Kafka’nın
en ünlü kitabının adı ‘Metamorfoz’dur ve bu, Türkçe’ye ‘başkalaşım’ olarak
terimlendirilmiştir. Pek sevgili acur çevirmenlerimiz, bunu ‘değişim’ veya
‘dönüşüm’ ile karşılamaya kalktılar.
Bir
insan, bir böceğe başkalaşır, böceğin krizalitten kelebeğe başkalaştığı gibi.
‘Başka’nın
başka anlamdaşları; öteki, öbür, diğer de olmakta. ‘Öteki’ de, bizi doğrudan
‘ötekileşme’ye götürmekte. Zaten Samsa da, böcek olarak öteki olmakta: Almanca
konuşan Almanlar’ın ve Çekçe konuşan Çekler’in içinde, Prag’da, Yidce veya
Çekçe konuşmayan ama Almanca konuşan Musevi olarak Kafka da, ötekiler içinde
bir öteki ve azınlıklar içinde bir azınlık olmakta zaten. Bu da, bizi
hiçleşmeye götürmekte zaten. Toplama kampı da Museviler’i ötekileştirdi ve
hiçleştirdi zaten. Kafka’nın ailesini de ama Kafka’yı değil, çünkü o erken
ölmüştü.
Toplama
kampı, bir ceza sömürgesi ve açlık şampiyonu olunan bir yerdir.
Toplama
kampı, insanı hiçleştiririr.
Buradan
sonra Frankl devreye girer, toplama kampına girip, sağ çıkıp, balatayı sıyırtan
Frankl.
Şöyle
buyurmuş ‘İnsanın Anlam Arayışı’nda Frankl:
“Gerçekten
ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi.
Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin
yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara
öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız,
bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri
olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil,
doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda
yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak
koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir."
http://www.idefix.com/kitap/insanin-anlam-arayisi-victor-e-frankl/tanim.asp?sid=TBUWIE71ZA5A4CWDR60J
Tabii ki
diğer tüm genelgeçer düşünceler gibi, bu da martaval.
Kafka,
nasıl ki toplama kampını öngörüp oradan kaçamadıysa, Frankl da bizzat orayı
görüp, ‘laa noluyoo laa?’ modunda kilitlenip kalmıştır.
Yaşamla
sözleşmemiz yoktur. Yaşamın bize vaadı yoktur.
Yaşamın
anlamı, nedeni, değeri de yoktur.
Museviler,
bu anlamı hiç aramazlarken ve ‘ye, iç, mala vur’ biçiminde yaşayıp, burjuvaziye
özenirlerken Naziler, ‘nah size, nah size’ deyip, bunları toptan elektrikli ızgaraya
bağladılar ve mallarına el koydular.
Bu, ne
ilk soykırımdı, ne de son. Toplama kampındaki o Eşkenazlar, İsrail’de aynısını
Filistinliler’e yaptılar. Hatta, devlet kurmak için, bir oteli, içinde kendi
dindaşlarıyla birlikte havaya da uçurdular.
Frankl,
toplama kampındaki somutlaşma
yabancılaşmasını anlatıyor aslen.
Çünkü,
aynı kitapta müslümanlaşan Museviler’i (ki bunlar, aç, kemikleri sayılan, ölüme
teslim olmuş, kendine bakmayan ötekiler
/ başkalar olmakta) diğerlerinin nasıl soyduğu (üzerlerindeki giysilere
el koyduğu) da anlatılmakta.
Tabii
Frankl, zengin Museviler’in fakir Museviler’i başkalaştırdığını da anlatmamış.
Bugün İstanbul’da fakir-dilenci Suriyeliler’e para verenler Türkler, zengin
Suriyeliler değil ve Türkiye’de dilenciye para vermenin para cezası var.
Keza,
bir Nazi’nin yargılanmasını izlemek için İsrail’e giden Arendt, zenginlerin
fakirleri ötekileştirdiğini tiksinerek anlatırken, kendi de karakafa
Sefreadlar’ı ötekileştirmiş (‘Kötülüğün Bayağılığı’) ama aymamış.
Bunu
yapmak önemli değil, çünkü:
“Aslolan
sağ kalmak, yaşlanınca onun da önemi kalmaz.” (‘Babavatan’ / Loach repliği.)
O
nedenle Primo Levi, yaşlanınca intihar eder ve ölür, toplama kampından kurtulup
yıllarca yaşamış olsa bile.
Levi de,
yanıtı olmayan sorular sorar, Frankl da.
Çünkü:
Çünkü,
sonul anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak değildir.
Çok
basit:
Öleceksin:
Kitap mı
yazacaksın, çocuk mu yapacaksın, ağaç mı dikeceksin?
Yani:
Yaşama
biçimini geç, doğru yanıt ölmesel ve ölümünden sonraki biçimde.
Çünkü:
Yaşam
hep devam eder.
Gelecek
hep gelir.
Gelecek
uzun sürer.
İsrail’in
gösterdiği gibi.
Bugün
İsrail, kişi başına en çok fuhuş harcaması yapılan ülkelerden biri:
İsrail,
bunun için mi kuruldu?
Kötü
insanlar, kötü insanlara kötülük yaparken:
Bir:
Kaçarsın, hemen tüm Museviler’in kaçacak 10 yılı vardı.
İki: Ortalıkta
hiç görünmezsin, yani yapabiliyorsan, Musevi olduğunu gizlersin.
Üç: Dön
baba dönelim, olursun; TC, ABD, dolanır durursun.
Dört:
Cılkını çıkarırsın, KGB, CIA, Mossad işgöreni seçeneklerini kullanırsın.
Beş:
Hiçbiri.
Ey
Musevi-kari, sen hangini seçtin, bakıim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder