Tarım
Havzası – Tibet Yaylası ikilisi, göç için en büyük doğal engel ama Ural Dağları
değil. Bu bir ölçüt olabilir belki. (Ural Dağları’nda bilmediğimiz ve kayıtlı
olmayan göç geçitleri olabilir ve olsa gerekir de. Ve bu da, en-en kuzey İpek
Yolu (ve ondan öncesindeki yolu da) imler.)
Hunlar’ın,
MÖ 200 Orta Asya ve MS 400 Macaristan arasındaki, göç yolları kayıtlı değil.
Onlar da, Ural Dağları’nı kullanmış olabilir pekala. Çünkü birileri bu yoldan
Finlandiya’ya vardı. Bugün Fince ve Estonca, Türkçe gibi, yanyana 2 ünlü
barındıran diller ama kalan Avrupa’nın konuştuğu İndo-Avrupa diller öyle değil.
Ki zaten Fin-Ugur dili grubu var.
Ayrıca,
hem diğer Rünik diller, hem de Eski Türkçe, Aramca’dan alfabe alıntılamışa
benzer. Bu da bir biçimde ticari iletişim demek. Azak-Baltık olmaz, Ural boyunca
kuzeye ve güneye belki olur, Hazar-Aral kesin olur, Sogdca var çünkü.
Bugün
İndo-Avrupa dil sayılan Yunanca da, alfabesini Aramca ailesinden Fenikece’den
aldı. Latince de, Yunanca’dan devir aldı alfabeyi. Ancak, epeyi
metamorfozlarla. Göründüğü kadarıyla Eski Yunanca, ünlülerin doğrudan yazıldığı
ilk dildir. Metamorfozlardan birisi budur.
İronik
espri şu ki Sanskritçe de, alfabesiyle Aramca ailesine yakın gibidir. Çünkü
harflerinde, Arapça’daki gibi ötüre / setire gibi okunma imleri vardır. Ancak,
ilk metinlerinin tarihi, MÖ 1000’deki göçe olanak sağlıyor. Arada epeyi zaman
(500 yıl gibi) olduğu için, bizim bugünkü Türkiye Türkçesi gibi, oranın
yerlileri tarafından sonradan kullanılmaya başlanan bir dil de olabilir pekala.
Tarım
Havzası, İpek Yolu için ne zamandan beridir kullanılıyor, belli değil. Belli
sürelerde (mevsimsel veya dönemsel olarak) ortasından geçilebilir olmuş mu,
örneğin. Ona bakmak gerekli. Yeni göçsel (eski de olsa) rotalar bulunabilir
yani.
Tibet
Yaylası’nın kuzeydoğusundan güneye geçen hiç kimse kayıtlı değil. Çin(liler)
dahil.
Macarlar,
önce Ural Dağları’ndan güneye ve biraz batıya, sonra da Azak Denizi’nin
kuzeyinden taa Macaristan’ta kadar getirilmişler. Daha çok sürülmüşler. Bu,
özgün ve bir olasılıkla biricik bir rota. Ki bu da, onları dilleri başta
farklıyken, sonradan Ural-Altay diline girmiş yapabilir. Çünkü arada Hunlar’ınki
türü göçler var.
Ermeniler’in
İndo-Avrupa dil konuşan bir halk olarak, hem özgün Kafkasyalı, hem de Kuzey
Hindistan kökenli olabilme olasılıkları var.
Çin’in Tibet’ten
güneye ve doğuya kayan göç / akın atağı, Hindistan’ı çinlileştirmemiş ama
Hindiçini’ni etkilemiş bu açıdan.
Neanderthallar’ın
olası yolu olarak, hep 55 kuzey enlemin kuzeyinde olarak, Avrupa’dan Asya’ya,
oradan Pasifik kıyısına, oradan güneye, oradan Endonezya Papua Yeni Gine’ye,
oradan da Madagaskar’a uzanan tek veya çok halklı (ve muhakkak çok adımlı /
aşamalı) akını / göçü dalgası, en-en özgün / biricik örnek belki de. Geniş
burun delikleri ve yasıs burun bunun imi.
Ermeniler’in
Kafkasya’nın özgün halkı olma ama dillerinin özgün olarak Ermenice olmama
olasılığı da var. Yani, ırk sabit ama dil değişmiş. Çünkü genetik kayıtlar öyle
söylüyor gibi.
Buna
yönelik im ise şu:
Türkler,
Talas’tan sonraki rotalarında önlerine veya yanlarına kattıkları halkları
türkçeleştirirken (İran ve Azerbaycan Türkçe’leri), ayrıca Anadolu Türkçe’si ve
bin yıl sonra ardından Türkiye Türkçe’si gibi çok-çok özgün 2 oluşum var
etmişler. Bunu Ermeniler de yapmış olabilir, çünkü Ermeniceler birbirine hiç
benzemiyor. Yani, Ermenice kullanmış birden çok halk olabilir.
Ayrıca
Türkçe, en az çinceleş(tiril)miş Orta Asya dili olabilir. Kırgızlar ve Tacikler
bile, Çince vurgulu konuşurlar hala ama Türkler konuşmazlar. Sincanlılar hariç.
Yine de
tüm bunlar 3 dil ailesini açıklamıyor: Çince, Türkçe ve İndo-Avrupa. Bu durumda
bunların, MÖ 1000’den önce Denisova ve Andronovo kültürlerine dek eskilikte
olması mümkün. Yani, (günümüzden 50 bin yıl önceye denk gelen) MÖ 48000 ila MÖ
1000 arasında bu dönüşümler 1 kerede veya birden çok aşamada gerçekleşmiş
olabilir.
Not:
Diğer bir olasılık, üçünün de geçici ve kaypak (tanıma gelmeyen) berraklaşmalar
olması.
Buradan
çıkacak çarpıcı sonuç şu:
Kurgan
Hipotezi’ndeki İndo-Avrupa dil yayılımı, nasıl olmuş olursa olsun, akımı / göçü
başlatanların özgün dili olması gerekmez, ara veya son dil olarak da, dönüşmüş
olabilir. Bu, Türkçe’nin dönüşümü ve Ermenice’nin Ermeniler’in özgün dili
olmaması olasılığı, çizgisinden
çıkarsanabilir pekala. Azeriler’in özgün dili Türkçe değil çünkü. Macar
halkının özgün dili Macarca olabilir de, olmayabilir de, sonradan ırksal birkaç
halk kaynaşmış da da olabilirler. Zaten tüm Doğu Avrupa halkları, Güney olandan
farklı olarak, siyah / koyu tenlidir.
Batıdan
doğuya doğru izini sürebildiğimiz tek ırksal göç izleği Vikingler’inki, o da
sarışın ve çok farklı oldukları için. O da birden çok rotada ve zamanda olmuş.
Dipnot 1:
Böylelikle,
ırk ve dil açılımlarını sentezleme denemesi oldu bu metin. Çünkü ırkların ve
dillerin makro yolculukları birbiriyle çakışmıyor göründüğü kadarıyla. Ki bu
da, dalganın gittiği yönle gittiğinin göründüğü yönün birbirinden farklı olması
gerçeğini bize anımsatıyor.
Dipnot
2:
Görünen
o ki, tarihin iniş-çıkış siklusları gibi bir göç döngüselliği ve homojenliği tarihte yok. Yalnızca, göçlerin
artı ve eksi değerleri birikiyor ve diğer birikimlerle kaynaşıp, sabit frekanslılaştıran (Fourier
analizi gibi) total denklemi kuruyor. Ki bu da ‘kültürel büyük sayılar kuramı’ demek. Ki zaten öyle olması gerek.
Göçler, ırklar, diller, hep ayrı ayrı frenkanslar / öğeler sonuçta.
Dipnot
3:
Çıkış
kavramsal çerçeve taslağı bu.
Buradan
çıkan sonuç şu:
Değişik bir topolojik yoğrulma
modeli gerekli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder