Salı, Şubat 23, 2016

Global Politik Moment ve Kültürolojisi

Cihan Özgür, PKK sitesinde bir metin yazmış. O yazı silinmiş. O yazıyı Rafet Ballı, Aydınlık’ta alıntılamış.
Tam, körlerle sağırlar birbirini ağırlar, durumu: Kim kimi. Fikren veya zikren neden destekliyor belli değil. Ortalık, yalnız kurt için hazırlanmış dumanlı havada.
Sonrası ise, duran saat bile, günde 2 kere doğru zamanı gösterir durumu:
(Önce alıntılar, sonra yorumlar.)
“Kimlik siyasetinin sonuçları özetle şunlara yolaçmış :
1. Uzlaşma değil çatışma: “Renklilik ve zenginlik olarak ifade ettiğimiz toplumsal unsurlar, Irak’ta tam bir parçalanma, bölünme, çatışma sebebi şimdi. Uzlaşı değil, çatışma kültürü egemen.”
2. Dışa dayanıyor: “Her kimliksel aidiyetin siyasi temsilcileri farklı bir siyaset izliyor, farklı dış güçlere yaslanarak egemenlik alanı kurmaya çalışıyor.”
3. Toplumu parçalıyor: “Her hane, her mahalle kendisini bir aidiyetle ifadelendirmek zorunda hissi oldukça yaygın. Evlerin üzerinde türlü türlü bayraklar dalgalanıyor. Bazı evlerin çatısında mevziler yapılmış.”
4. Uzlaşma değil, nefreti körüklemiş: “Parçalanmış bir toplum, mikro milliyetçiğin, mezhepçiliğin ve etnik kimliklerin tavan yaptığı topraklar. Karşılıklı nefretin, korkunun kol gezdiği bir coğrafya! Nefretin silah olarak ifadeye kavuştuğu, korkunun aynı şekilde yanıt bulduğu bir ülke. Savunma içgüdüsüyle, kimliklere sığınılan bir coğrafya, Irak.”
5. Çeteleşme yaratmış: “Siyasi ve duygusal ayrışma, askeri ifade kazanmış. Bu grupların büyük çoğunluğu çetevarı tarzda hakim oldukları bölgelerde terör estiriyor.”
6. Iraklı kalmamış: “Kimlik aidiyetinin mikro milliyetçilik boyutuna vardığı, karşılıklı ret, inkar hatta katliam düzeyine ulaştığı Irak’ta artık kimse Iraklı değil.”
Önnot:
Anımsayabildiğim en eski tarihli bir metnimde ve 1980’de, Dünya’nın buralara geleceğini yazmışım. 1989’da açıkseçik yazmışım. Yani, perşembenin gelişi, taa pazartesiden belliymiş, çarşambadan değil.
Devam:
Bir:
Uzlaşma ve çatışma, karşıt anlamlı değilir. Çatışarak uzlaşma ve uzlaşarak çatışma da var. Tam çatışma, 2 küme arasında kesin sınır var demek, gerisi 0’a kadar muğlaklaşma demek. Şu an, tüm durumları içerebilen bir tayf ışıması var. Yani, süreksizlik durumcukları toplamı var.
İki:
Fransa Devrimi’nde de iç-dış çatışması vardı. Ulus-devlet de öyle yaratıldı zaten.
Burada, Engels’in emperyalizmin 3. Dünya’yı deriin uykusundan uyandırdığı saptaması geçersiz kalmakta. 3. Dünyalılar kendi kemikleri için kasapla pazarlık ediyorlar, ettiler ve edecekler de sanırım.
Üç:
Toplum zaten çoktan parçalandı. Tüketim çılgınlığı parçaladı onu. Anababalar çocuklarını sokağa atar oldular.
Dört:
Keza, nefret ve uzlaşma da, karşıt şeyler değil. Nefret ettiğin kişiyle de uzlaşabilirsin. Ticaret için olabilir bu, savaşta ateşkes için de olabilir.
Beş:
Çeteleşme, bu anlamıyla, hem de ilk kez çocuk çetesi olarak, 1980’de Orta Amerika’da tanımlanmış. İlk çocuk katliamları da o zaman olmuş, çünkü çocukları başka türlü durduramamışlar.
‘Tanrıkent’ filmindeki Brezilya’nın durumu da 2005 gibi aynen öyle. Brezilya, devlet mafyasıyla ve uyuşturucu parasıyla ,2010’larda 70 milyonluk bir orta sınıf yarattı ve besledi. Çocuk katliamları ise hala sürüyor.
TC de, 1983’ten beridir, az veya çok olarak, uyuşturucu parasıyla (ve diğer kara paralarla) ekonomisini besliyor. Bir ara Dünya tüketiminin üçte biri üzerimizden transit geçiyordu. Aynı zamanda, Dünya’nın en çok transit göçmeni yaratmış ülkeyiz: 36 yılda 20 milyon kişi gibi. Eh, bunların dörtte biri çocuk osa, hesap nereye varır belli. Bu ülkede İstanbul’da bir çocuk bir SAS komandosunu ölüme yolladı. Yargılanmadı bile. Hala ortalıklarda. Yetişkin olarak.
Bu birinci moment.
İkinci moment, devletin kendisinin mafyalaşması, devletin kendisinin çeteleşmesi demek.
Son 14 yıl, bunu son adıma taşıdı yalnızca. 1983’ten beridir geliyor bu süreç.
Altı:
Ulus-devlet kalmayınca, o-ülkeli de kalmaz, kimse ülkesini üzerine alınmaz çünkü. Örneğin TC’de 100 halk var ve şu an hepsi kendi yolunda. Kürtler ise, ne ulus, ne de devlet geleneği olmayan bir kitle. Araplar ise, ümmet geleneğine sahip. Irak için konuştuğumuz için, bunları belirttik.
Genel:
Yüksek basınç altında metaller bile tel tel dağılır. Kültürler de öyle, zihinler de öyle olur.
Irak 1980’den beridir savaşta, aralıklarla da olsa. Barış görmemiş 2-3 kuşak birikti. Aynı zamanda barış istemeyebilecek.
TC’deki PKK olayında ise, YDG kümesi öyle. Hem kentliler, hem patriyark değiller, hem de daha sertler, 1983’tekilerden (Mehdi Zana’dan) bile daha sert.
Yani:
Bu durum olağan. Yalnızca doğruluğu geç gerçeksendi ve daha da geç ayırsandı ve bilincine varıldı.
Yazının PKK sitesinden kaldırıldığı düşünülürse, pek hoş da karşılanmamış gibi gerçek.
Yani:
1945’ten beridir tanımlı olan Bilgi Çağı’nda dezenformasyon, düşmanın en önemli silahı durumunda.
Yazıyı silersin, güneşi balçıkla sıvarsın, Hitler gibi en büyük yalanı söylersin, b.k atarsın izi kalır, ilah...
Sorun yalan söyleyen de de değil, yalanı dnleyen de:
Akrep akrepliğini hep yapar, kendi de ölecek olsa bile, sorun kurbağada, akrebi sırtına almayacak.
Yani:
Çin, Rusya, ABD ve Rusya; Ortadoğu, Arap Baharı, 3. ve artı 4. Dünya üzerinden oynadıkları oyunlarla, tarihi 200 yıllığına başaşağı yuvarlıyor.
Ve Nasredddin Hoca, kopan tangırtıya çook gülüyor çook.
Timur’dan 10 fil daha isteme niyetinde zaten.
Dipnot:

Kimlik üzerine saçmalıkları, başka metinlerimizde eleştirmiştik. Burada onu es geçtik.

Hiç yorum yok: