilir de, düşürebilir de.
Çocuğunu da düşürebilir, kocasının libidosunu da. Çok çok uzak olasılıkla, kendisini intihara da...
Şu kadınlar, ne ilginç oyunlar oynuyorlar yahu...
Mickey Rourke, ‘Barfly’da oynadıktan sonra, kendini filmin romanını yazan Charles Bukowski sanmaya başlamıştı örneğin...
Bizim alaturka artizler ise, oynamadıkları rollere kaptırıyorlar kendini:

Kendini devrimci sanan salaktivist slaktivist hanımlarımız gibi...

Hiç yorum yok: