Vikingler
ve Çingeneler, uzun mekanlı ve uzun dönemli yer değiştirmeler yapmış 2 halk
topluluğu.
Vikingler,
MS 800’de Norveç’ten yola çıkıp, 2 ayrı rota üzerinden, Atlas Okyanusu ve deniz
yoluyla, artı Doğu Avrupa ve kara yoluyla, taa Kafkasya’ya kadar 950 gibi
gelmişler. Afganistan’a da varmış olabilirler. Ekstradan 980’de İzlanda’ya,
1000’de Kuzey Amerika’ya bile varmışlar.
Çingeneler,
Kuzeybatı Hindistan’dan İspanya’ya kadar, 1000-1500 arasında yol almışlar.
Onlar hep kara yoluyla ama 2 ayrı rotadan, Anadolu üzerinden, 1300’ler gibi Orta
Avrupa’ya ve Kuzey Afrika yoluyla, 1400’ler gibi İspanya’ya varmışlar.
Vikingler
istilacı ve savaşçı bir halk, Çingeneler ise savaşçı Müslüman Araplar’dan kaçan
ve göreli barışçı bir halk imiş.
Vikingler
batıdan doğuya ve kuzeyden güneye giderken, Çingeneler doğudan batıya ve
güneyden kuzeye gitmişler.
Şu anda
Orta Asya’daki Ruslar’ın sarışınlığı Vikingler’den ve taa Norveç’te bile
Çingeneler var. Her ikisi de, en geç 1600 gibi olmuş bitmiş olaylar.
Bu
ikisi, bildiğimiz kültürel topolojik yoğrulma. Ancak Vikingler, Çingeneler ile
temas ve paralel hareket eden Türkler ile karşılaşmış iken, Çingeneler’e
zamansal olarak uymadığı için hiç denk gelmemişler.
Ki bu,
negatif diyalektik ve uzaktan etkileşim oluyor (Adorno terimleriyle).
Vikingler,
batıdan doğuya ve batıdan batıya ender hareket etmiş bir halk. Çingeneler,
güneyden kuzeye ender hareket etmiş bir halk. 5 milenyumluk Dünya Sistemi’nde, Moğollar’dan
Türkler’e dek, Orta Asya’dan batıya hareket eden halklar var çoğunluk. Orta
Asya’dan doğuye, kuzeye ve güneye de hareketler var. Yani bu açıdan Orta Asya,
tarih döneminde, tarih-öncesi dönemdeki Doğu-Orta Afrika gibi, bin yıllar
ölçeğinde bir eksodus mekanı olmakta. (Denisova mağarası ile, bunun tarih
öncesi dönemde de böyle olduğuna ilişkin veriler mevcut.)
Bu arada
tarih öncesinde ve tarihte, güneyden kuzeye, özellikle Afrika’da hareket örneği
/ kaydı yok gibi ve bu ilginç bir olgu. Vurgu: İlk insansal eksodus kuzeye ve
doğuya doğru olmakta. Bunda oradaki coğrafi yapının da etkisi var. Çünkü Dünya’nın
3 kıtasındaki tropik bölge halkları, bolluk
nedeniyle olsa gerek, ormandan dışarı pek çıkmıyorlar binyıllarca.
Ancak,
insanın son 50 bin yıldaki göç dalgaları kıtlık nedeniyle olduğu denli, bolluk
nedeniyle de olabiliyor, çünkü bolluk, toplam nüfusu gereğinden çok arttırıyor
ve ‘territory’ sorunu yaratıyor. Her bölgenin insansal kapasite sınırı belli /
sabit çünkü.
Çingeneler’in
göç nedeni ölmeme arzusu, bolluk veya kıtlık değil. Vikingler’inkine ise, henüz
karar verilmemiş.
Bilinen
birkaç şey var ancak:
Bir:
Moğollar’ın
Cengiz Han’ın Çinli danışmanından aparttığı füzeleri varken, Vikingler’in de
nereden geldiği hala belli olmayan, yarım-küre mercekleri / dürbünleri var:
Okyanusu öyle aşabilmişler.
İki:
Her 2
halk da, savaşçı ve talancı. Üretici ve sabit yaşamlı değil.
Çingeler
ise, bunu tuhaf bir biçimde çözmüşler:
Kalaycılık
gibi, sapa ve kimsenin yapmak istemediği zanaatlara girip uzmanlaşmışlar.
Gemilere mıh çivisi yaptıkları için, taa Fatih zamanında, İstanbul’da Kasımpaşa’ya
yerleşme izni koparmışlar.
Tabii bu
arada, hırsızlık gibi klasik kriminal mesleklere de girmişler. En azından
Anadolu’da.
Tabii
hırsızlık da, bir bakıma talan ve yağma. Daha az şiddet içereni belki.
Vikingler,
tecavüz Coşkun ve egzogami takıldıkları için, Avrupa’nın ve Asya’nın tüm
şarışın halklarının müsebbibi olmuşlar. Çingeneler ise, hem kimse onları
istemediği için, hem de daha çok kapalı kültürler taşıdıkları için, endogamide
kalmışlar.
Bu
türden ‘karşılaştır-karşıtlaştır’lar ile nelerin değişken olduğunu, nelerin
sabit kaldığını görebiliyoruz.
Sonuçta
bu 2 halk, kendi zamanlarının yaşanan Dünya’sının belki üçte biri alanda ve
yüzyıllar gibi uzun dönemlerde yer değiştirdikleri ve diğer kültürlerle
etkileştikleri için, kültürel dinamizmin modellerinin ipuçlarını bize
verebiliyorlar.
Dönüp
dolaşıp genelde aynı sonca varıyoruz:
Savaş,
kültürel dinamizm ve verimlilik açısından, barıştan daha yararlı.
Vikingler
ve Çingeneler de, bize bunu bir kez daha göstermiş oluyor.
Dipnot:
Urallar’ın
doğusundaki her yöne olan tüm göçler göçer-göçer halkar arasında olduğu ve
göçer halkların da nüfusu yoğunluğu çok düşük olduğu için, göçer-yerleşik
Asya-Avrupa toplum etkileşimleri burada gözlenmemiş ve daha da önemlisi, yazısızlık
nedeniyle kayda geçmemiş pek.
Yoksa,
bu bölgede bilinen onlarca büyük göç akımı var. Üstelik bu göçler, tüm
zamanlara yayılı durumda.
Orada da
bir sınır var: Himalayalar.
O doğal
sınırı, her 2 yöne de geçen halkların sayısı çok sınırlı kalmış.
Bunlar
da, ‘ceteris paribus’ (diğerleri sabit) veriler.
En doğu
Çin ise, en batıya ancak Hazar Denizi’nin 500 kilometre doğusuna, bildiğimiz
Talas’a kadar gelmiş. Ki onda yenildikleri için Çinliler, kültürel etkin
koşullandırma kazanmış olabilirler.
Klasik ‘doğunun
batışı, batının çıkışını imler ve tersi de’ özdeyişi, bakalım bu kez hangi Doğu
için çalışacak?
Not:
Fakir Güney de, artık / şu an için Doğu sayılmakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder