2
düşünür-yazar, Heraclitus’un diyelim 10 fragmanı üzerine, 1 kitabı yayınlanmış,
belki 4 kitabı yayınlanmamış upuzun tartışmalar yapıyorlar.
İroni
şu:
Heraclitus’un
tüm eserleri günümüze kalsaydı, tartışmalar çok daha kısa olacaktı, çünkü onun
ne demek istediği bu denli yorumbilime açık olmayacaktı.
Heidegger,
akıl yürütme olarak tartışmayı kurtkapanına alışı çok güçlü ama yine de
felsefeci sözeli ve totolojiği. Örneğin, Antik çin – Anrtik Yunan felsefi
etkileşimine ilişkin, onlardan yüzyıl sonra bile, hala bir bilgi sahibi değiliz
ama arada bir iletişim olduğu çok açıkseçik ortada. Bu konuda, Dünya
Sistemi’cilere kalmış olmakta.
Diğer
bir deyişle Heidegger, meta-hermönötik
alanında 0, hatta eksi durumda / düzeyde görünüyor.
Bunun
hiç aklıma gelmemesi tuhaf ama bunu yazınca, Hedigger’in tüm gaflarını da
çözmüş oldum. Onun ontolojisi transendental falan değil, otantik anlamında yani
(otantik aşkınlık, Doğu’nun malıdır, batının değil). Bildiğimiz Alman dışavurumculuğu
yalnızca. Böylelikle Heidegger, herşeyin üzerine bir de, ilk dışavurumcu
felsefeci olmuş olmakta. Ve artı böylelikle de, tıpkı ressam eşlenikleri gibi,
dosdoğru faşzme topuklamış olmakta.
Böylelikle,
her ikisi de (tüm felsefesini değişim üzerine kurmuş) Heraclitus’u dinamik
değil, statik bir filozof kılmış oluyor bu tartışma ile...
Nokta.
Es.
Dipnot:
Heraclitus
da yanılmıştı:
Bir suda değil 2 kere, 1 kere
bile yıkanılmaz.
Çünkü su
ve yıkanan beden, hiçbir anda kendine özdeş değildir, yani kendi değildir ve/ya
kendi-değil’dir. Su buharlaşır ve beden soluk alıp verir örneğin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder