Onu ilk
okumam, 10 kitabın üçüncüsü olan, ‘Balkondaki Adam’ı 1971’de okumam iledir.
45 yıl.
(‘Bir
Yabancı Gibi değil’ ise, 47 yıllık bir geçmişe sahip beynimde ve biyografimde.)
Biraz
önce ise 2 acaip şey öğrendim onun hakkında:
Bir:
Benim
İngilizce’sini, 1989’da ‘X as in ex-police’ olarak okuduğum bölüm, aslen ‘X as
in Marx’ imiş. (İngilizce basımın yılını anımsamıyorum ama cep kitabıydı.) Yuh
yani: Yankiler’in yediği herzeye bak.
İki:
Olof
Palme gerçekten öldürüldüğü için, romanın filmini, ‘Stockholm Maratonu’ olarak
çekmişler.
En
ironiği ise, bir maratona 2013’te gerçekten terörist saldırı yapılmış olması.
Evet,
teröristler bile kitap okuyorlar böylesi bir Yeni Orta Çağ’da.
Yani:
Neçayef’ler kitap okuyorlar ama
Makyavelli’ler kitap okumuyorlar.
Bu iki kurmaca gibi görünen gerçek, de beni
hem çok şaşırttı, hem de çok güldürdü.
Gelelim
45 yılın gerçeklerine:
Martin
Beck, doğru dürüst film yapılamadı bir türlü.
Oysa
‘Ejderha Dövmeli Kız’, hem Nordik, hem Yanki’sel olarak, gayet makul filmleştirildi.
Mankell’ler
/ Wallander’ler ise arada kaldı: Yani, ne iyi, ne kötü.
Şerh:
İsveç, 1960-2000 arasında, sandığımızdan çok daha fazla faşistti sanırım.
Beck,
TC’de bile, Manukyan’ın havaya uçurulması sırasında, doğal gaz hattının
patlamasıyla, ‘Teröristler’in taklit edilmesi durumunda olmuş oldu.
3 yazar
Dünya’nın (ABD, İngiltere) önüne geçiyor, 1 roman 3 kez yaşamın önüne geçiyor. İkincisi,
benzersiz bir durum.
Ve
Beck’in repliği, öldürülmüş başbakan için.
“1 saatta yerine yenisini
bulurlar.”
Bu
replik, kitap olarak yayınlandığı sırada, gerçek yaşamda öldürülen Palme, İsveç
başbakanı idi.
Hatası
da neydi, biliyor musunuz?
PKK’nin
uyuşturucu kaçakçılığına ve İsveç-içi sivil terörüne karşı önlem alacak olması.
İlk
romandan bu yana 50 yıl geçti: 5 milenyumluk tarihin anlamlı-istatiksel
yorumlanması için yeterli olacak, % 1’lik örneklemelik 50 yıl.
Haa,
Simenon ve Christie mi?
Yerlerde
sürünüyorlar amcası...
McCoy’un
kulakları 2030 gibi, bir kez daha çınlatılacak.
En
önemli dipnotlar:
Bir:
Mandel’in
burjuvasal (marksist değil kesinkes) irdelemesi, eskidi ve epistemik olarak
geçersizleşmekte.
İki:
İki
yazarından biri olan Sjöwall’ın 2015’te savunduğunun (bakınız Youtube) tersine
Beck, asla ve kata marksist bakış açısıyla yazılmamıştır. Burjuva toplumunun,
kendini marksist sanan 2 burjuva tarafından eleştirisidir yalnızca. Çok
yüzeyseldir bu eleştiri. Ki bunu Frankfurt Okulu tayfası da yaptı, Annales
Okulu tayfası da... Bugünkü onların ardılları da, hala aynı hatayı
yineliyorlar.
Nasıl ki
Nazizm, marksist trükleri kullandı diye, marksist olmadıysa; burjuvalar da,
marksist trükleri kullanınca, marksist olmuyorlar.
Kaldı ki
asıl marksist / devrimci olanlar, Marx veya Engels değil, Bakunin veya Neçayef’tir.
Marx-Engels, Makyvavelli safındadır burada.
Açılım
da kısaca şudur:
Aslolan
bakış açısı, Larsson’unkidir. Onun da, Beck vurulunca söylediği gibi:
‘Sizin
polisiniz sizin, polis katili benim.’
Larsson,
bir polis olmasına karşın, polis katilini vurmaz, vuranı da dava eder.
(Kaynak:
Polis Katili.)
Yani:
Asıl
metnin başlığı:
Polisiye
Romanın Agnotolojisi ve Agnoyolojisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder