Arbus
bir fotoğrafçı idi.
Vogue
mankenlerini fotoğraflamaktan, New York acuzesini fotoğraflamaya yol aldı. Bu
seyir, intihara ve ölüme taşıdı.
Konu, et
teşhiri.
Et
derken, seksi kastetmiyoruz, meta’dan da söz etmiyoruz. Kadınların ama eğitimli
kadınların bile, en önem verdikleri şeyin dış görünüşleri olduğunu ortaya
çıkaran ve bir kadın tarafından yapılmış bir araştırma var Türkiye’de bugüne
bugün. Ondan söz ediyoruz. Neden bundan vazgeçemediklerinden ve
vazgeçemeyeceklerinden bahsediyoruz.
Not:
Borges, kadınların metafizik duygusunun olmadığından yakınmış. Bunun aslı ise,
kadınların gördüğünü var ve somut sanması ki zaten kitle de öyle
yapar.
Yani,
burada kadınlar, genelde insanlar durumu somutlaştırıyorlar ve böylelikle de
şeyselleştiriyorlar.
Seksin
bir beyin-zihin yazılımı ve soyutluğu olduğuna, ne sosyologlar, ne de zihin
felsefeciler aymadı bir türlü.
(Not:
İnsanların genel soyutlama derecesi eksi yani.)
Arbus
aydı ve öldü.
Andy
Warhol’un saptadığınca, bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olabilir.
E tabi
bazı kızlarımız ve etleri, 1-2 yıl daha uzun ünlü olabiliyor.
Yeni
alaturka ünlü hanımlarımızdan biri de, Gonca Vuslateri.
Kendisi
evlenmiş.
İlişikte
evlilik fotoğrafı var:
Aynadan
yansımış bir çift.
Piyanist
aynaya bakıyor.
Erkek
hiçbir yere bakmıyor, eşinin etine dalmış.
Kadının
ise nereye baktığı yer belli değil. Şaşı bak şaşır gibi. Piyanisti ayartmayı
hayal ediyor da olabilir, o çocuğu ne yapacağını hayal ediyor da olabilir.
Kadın
hamile. Bu besbelli.
Nasıl ki
Ceylan Ertem’in de ruhu hamileyse, Vuslateri’ninki de hamile. Gövside de öyleye
benziyor.
Dolmuş
ve doymuş.
En az da
10 kilo almış, gerçekten.
Evlilik
nedeni de bu olabilir zaten.
Arbus da
hamile kaldı ve doğurdu.
Bu sürecin,
yani hamileliğin ve doğumun, onu ve diğer kadınları, ölüme ne denli
yakınlaştırdığı veya uzaklaştırdığı belirsiz.
Bazı
kadınlar, hamilelikle libido kazanıyorlar, bazılarının libidosu ise
sıfırlanıyor veya eksileniyor. Sonra da yallah ölüme.
Vuslateri
ise, arafta ve marjda kalmış gibi: Aynayla piyano arasında bir yerlerde.
Bıçak sırtında amok koşan melankolik bir bakışı var:
‘Noluyoo
yaa?’ gibisinden bir bakış.
Bu
bakış, ondan 10 yaş kadar daha küçük yeni şarkıcı hanımlarda da var. Hem vamp,
hem masum olmanın, ‘Mavi Melek’ten başka bir versiyonunu deniyorlar ama daha büyük
ablalarının gösterdiği üzere, alaturka dişinin menzili ve algı sığası belli:
Evlen
boşan, evlen boşan.
Yineliyoruz:
Vuslateri,
epsilon farklı kalmış.
Düşebilir
de, düşürebilir de.
Çocuğunu
da düşürebilir, kocasının libidosunu da. Çok çok uzak olasılıkla, kendisini
intihara da...
Şu
kadınlar, ne ilginç oyunlar oynuyorlar yahu...
Mickey
Rourke, ‘Barfly’da oynadıktan sonra, kendini filmin romanını yazan Charles Bukowski
sanmaya başlamıştı örneğin...
Bizim
alaturka artizler ise, oynamadıkları rollere kaptırıyorlar kendini:
Kendini
devrimci sanan salaktivist slaktivist
hanımlarımız gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder