Çarşamba, Ocak 06, 2016

Heidegger’in ve Fink’in Heraclitus Tartışması

2 düşünür-yazar, Heraclitus’un diyelim 10 fragmanı üzerine, 1 kitabı yayınlanmış, belki 4 kitabı yayınlanmamış upuzun tartışmalar yapıyorlar.
İroni şu:
Heraclitus’un tüm eserleri günümüze kalsaydı, tartışmalar çok daha kısa olacaktı, çünkü onun ne demek istediği bu denli yorumbilime açık olmayacaktı.
Heidegger, akıl yürütme olarak tartışmayı kurtkapanına alışı çok güçlü ama yine de felsefeci sözeli ve totolojiği. Örneğin, Antik çin – Anrtik Yunan felsefi etkileşimine ilişkin, onlardan yüzyıl sonra bile, hala bir bilgi sahibi değiliz ama arada bir iletişim olduğu çok açıkseçik ortada. Bu konuda, Dünya Sistemi’cilere kalmış olmakta.
Diğer bir deyişle Heidegger, meta-hermönötik alanında 0, hatta eksi durumda / düzeyde görünüyor.
Bunun hiç aklıma gelmemesi tuhaf ama bunu yazınca, Hedigger’in tüm gaflarını da çözmüş oldum. Onun ontolojisi transendental falan değil, otantik anlamında yani (otantik aşkınlık, Doğu’nun malıdır, batının değil). Bildiğimiz Alman dışavurumculuğu yalnızca. Böylelikle Heidegger, herşeyin üzerine bir de, ilk dışavurumcu felsefeci olmuş olmakta. Ve artı böylelikle de, tıpkı ressam eşlenikleri gibi, dosdoğru faşzme topuklamış olmakta.
Böylelikle, her ikisi de (tüm felsefesini değişim üzerine kurmuş) Heraclitus’u dinamik değil, statik bir filozof kılmış oluyor bu tartışma ile...
Nokta. Es.
Dipnot:
Heraclitus da yanılmıştı:
Bir suda değil 2 kere, 1 kere bile yıkanılmaz.

Çünkü su ve yıkanan beden, hiçbir anda kendine özdeş değildir, yani kendi değildir ve/ya kendi-değil’dir. Su buharlaşır ve beden soluk alıp verir örneğin.

Hiç yorum yok: