Çarşamba, Ocak 13, 2016

Woolf, Orlando, Lgbti, Bilimkurgu, Vs

Bu metin, Woolf üzerinden başlayan gerçek ve hayali yaşantı ve tasarımlardan ibaret ve mürekkep.
Bir kitapçı dükkanında bir gün, bir Woolf kitabı üzerinden başladı herşey. Bu, ‘Orlando’ değildi. Bir Woolf’u anlamaya giriş kitabıydı.
+
Orada feminist bir lezbiyen, biseksüelleri lezbiyen saymadığını belirtti bana. Sustum yalnızca.
Bundan sonraki parça ona anlatmayı tasarladığım ama anlatmadığım parça, nedenin açılımları sonraki parçalarda gelecek.
(Not: Anlatmamamın nedeni, daha önce anlatmışlığım ve mal gibi bir yüz ifadesi görmüşlüğümdür.)
+
Biseksüelite ve bigami ayrı şeyler. Monogamist bir biseksüel, herhangi bir kezinde veya tercihinde, yalnızca eşcinsel veya zıtcinsel davranacaktır.
Yalnızca aktif eşcinsel olan erkeğin durumu ise, biraz maço sivriliğinde olarak yine farklı olacaktır.
Not: Yalnızca aktif eşcinsel erkek, Batı kültürlerinde de tam homoseksüel sayılmıyor.
Asıl önemlisi, biseksüel biri de, yaşamının belli evrelerinde aseksüel kalabilecektir. Yani sonuçta, bu Dünya’ya çiftleşmeye gelmedi kimse. Bazıları buna ayıyor, bazıları huna hiç aymıyor, fark bu yalnızca.
+
Burada ekstradan var olan durum, aşk, çocuk yapma, çiftleşme, eşlilik ve evlilik denilen şeylerin farklı farklı şeyler olması.
Kadın için de, genetik, biyolojik, psikolojik annelik farklı şeyler. Birkaç onyıldır bunlardan epeyi oluştu.
Yani:
Çocuğunu başkasına taşıtan tembel manken kadın var, evlatlık alan kısır kadın var, parayla eşcinsel erkeklere taşıyıcı annelik yapan kadın var.
+
Zamanında internette bir aseksüel grupla karşılaşmıştım. Aralarında hamilelik yaşayarak çocuk sahibi olmak isteyenler de vardı. Bunun aseksüelite olmadığını onlara anlatamadım. Ve herzamanki gibi konu, benim mekandan kovulmamla sonuçlandı.
Eh sonuçta o deneyimle, bir kitap oldu. Cukkada uyuyor.
+
Sonra, yine internette bir Lgbti grubuyla karşılaştım. Onlara da nötroseksüeliteyi ve emekli heteroloğu anlatamadım ki aseksüellere de nötroseksüelliği anlatamamıştım.
Eh, oradan da şutlandım. Ancak bu kez, bırak 2 kitap olmayı, bir de üzerine, bugüne kadar okuduğum Türkçe veya İngilizce hiçbir kitapta olmayan bilgileri, alan taramasında kültürel antropoloji kaydı olarak edindim. Buradan o arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Not: Bu metin de, o bilgiler ile yazılıyor zaten.
+
Konu, tabii ki Woolf’un eşcinselliğine ve biseksüelitesine gelecek.
Bizim aseksüeller ve Lgbti’ler kraldan daha kraliyet bilen olarak, ona da fetva veriyorlar:
‘Zinhar olmaaz.’
Ya da yeni yetme ergenler gibi ona özenip, Woolf’çuluk oynuyorlar. Çocuk irisi ve beyin boşu 40 yaşında ergenler olarak.
Woolf üzerinden geçici diyalog kurduğum o feminist arkadaş, benim satın aldığım ve onun hızlı okuduğu kitaptan bir gerçeği çabuk öğrendi: Woolf zengindi ve sıkılıyordu. Tabii bir de, o arkadaşın anlayamayacağı bir biçimde, Victoria toplumu insanı idi.
+
Woolf, bir İngiliz. Üst burjuva bir İngiliz. Kibirli ve sıkılıyor.
Yani yaşadıklarının ve yazdıklarının önemli bir bölümü, o sıkıntıdan ileri geliyor ve hatta bu kadınsal sıkıntının İngiliz erkeklerinin üçte birini eşcinsel yaptığı söylenir.
Not: Agatha Christie ise, bu sıkıntıyı polisiye roman yazarak atmaya çabalamış. İngilizler’in yaşamı bu denli anlamsız bulabilmesi beni hep eğlendirmiştir.
+
Woolf’un antitezi Anna Cavan. ‘Buz’ adlı romanıyla benzer bir tema izler. Ancak Cavan, durumunu ciddiye alır ve sonu intiharla biter. Kutup soğuğu dişil bir trajedidir onunkisi. Frijidizm’i, gezegen ötesinde aşar.
Bu, öznel-dişisel-frijidizm, 1900-1980 doğumlu olarak tanıdığım, Dünya’nın çok farklı ülkelerinden kadınlarda hep vardı nedense.
Eskiden bir partnerim vardı: Kendini aşırı soğuk ruhlu ama beni de evcilleştirilmemiş magma ruhlu biri bulurdu. O hala soğuk ruhlu, ben hala sıcak ruhlu, kadın erkeği öldüremedi yani. Bu da kadın-erkek polisiyesi işte.
+
‘Buz’ da bir bilimkurgudur aslında, ‘Orlando’ da...
2016 Ocak itibarıyla tuhaf olan, daha önceki birçok bilimkurgusal hayal gibi tek bir yaşam içinde, birden çok cinsiyet tercihleri arasında, birden çok gezinmenin mümkünlüğüdür. Daha da tuhaf olanı, kimsenin ikinci kez (başlangıç cinsine geri dönen) transseksüel ameliyat geçirmemişliğidir.
Ki bu da, yine bir bilimkurgu roman olan, türünün başyapıtı ve şimdilik hala tek örneği olan ‘Triton’ da anlatılır.
+
Tabii bunların üzerine, bilimkurgunun kraliçesi olan Ursula K. Le Guin’in hem ‘Mülksüzler’de, hem de ‘Hep Yuvaya Dönmek’te göstere göstere, matriyarkal faşizm ve uterus yüceltmesi yapması akıl karı / alır gibi değildir.
+
Yani toparlarsak:
Woolf aslen, bir kadının yaratığı tip olan Frankenstein idi (ki kimsenin aklına dişi Frankenstein gelmedi şimdiye dek nedense, feministlerin bile). Biz nasıl ki asıl adı taşıyan doktoru değil, canavarı Frankenstein sanıyorsak hala, Woolf’u da canvar sanmıyoruz hala. Ki bu durum da, ‘Who is Afraid of Woolf?’ oyunuyla ironize edilmiştir.
Woolf aslen, ne feminist idi, ne yazar idi, yalnızca sıkılan ve ruh soğuğu bir kadın idi.
Çünkü o varken, Arendt de vardı, Goodman da...

Çünkü o varken, Curie de vardı...

Hiç yorum yok: