Salı, Ocak 05, 2016

Vikingler ve Çingeneler

Vikingler ve Çingeneler, uzun mekanlı ve uzun dönemli yer değiştirmeler yapmış 2 halk topluluğu.
Vikingler, MS 800’de Norveç’ten yola çıkıp, 2 ayrı rota üzerinden, Atlas Okyanusu ve deniz yoluyla, artı Doğu Avrupa ve kara yoluyla, taa Kafkasya’ya kadar 950 gibi gelmişler. Afganistan’a da varmış olabilirler. Ekstradan 980’de İzlanda’ya, 1000’de Kuzey Amerika’ya bile varmışlar.
Çingeneler, Kuzeybatı Hindistan’dan İspanya’ya kadar, 1000-1500 arasında yol almışlar. Onlar hep kara yoluyla ama 2 ayrı rotadan, Anadolu üzerinden, 1300’ler gibi Orta Avrupa’ya ve Kuzey Afrika yoluyla, 1400’ler gibi İspanya’ya varmışlar.
Vikingler istilacı ve savaşçı bir halk, Çingeneler ise savaşçı Müslüman Araplar’dan kaçan ve göreli barışçı bir halk imiş.
Vikingler batıdan doğuya ve kuzeyden güneye giderken, Çingeneler doğudan batıya ve güneyden kuzeye gitmişler.
Şu anda Orta Asya’daki Ruslar’ın sarışınlığı Vikingler’den ve taa Norveç’te bile Çingeneler var. Her ikisi de, en geç 1600 gibi olmuş bitmiş olaylar.
Bu ikisi, bildiğimiz kültürel topolojik yoğrulma. Ancak Vikingler, Çingeneler ile temas ve paralel hareket eden Türkler ile karşılaşmış iken, Çingeneler’e zamansal olarak uymadığı için hiç denk gelmemişler.
Ki bu, negatif diyalektik ve uzaktan etkileşim oluyor (Adorno terimleriyle).
Vikingler, batıdan doğuya ve batıdan batıya ender hareket etmiş bir halk. Çingeneler, güneyden kuzeye ender hareket etmiş bir halk. 5 milenyumluk Dünya Sistemi’nde, Moğollar’dan Türkler’e dek, Orta Asya’dan batıya hareket eden halklar var çoğunluk. Orta Asya’dan doğuye, kuzeye ve güneye de hareketler var. Yani bu açıdan Orta Asya, tarih döneminde, tarih-öncesi dönemdeki Doğu-Orta Afrika gibi, bin yıllar ölçeğinde bir eksodus mekanı olmakta. (Denisova mağarası ile, bunun tarih öncesi dönemde de böyle olduğuna ilişkin veriler mevcut.)
Bu arada tarih öncesinde ve tarihte, güneyden kuzeye, özellikle Afrika’da hareket örneği / kaydı yok gibi ve bu ilginç bir olgu. Vurgu: İlk insansal eksodus kuzeye ve doğuya doğru olmakta. Bunda oradaki coğrafi yapının da etkisi var. Çünkü Dünya’nın 3 kıtasındaki tropik bölge halkları, bolluk nedeniyle olsa gerek, ormandan dışarı pek çıkmıyorlar binyıllarca.
Ancak, insanın son 50 bin yıldaki göç dalgaları kıtlık nedeniyle olduğu denli, bolluk nedeniyle de olabiliyor, çünkü bolluk, toplam nüfusu gereğinden çok arttırıyor ve ‘territory’ sorunu yaratıyor. Her bölgenin insansal kapasite sınırı belli / sabit çünkü.
Çingeneler’in göç nedeni ölmeme arzusu, bolluk veya kıtlık değil. Vikingler’inkine ise, henüz karar verilmemiş.
Bilinen birkaç şey var ancak:
Bir:
Moğollar’ın Cengiz Han’ın Çinli danışmanından aparttığı füzeleri varken, Vikingler’in de nereden geldiği hala belli olmayan, yarım-küre mercekleri / dürbünleri var: Okyanusu öyle aşabilmişler.
İki:
Her 2 halk da, savaşçı ve talancı. Üretici ve sabit yaşamlı değil.
Çingeler ise, bunu tuhaf bir biçimde çözmüşler:
Kalaycılık gibi, sapa ve kimsenin yapmak istemediği zanaatlara girip uzmanlaşmışlar. Gemilere mıh çivisi yaptıkları için, taa Fatih zamanında, İstanbul’da Kasımpaşa’ya yerleşme izni koparmışlar.
Tabii bu arada, hırsızlık gibi klasik kriminal mesleklere de girmişler. En azından Anadolu’da.
Tabii hırsızlık da, bir bakıma talan ve yağma. Daha az şiddet içereni belki.
Vikingler, tecavüz Coşkun ve egzogami takıldıkları için, Avrupa’nın ve Asya’nın tüm şarışın halklarının müsebbibi olmuşlar. Çingeneler ise, hem kimse onları istemediği için, hem de daha çok kapalı kültürler taşıdıkları için, endogamide kalmışlar.
Bu türden ‘karşılaştır-karşıtlaştır’lar ile nelerin değişken olduğunu, nelerin sabit kaldığını görebiliyoruz.
Sonuçta bu 2 halk, kendi zamanlarının yaşanan Dünya’sının belki üçte biri alanda ve yüzyıllar gibi uzun dönemlerde yer değiştirdikleri ve diğer kültürlerle etkileştikleri için, kültürel dinamizmin modellerinin ipuçlarını bize verebiliyorlar.
Dönüp dolaşıp genelde aynı sonca varıyoruz:
Savaş, kültürel dinamizm ve verimlilik açısından, barıştan daha yararlı.
Vikingler ve Çingeneler de, bize bunu bir kez daha göstermiş oluyor.
Dipnot:
Urallar’ın doğusundaki her yöne olan tüm göçler göçer-göçer halkar arasında olduğu ve göçer halkların da nüfusu yoğunluğu çok düşük olduğu için, göçer-yerleşik Asya-Avrupa toplum etkileşimleri burada gözlenmemiş ve daha da önemlisi, yazısızlık nedeniyle kayda geçmemiş pek.
Yoksa, bu bölgede bilinen onlarca büyük göç akımı var. Üstelik bu göçler, tüm zamanlara yayılı durumda.
Orada da bir sınır var: Himalayalar.
O doğal sınırı, her 2 yöne de geçen halkların sayısı çok sınırlı kalmış.
Bunlar da, ‘ceteris paribus’ (diğerleri sabit) veriler.
En doğu Çin ise, en batıya ancak Hazar Denizi’nin 500 kilometre doğusuna, bildiğimiz Talas’a kadar gelmiş. Ki onda yenildikleri için Çinliler, kültürel etkin koşullandırma kazanmış olabilirler.
Klasik ‘doğunun batışı, batının çıkışını imler ve tersi de’ özdeyişi, bakalım bu kez hangi Doğu için çalışacak?

Not: Fakir Güney de, artık / şu an için Doğu sayılmakta.

Hiç yorum yok: