Cihan
Özgür, PKK sitesinde bir metin yazmış. O yazı silinmiş. O yazıyı Rafet Ballı,
Aydınlık’ta alıntılamış.
Tam,
körlerle sağırlar birbirini ağırlar, durumu: Kim kimi. Fikren veya zikren neden
destekliyor belli değil. Ortalık, yalnız
kurt için hazırlanmış dumanlı havada.
Sonrası
ise, duran saat bile, günde 2 kere doğru zamanı gösterir durumu:
(Önce
alıntılar, sonra yorumlar.)
“Kimlik
siyasetinin sonuçları özetle şunlara yolaçmış :
1.
Uzlaşma değil çatışma: “Renklilik ve zenginlik olarak ifade ettiğimiz toplumsal
unsurlar, Irak’ta tam bir parçalanma, bölünme, çatışma sebebi şimdi. Uzlaşı
değil, çatışma kültürü egemen.”
2. Dışa
dayanıyor: “Her kimliksel aidiyetin siyasi temsilcileri farklı bir siyaset
izliyor, farklı dış güçlere yaslanarak egemenlik alanı kurmaya çalışıyor.”
3.
Toplumu parçalıyor: “Her hane, her mahalle kendisini bir aidiyetle
ifadelendirmek zorunda hissi oldukça yaygın. Evlerin üzerinde türlü türlü
bayraklar dalgalanıyor. Bazı evlerin çatısında mevziler yapılmış.”
4.
Uzlaşma değil, nefreti körüklemiş: “Parçalanmış bir toplum, mikro
milliyetçiğin, mezhepçiliğin ve etnik kimliklerin tavan yaptığı topraklar.
Karşılıklı nefretin, korkunun kol gezdiği bir coğrafya! Nefretin silah olarak
ifadeye kavuştuğu, korkunun aynı şekilde yanıt bulduğu bir ülke. Savunma içgüdüsüyle,
kimliklere sığınılan bir coğrafya, Irak.”
5.
Çeteleşme yaratmış: “Siyasi ve duygusal ayrışma, askeri ifade kazanmış. Bu
grupların büyük çoğunluğu çetevarı tarzda hakim oldukları bölgelerde terör
estiriyor.”
6.
Iraklı kalmamış: “Kimlik aidiyetinin mikro milliyetçilik boyutuna vardığı,
karşılıklı ret, inkar hatta katliam düzeyine ulaştığı Irak’ta artık kimse
Iraklı değil.””
Önnot:
Anımsayabildiğim
en eski tarihli bir metnimde ve 1980’de, Dünya’nın buralara geleceğini
yazmışım. 1989’da açıkseçik yazmışım. Yani, perşembenin gelişi, taa pazartesiden
belliymiş, çarşambadan değil.
Devam:
Bir:
Uzlaşma
ve çatışma, karşıt anlamlı değilir. Çatışarak uzlaşma ve uzlaşarak çatışma da
var. Tam çatışma, 2 küme arasında kesin sınır var demek, gerisi 0’a kadar
muğlaklaşma demek. Şu an, tüm durumları içerebilen bir tayf ışıması var. Yani,
süreksizlik durumcukları toplamı var.
İki:
Fransa
Devrimi’nde de iç-dış çatışması vardı. Ulus-devlet de öyle yaratıldı zaten.
Burada,
Engels’in emperyalizmin 3. Dünya’yı deriin uykusundan uyandırdığı saptaması
geçersiz kalmakta. 3. Dünyalılar kendi kemikleri için kasapla pazarlık
ediyorlar, ettiler ve edecekler de sanırım.
Üç:
Toplum
zaten çoktan parçalandı. Tüketim çılgınlığı parçaladı onu. Anababalar
çocuklarını sokağa atar oldular.
Dört:
Keza,
nefret ve uzlaşma da, karşıt şeyler değil. Nefret ettiğin kişiyle de
uzlaşabilirsin. Ticaret için olabilir bu, savaşta ateşkes için de olabilir.
Beş:
Çeteleşme,
bu anlamıyla, hem de ilk kez çocuk çetesi olarak, 1980’de Orta Amerika’da
tanımlanmış. İlk çocuk katliamları da o zaman olmuş, çünkü çocukları başka türlü
durduramamışlar.
‘Tanrıkent’
filmindeki Brezilya’nın durumu da 2005 gibi aynen öyle. Brezilya, devlet
mafyasıyla ve uyuşturucu parasıyla ,2010’larda 70 milyonluk bir orta sınıf
yarattı ve besledi. Çocuk katliamları ise hala sürüyor.
TC de,
1983’ten beridir, az veya çok olarak, uyuşturucu parasıyla (ve diğer kara
paralarla) ekonomisini besliyor. Bir ara Dünya tüketiminin üçte biri
üzerimizden transit geçiyordu. Aynı zamanda, Dünya’nın en çok transit göçmeni
yaratmış ülkeyiz: 36 yılda 20 milyon kişi gibi. Eh, bunların dörtte biri çocuk
osa, hesap nereye varır belli. Bu ülkede İstanbul’da bir çocuk bir SAS
komandosunu ölüme yolladı. Yargılanmadı bile. Hala ortalıklarda. Yetişkin
olarak.
Bu
birinci moment.
İkinci
moment, devletin kendisinin mafyalaşması, devletin kendisinin çeteleşmesi
demek.
Son 14 yıl,
bunu son adıma taşıdı yalnızca. 1983’ten beridir geliyor bu süreç.
Altı:
Ulus-devlet
kalmayınca, o-ülkeli de kalmaz, kimse ülkesini üzerine alınmaz çünkü. Örneğin
TC’de 100 halk var ve şu an hepsi kendi yolunda. Kürtler ise, ne ulus, ne de
devlet geleneği olmayan bir kitle. Araplar ise, ümmet geleneğine sahip. Irak
için konuştuğumuz için, bunları belirttik.
Genel:
Yüksek
basınç altında metaller bile tel tel dağılır. Kültürler de öyle, zihinler de
öyle olur.
Irak
1980’den beridir savaşta, aralıklarla da olsa. Barış görmemiş 2-3 kuşak
birikti. Aynı zamanda barış istemeyebilecek.
TC’deki
PKK olayında ise, YDG kümesi öyle. Hem kentliler, hem patriyark değiller, hem
de daha sertler, 1983’tekilerden (Mehdi Zana’dan) bile daha sert.
Yani:
Bu durum
olağan. Yalnızca doğruluğu geç gerçeksendi ve daha da geç ayırsandı ve
bilincine varıldı.
Yazının
PKK sitesinden kaldırıldığı düşünülürse, pek hoş da karşılanmamış gibi gerçek.
Yani:
1945’ten
beridir tanımlı olan Bilgi Çağı’nda dezenformasyon, düşmanın en önemli silahı
durumunda.
Yazıyı
silersin, güneşi balçıkla sıvarsın, Hitler gibi en büyük yalanı söylersin, b.k
atarsın izi kalır, ilah...
Sorun
yalan söyleyen de de değil, yalanı dnleyen de:
Akrep
akrepliğini hep yapar, kendi de ölecek olsa bile, sorun kurbağada, akrebi
sırtına almayacak.
Yani:
Çin, Rusya,
ABD ve Rusya; Ortadoğu, Arap Baharı, 3. ve artı 4. Dünya üzerinden oynadıkları
oyunlarla, tarihi 200 yıllığına başaşağı yuvarlıyor.
Ve
Nasredddin Hoca, kopan tangırtıya çook gülüyor çook.
Timur’dan 10 fil daha isteme
niyetinde zaten.
Dipnot:
Kimlik
üzerine saçmalıkları, başka metinlerimizde eleştirmiştik. Burada onu es geçtik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder