Çarşamba, Ocak 20, 2016

Martin Beck ve Ben

Onu ilk okumam, 10 kitabın üçüncüsü olan, ‘Balkondaki Adam’ı 1971’de okumam iledir.
45 yıl.
(‘Bir Yabancı Gibi değil’ ise, 47 yıllık bir geçmişe sahip beynimde ve biyografimde.)
Biraz önce ise 2 acaip şey öğrendim onun hakkında:
Bir:
Benim İngilizce’sini, 1989’da ‘X as in ex-police’ olarak okuduğum bölüm, aslen ‘X as in Marx’ imiş. (İngilizce basımın yılını anımsamıyorum ama cep kitabıydı.) Yuh yani: Yankiler’in yediği herzeye bak.
İki:
Olof Palme gerçekten öldürüldüğü için, romanın filmini, ‘Stockholm Maratonu’ olarak çekmişler.
En ironiği ise, bir maratona 2013’te gerçekten terörist saldırı yapılmış olması.
Evet, teröristler bile kitap okuyorlar böylesi bir Yeni Orta Çağ’da.
Yani:
Neçayef’ler kitap okuyorlar ama Makyavelli’ler kitap okumuyorlar.
Bu iki kurmaca gibi görünen gerçek, de beni hem çok şaşırttı, hem de çok güldürdü.
Gelelim 45 yılın gerçeklerine:
Martin Beck, doğru dürüst film yapılamadı bir türlü.
Oysa ‘Ejderha Dövmeli Kız’, hem Nordik, hem Yanki’sel olarak, gayet makul filmleştirildi.
Mankell’ler / Wallander’ler ise arada kaldı: Yani, ne iyi, ne kötü.
Şerh: İsveç, 1960-2000 arasında, sandığımızdan çok daha fazla faşistti sanırım.
Beck, TC’de bile, Manukyan’ın havaya uçurulması sırasında, doğal gaz hattının patlamasıyla, ‘Teröristler’in taklit edilmesi durumunda olmuş oldu.
3 yazar Dünya’nın (ABD, İngiltere) önüne geçiyor, 1 roman 3 kez yaşamın önüne geçiyor. İkincisi, benzersiz bir durum.
Ve Beck’in repliği, öldürülmüş başbakan için.
“1 saatta yerine yenisini bulurlar.”
Bu replik, kitap olarak yayınlandığı sırada, gerçek yaşamda öldürülen Palme, İsveç başbakanı idi.
Hatası da neydi, biliyor musunuz?
PKK’nin uyuşturucu kaçakçılığına ve İsveç-içi sivil terörüne karşı önlem alacak olması.
İlk romandan bu yana 50 yıl geçti: 5 milenyumluk tarihin anlamlı-istatiksel yorumlanması için yeterli olacak, % 1’lik örneklemelik 50 yıl.
Haa, Simenon ve Christie mi?
Yerlerde sürünüyorlar amcası...
McCoy’un kulakları 2030 gibi, bir kez daha çınlatılacak.
En önemli dipnotlar:
Bir:
Mandel’in burjuvasal (marksist değil kesinkes) irdelemesi, eskidi ve epistemik olarak geçersizleşmekte.
İki:
İki yazarından biri olan Sjöwall’ın 2015’te savunduğunun (bakınız Youtube) tersine Beck, asla ve kata marksist bakış açısıyla yazılmamıştır. Burjuva toplumunun, kendini marksist sanan 2 burjuva tarafından eleştirisidir yalnızca. Çok yüzeyseldir bu eleştiri. Ki bunu Frankfurt Okulu tayfası da yaptı, Annales Okulu tayfası da... Bugünkü onların ardılları da, hala aynı hatayı yineliyorlar.
Nasıl ki Nazizm, marksist trükleri kullandı diye, marksist olmadıysa; burjuvalar da, marksist trükleri kullanınca, marksist olmuyorlar.
Kaldı ki asıl marksist / devrimci olanlar, Marx veya Engels değil, Bakunin veya Neçayef’tir. Marx-Engels, Makyvavelli safındadır burada.
Açılım da kısaca şudur:
Aslolan bakış açısı, Larsson’unkidir. Onun da, Beck vurulunca söylediği gibi:
‘Sizin polisiniz sizin, polis katili benim.’
Larsson, bir polis olmasına karşın, polis katilini vurmaz, vuranı da dava eder.
(Kaynak: Polis Katili.)
Yani:
Asıl metnin başlığı:

Polisiye Romanın Agnotolojisi ve Agnoyolojisi.

Hiç yorum yok: