Salı, Ocak 26, 2016

Entelejensiya ve Entellektüel

Radikal Blog yazarlarıyla, Can Dündar nöbeti ile ilgili olarak aramızda anlaşmazlık çıktı. Onlar aydın olarak orada dikilmeyi anlamlı buldular, ben ise anlamsız buldum, en azından Dündar gibi biri için.
Kendi irdelememize dönelim:
Entellektüel herhangi bir sınıfa bağlanmayandır, entelejensiya herhangi bir sınıfa bağlanandır.
1950-2010 Dünya için (üst-)sınıf, iktidar seçkinlerinin öğeleri olan, generaller, işadamları, medyatörler, siyasetçiler olarak tanımlanabilir. Ekonomik olarak ise genel sınıf; işçi, esnaf, zanaatkar, çırak, evkadını, memur, emekli, çiftçi, teknokrat / bürokrat, işsiz, öğrenci olarak tanımlanabilir.
Günümüz entelejensiyası tuhaf bir biçimde, işadamlarının sahip olduğu medya üzerinden medyatörlüğe ve emekçilere aynı anda bağlanmaya kalkıyorlar. Son 10 yıldır da, Kürtler’e bağlanmak moda bir akım olageldi.
Entellektüel bağlanmaz, hatta bağlanamaz, çünkü negatif egzistanstır. (Sartre’cı egzistans bağlanır yalnızca.) Tarih bilincine sahip olmak için bu gerekir çünkü.
Entellektüel, hiçliğe veya eksi varlığa yol alır, çünkü kendi biyografisini, 100 milyar kişilik ve 5 milenyumluk tarih / Dünya Sistemi içinde, bir nokta olarak haritalayabilmek için, hiçleşmesi veya eksivarlıklaşması gerekir: Matematik ve mantık gereksinim olarak.
Asıl önemlisi entellektüel, doğru bilgi üretebilmek için, özgür olmak durumunda. Bu da bağlanmamak (ayrılmak, kopmak, uzaklaşmak, (Japonca) ‘ma’) demek.
Telif bilgi üretene entellektüel, nakil veya tefsir veya intihal bilgi getirene de, çeyrek veya yarım münevver-cik deniyor.
Telif bilgi üretmek, güneşin altında söylenmedik sözler üretmek demek. Bu çok kolay, negasyon ile oluyor. Yapılmış olan herşeyi değillemek, olumsuzlamak, hayırlamak, eksilemek yeterli oluyor.
Oysa entelejensiya, yapıcı eleştiri için tepiniyor. Neden başkalarının (özellikle de entelejensiyanın)  yıktığını yapmak gerektiğini ise, açıklayabilen yok ortada.
Önce doğru ile yanlışı ayırt edebilmek, sonra da herkese karşı doğruyu savunabilmek gerekiyor burada ve şimdi.
Örneğin Burkay, bu üniversite akademisyenlerinin neden PKK’yi de olumsuzlamadığını sorduğunda, epeyi haklı çıkmış oluyor.
Örneğin Ülkü, Dündar’ın 13 yıl AKP’yi savunduğunu söylediğinde de, epeyi haklı çıkmış oluyor.
Ferhan Şensoy, düşünemez, çünkü kuramdan ve eleştiriden hiç hazzetmez. O nedenle, (‘gelin canlar bir olalım’cı) entelejensiyasal toptan birleşmeyi önerdiğinde de yanılmış oluyor. Beni dost ateşiyle arkamdan vurmuş birini neden destekleyeyim veya onunla aynı kaba edeyim ki?
Entellektüel bireydir yani, cemaat değildir.
Entellektüel tao’isttir yani, kendi yolunda gider tek başına ve asal-yalnız olarak...
Çok basit bir örnek:
42 yıldır, sağdan soldan, aşağıdan yukarıdan hep aynı şeyi duydum:
Böyle yalnızca yalnız yalnız oturup, okuya okuya ne olacak?
Böyle kuramlar ve böyle doğrular ve böyle kavramsal çerçeveler  yazılacak. Yalana meğleyen ve mezbahasına koşa koşa giden koyun olunmayacak. Dezenformasyona isyan olacak.
Asıl entellektüel savaşı bu.
Diğeri, kendine salaktivist slaktivist bir dava arayışı. Bağlanacak kapı arayan kapıkulu / emir kulu anlayışı.
Toplumdan onay alma arzusu.
Savaşta, faşizmde, engizisyonda insanı sevme rezilliği.
Çıbanı dışarıdan okşayarak iyileştirme sanrısı.
Dündar ayakçılığı kıyakçılığı...
Medyada haber olma, reyting arzusu...
Yani:
Nush, tekdir, kötek, katliam, atom bombası...
Hala, hep, şimdi ve burada...

(26 Ocak 2016)

Hiç yorum yok: