02.02.16, 00:15.
Gecenin İçinde Faşizm Siyahı
Gecenin
içindeyim.
2 şey,
zihnimin alnında parıldıyor:
Bir:
En son
Fassbinder’de kristalleşen, emosyono-politik ve/ya politiko-emosyonik durum /
izlek, 2016 İstanbul için de, bir tür kristalleşme durumunda. Burada slaktivistler işbirlikçi durumda
(Hitler’e Rosa’nın veya von Papen’in bilinçsiz / dolaylı katkısından değil,
yeni bir oluşumdan söz ediyorum, slaktivistler hepi topu son 25 yıllık bir
oluşum çünkü, Marx’ın Manifesto’da sivil toplumcular için ne dediğini de
biliyorum ve onu hakaretle pas geçiyorum).
İki:
Ciddi
bir tarihsel büküm içindeyiz. Büyük olasılık, bir yıkım ertesi sosyal demokrasi sahte-çakmasına gidiyoruz (şimdilik) ama
bence burada ve şimdi muhtemel hasar, kesin tahmin edilemez ve denetlenemez
durumda. Yani, 33 yıllık 100 bin ölü ve artı 6 aylık 4 bin ölü kayıtları var
elimizde diyelim. Biri diğerinin üç katı gibi. Ve bu 3 ve artı 10 katı gibi
daha olabilir demek. O zaman da, Suriye 2016-2019 için, 120-150 bin ölü veriz
ama yalnızca orada, Kürtler’in kendilerine ve TC’ye verdirecekleri hariç. Yani,
her olası savaş (ki bu. TC, Suriye ve Irak şimdilik) 1 kat daha ekler. Tabii,
sonuç pek pek yine 1 milyonda kalır.
Burada
bulanık kalan şu:
Hitler
sırasındaki faşizmin momentleri tam-açıkseçik kayda geçmemiş oluyor, çünkü o
kayıtlar, o sonuçları imlemiyor. Yani, Fassbinder’inki bir tür eksik kayıt.
İronik-ötesi
bir durum:
Adını
taşıyan kitabın tersten vardığı gibi, 20. Yüzyıl boyunca faşizm yaşandı ama
tanımı yapılamadı. (Bence denenmedi bile.)
Bunun
nedeni, tanımsal-erkenlik değil. Faşizmin kritik her tür göstergesi, ötekileştirme veya kimlik olayında olduğu gibi, yanlış yönde ve yanlış büyüklükte
tanımlanmış oluyor.
Herşeyden
önce, insanların asıl duygu-ağları (bir tür duygusal zamansal ardışıklıkları) kayıtlı değil. Örneğin:
Fassinder’in ‘Berlin Alexandr Meydanı’sında, açıkseçik bir pasif / platonik
eşcinsellik varken ve Fassbinder’in bizzat kendisi eşcinsel iken, bu onun
tarafından açıkseçikleştirilmemiş kalmış: Proto-faşizm
içinde yaşamca savrulan türden bir erkeğin bile, iri-kötü fallusa tapması
durumu ıskalanmış. Burada 2 etken var: Fassbinder biseksüel ve bu, ona onu
ıskalatmış olabilir ve Fassbinder, bir eşcinsel olarak, ‘Querelle’de sergilediği
üzere, eşcinsellik üzerine, (gerçeğe ve kendine / özdeşliğe) uymayan
emosyonlara ve/ya kanılara sahip imiş.
Şimdi,
bizde İnci aral’ın ‘Ağda Zamanı’sı var ve bu bir alaturka-matriyarkal faşizm:
Düşük dozlu, yanlış yönelmiş (oriented) ve hatta kendine yönelmiş bir tane (aşırı
frenle frijidizme kilitlenmiş ve yönelimsiz bir alaturka kadın cinselliği, 1970
momentli) ama öyle. Bunun Türk faşizmine sentimental yol açtığı izleğini sürmek
zor.
Çok
fazla yanıltıcı kayıt var yani. Fassbinder bile onu yaptıktan sonra, bizim
kadın yazarlar neler yapmaz ki, yapmadı ki, yapmıyorlar ki (seks beleş olmaz,
metni)?
Neyse
bazı kritik göstergeleri dizelim peşpeşe:
Meral
Akşener’in Ağar eşlenikliği ve şu anki, yarı-ağır hasta Bahçeli’nin mevkisine
tek başına göz dikmişliği.
Erdoğan’ın
faşizme hızlı dönüş yaparken, kazara bir
dış-savaş kazanma olasılığını edinmesi.
Kılıçdaroğlu’nun
ikinci Rus uçağının da vurulabilmesine yol açabilecek militarist tutumu. (Sosyal demokratlar militarist olabilir ama
sonra da 1. Dünya Savaşı’nda birbirlerini öldürürler, 2 farklı ulustan olanlar
yani.)
HDP
çizgisi, uzun uzun yazıldı. Yaptıkları yalnızca düşmanın ateşine benzin katmak şu an.
Ekstradan
slaktivist faşizm var. ‘Yetmez ama
evet’çiler, ‘Geziciler’ de bu grubun içinde. HDP’nin oy oranını kaldırıp
indirdiler bir de.
Lili
Marlene’de bizzat Fassbinder’in canlandırdığı roldeki insan tipi yok bizde.
Hani, bir Alman’ın 30 yıl önce, bir Türk’ü yalnızca Türk olduğu için sevmek
zorunda olmadığı saptaması. Filmde de Fassbinder, adama kadını yalnızca sevgilisi olduğu için sevemeyeceği koşullarda
olduklarını anlatır ve adam da onu dinler. Dinlemeseydi, kompleta toplama
kampını boylarlardı. Kıssadan hisse bu, o planda.
Hem
Fassbinder’in, hem de Trier’in gerçek tip olarak feci biçimde Brecht’e
benzemeleri saptaması da önemli burada.
Kılıçdaroğlu’nun
İlhami Aras’a benzemesi gibi.
Demirtaş’ın
Hakan Fidan’a benzemesi gibi.
Beni
burada ilgilendiren şu:
Temmuz
2015’ten sonraki, gerçek yaşamdan kesin
kayıtlanabilir her tür bireysel / kitlesel duygu ağları örneklemeleri (% 1
oran arzumuzdur / hayalimizdir).
Şunu
saptayalım:
İtalyan faşizmi,
faşizmin adını koymuş olsa da, ilk-asıl faşizm Alman Nazizmi idi. (Bunun ad
babasının, Almanya için nasyonel sosyalizmdeki sosyalizm adını kullandırmayan
Stalin olduğunu dün öğrendim ve çok güldüm.)
Post-Nazi
faşizmin hemen sonrası ya da tam üzeri, 2. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde,
SSCB’nin, İsrail’in ve ABD’nin eski Nazi’leri işe almasıydı. (İşe alma, 1943’te
bile başlamış olabilir.)
Arkasından
ABD’nin tüm Amerikalar’daki operasyonları geldi.
Sonra,
1980 Krupp neo-faşizmi olan neo-liberalizm geldi ve asgari ücret, 2.500
dolardan 25 dolara indi, yani % 1’ine.
Ya da: Ekonomik savaştan daha çok öldürür. Ya da: Vietnam boşuna 3 milyon
kişisini gömdü ve kendi kendine, Vietno-faşist
konuma geçti ama bu bir sarı-faşizm değil, ekonomik bir faşizm yalnızca, çünkü
askeri savaşı kesin kazandı Vietnam.
Sonra asıl
sarı-faşizm geri geldi: Japonya atom bombası mazlumluğunu yitirdi ve Çin yeniden
emperyalist oldu: 2000-2010 arası.
Şu anki
momentimiz, 3 askeri darbeden ve 3 Krupp’sal neo-liberalizmden çok ötede. Çünkü,
emperyalizm şapkası, yanlışlıkla AKP’nin başına kondu TC’de. AKP ise, 14 yıl
başta. Erdoğan ise, 22 yıldır.
Burada,
tüm eksi demografilerden farklı bir çatlakta ama hep olduğu üzere, yarı-yarıya bölünme olayı yeniden
sivillere bulaştı.
Ancak
çok önemli bir saptama burada:
1980
öncesiki 100 bin kişilik tüm soldan, pek pek 100-500 eli kanlı çıktığına ve/ya
çıkabildiğine göre (çıkabileceğine göre demedik, dikkat), cinayet / terör
zanaatı da epeyi zor demektir. Örneğin MHP’nin olanakları, kendileri tarafından
bitirildi bu konuda.
Burada
kritik soru şu:
2,5
milyon Suriyeli’den kaçı eli silahlı olur TC’de?
(Kriminaller,
mafyalar, devlet tetikçileri kastedilmiyor, politik-terörist kastediliyor, hangi düşüngü veya taraf önemli
değil.)
Örneğin
Çingeneler bunu beceremediler.
Keza
Afrikalılar, tümüyle suçun içinde olsalar da, içlerinden 1-2 baba çıktı ancak,
o da minik minik. O da 30 yılda. (Bizim John ve İkbal, aday-adayı olmaya
kalkktı ve beceremedi bu işi.)
Keza
Kürtler, ancak korucu olunca, o da önceden kriminal olarak, bir şeyler yaptılar
bu yönde.
Şerh:
Canlı bomba olmak, bir şey yapmak sayılmıyor, bu tanımla en azından.
‘Joint-venture’ sayılıyor. Tasarımın
tümüyle dost-olmayan taraftan geldiği bir biçimde.
Dolayısıyla
geliyoruz Batı’nın pasif faşizmine:
PKK’yi
tasfiye, yerine YPG’yi koyma.
İşte
burada, YDG devreye giriyor, hatta çoktan girdi bile. İkisini de değilliyor.
ABD’deki
gibi, 350 kişinin 1.400 kişiyi tek başına temizlemesi durumu, er geç Dünya’da
ve TC’de moda / salgın olacak.
Burada
slaktivistler, 1971’de yaptıkları gibi, onlara dolaylı destek verecekler,
veriyorlar, verdiler. Sonra yine 1971’deki gibi, koskoca İstanbul muhasara
altına alınınca, vazgeçecekler. (Teslim olacaklar mı, demeliydim?)
Burada
Nur – Koray ikilisi akla geliyor.
Önemli:
Burada
sorun, dost ateşi değil. Sorun şurada: Tutacak
saf yok. Yani, tutulan tüm saflar ağır bedelli ve yanlış statüde olacak.
Artı,
doğru, güzel, iyi de yok. E olağandır, faşizm bu.
Öyle
olsaydı, Rosa ve von Pappen tongaya öyle kolay basmazdı.
Anımsa:
Grosz, o zaman çizdiklerini, sonra inkar / ret etti.
Nokta.
Es.
Buralara
kadar, bir okuyup, açılıma ek koymam gerekli.
Dipnot
1:
Görsel
öğedeki Hindu svastikasının, Nazizm’e simge yapılmışlığı, tarihin en büyük kara şakalarından birisidir. Özgün gamalı haç simgesi, Asya’ya
aittir yani, hem de yüzlerce yıl öncesine. Bugün bu unutulmuştur gibi.
Dipnot 2:
Bu
metin, günce-deneme karışımı bir şey ama günce tarihleme formatında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder