Giriş
Not: İlk
metin parçası en son yazıldı. O en başa kondu. Diğerleri kronolojik sırayla
kondu.
‘Kuzuların
Sessizliği’nin Türkiye versiyonuyla, yani epeyi kesimiş olarak izledim. 1995
gibi.
O zaman
pek ilgimi çekmedi. Sonra sonra yeni parçalar eklendikçe, ilgimi çekmeye
başladı.
Oyunu ya
da çizgiromanı yapılmış olmasa da, 2010 sonrası yeni-dizi kavramında filmlikten
metamorfoza uğratılmasıni ilgiyle izledim.
Hannibal,
birçok gerçek seri katil tiplemesinin bir harmanı. Adı da, ‘cannibal’dan
(yamyam) mülhem.
Dizideki
gerçekçilik, şiddet olayının ötesinde bir şey. Örneğin, psikiyatriye getirilen
yeni (anti-psikiyatrist’ist) yorumlar, gerçek yaşamda gerçekten dava konusu
olurdu.
Sonuçta,
hastasının etini yemekle, ruhunu yemek ilkede aynı şeyler.
Dizi,
ticari nedenlerle, 7 yerine 3 sezonda bitirilerek, birçok anlatılabilir öykü
boşa harcanmış oldu. Bu, aynı zamanda tuhaf anlatı deformasyonları yarattı.
En boşta
kalan şey, Graham’in kendisi oldu: İyi-kötü olarak, katil-polis olarak,
psikiyatrist-deli olarak, hetero-homo (erkek) olarak...
Bu
açıdan bakınca, olay ‘Lost’u da aştı.
Ancak
onun üzerinden dizi, hem ahlak, hem din, hem de bilim olarak psikiyatri
konusunda çok aksadı.
Lecter,
bir Dünya-insanı-katili portresinde çizilse de, çok Yanki bırakıldı. Graham bu
durumda, ‘Yanki olsam da mı saklasam kendimi, olmasam da mı?’ gibi absürd bir
noktada asılı kaldı.
Lecter’in
psikiyatristi ve aşığı kadın, finaldeki kısa planla, yepyeni bir dizinin
‘spin-off’ kahramanı kılındı aslında: Lecter bile, kendini yemeyi tahayyül
edemedi ve kendini yemeye cesaret edemedi sonuçta. Hem de, (kendisini yemeye
niyetli) en güçlü düşmanını, en azından göründüğü biçimiyle, yenmiş ve onun da
dostunun da pas geçmiş olarak... Bir tür dişi-yamyam / dişi-örümcek
masturbasyon-orgazmı yaşadı orada...
Ya da yolunu kopardı ki o da olur...
+
Biz bu
metinler dizisinde, kültürolojik analiz / irdeleme çabasında olduk.
Yani:
Bir:
Seri
katil, (asker / polis / jandarma) keskin nişancı, seri terörist, seri devlet
teröristi, cellat, mafya tetikçisi, seri ötanazist ve bir de bizim ‘Azrail’in
Öbür Adı’ arasında, uluslararası seri katil açılımı ile (uluslararsı) seri
teröriste yol açılmış oldu ki bu da bizim Ağca olmakta. Bir de Çakal Carlos ve
Shibumi var, gerçek-kurmaca gergefi olarak.
İki:
Dizi
filmlerin de çaprazmedyalaşması sürecinde, şiddetin kültürolojisinin, aşırı
özgürleşmesi durumunun kültürolojisi var (Dexter ve Spartacus ile de). Bunu
IŞİD şidde-özgürlüğü aşması gerçke durumuyla koşutluğu da var. (Burada hemen,
Sjöwall-Wahlöö ve Martin Beck 10 = ‘Teröristler’de bir İsveç başbakanının
öldürülmesi ve gerçek yaşamda hepi topu 10 küsur yıl sonra aynısının olmasını
anımsıyoruz.)
Üç:
Çirkin
gerçek ve güzel yalandan, kitlenin hep güzel yalanı seçmesini ve
faşizm-engizisyon çakışıklığını da anlıyoruz.
Dört:
Buradan
da, Ernst Mandel’in polisiye romana toplumcu gerçekçi yaklaşımını ve onu birkaç
epistemik kritik eşik öteleştirmeyi anımsıyoruz.
Beş:
Bundan
sonrası ise serbest uçuş. Yazarınkinden çok, okurunkinki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder