Perşembe, Şubat 25, 2016

Hipertekstlere Hiperokumalar

Bir internet sitesinde şöyle bir diyalog geçti, ikinci benim:
Palahniuk'tan bahsederken kural demek olmamış sanki.
Her yazarın saklı ve açık, kendinin bildiği veya bilmediği yazma kuralları vardır. Olması da olağandır. Hem piyasa açısından, hem de kendi çizgisi açısından. Yeni çıkan metin tarama programları, her yazarın belli konuları belli sözcüklerle yazma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Şerh: Hayalet yazar kullananlar, bu dağılımın dışında veriler sağlar. Çoğu çoksatar yazar da, ünlü olduktan sonra, belli bir tempoda yayın için, bu yola genelde başvurur. O parçalar da, o bütünde feci sırıtır. Kosinski'de bile. Asimov'da bile.”
Sonra bunu, 40 yaş altı kuşaklara açımlamam gerektiğini gördüm. Yazdıklarım onlar için epeyi anlamsız kaçmıştır.
Kosinski, ‘Çelik Bilye’de müzik ile ilintili bölümlerde hayalet yazar kullanmıştır. Müzik ile ilgili oldukça geçersiz ve romanın ait olduğu dönem için bile, eski kafalı önermelerdir bunlar. Klasik Avrupa Müziği ile pop müzik karşılaştırması konusunda yani.
Asimov, ‘İşte Tanrılar’da, muhtemelen eşi Janet’in metinlerini kullanmıştır o romanda. Çünkü aşırı dişil metinlerdir onlar. Triseksüeliteye de, yarı-püriten ve dişil bir bakış açısı katar o roman. Eğer yeterince uzun ve açılımlı olsaydı, ‘Triton’ yazılmadan önce, ona antitez olurdu. Onun yerine, arı kovanındaki işçi-erkek arı üçüncü-seks’i kullanılmış ve hiç varyans katılmamış.
Aslında tüm okumalarda, hani 5 yaş çocuğunun ‘mu ni, mu ni (bu ne)?’ soruları vardır ya, onun gibi olmak gerekir.
Sonuçta Kafka, ne Prag boğucu duygudurumunun yazarı aşırı-yorumlarına katılırdı, ne de azınlık içinde azınlık. Herhalde bir tek korkaklık tezine katılırdı, çünkü kendini öyle tanımlıyordu. Yine de, ‘Açlık Şampiyonu’ ve ‘Ceza Sömürgesi’ ile toplama kampı tanımı yapmış olduğunu görseydi, ne diyeceğini 45 yıldır merak ederim. İçini de doldurmuş, adını da koymuş: Gülün adı gül yani.
Düşünüyorum da:
11 bin civarında kitap okudum.
Bunların bin tanesine onyıllardır hiperokuma uyguluyorum belleğimden. ‘Bir Yabancı Gibi Değil’e 47 yıldır, ‘Korku’ dergisine 46 yıldır, Kemalettin Tuğcu romanlarına 45 yıldır, ‘Balkondaki Adam’a 45 yıldır, Kafka’ya ve Dostoyevski’ye 45 yıldır (bu ikisini de 11 yaşında okumak çok yanlıştı ama tepemde bana zorla okutan abim vardı). 50 yıl önce ilk okuduğum metinler olan Coğrafya Atlası’nı ve Milliyet gazetesini aydetik (aidetic: fotobelleksel) olarak hala anımsıyorum.
Bence, okuma budur, hiperokuma budur, çok değil, önümüzdeki 50 yılda çıta yükselecektir, örneğin 30 bin kitap (veya muadilini) okumak olağan olacaktır, bugünün rekoru 10 bin.

Nokta. Es. Bu bir başlangıç idi.

Hiç yorum yok: