Ama
kodlarını bilmemek:
Durumum
bu.
Kendimi
hiçbir zaman insan gibi duyumsamadığımda da, derin dondurucuda bir beyin olmak
istediğimde de, aynı şeyi dilegetiriyordum:
Ben bir
yazılımım.
Da dili
belli değil. ya da dilleri.
Tesadüfen,
meta-hipertekst parçaların, çizgiromanların, ciddi oyunların, çapraz medyaların
falan dünyasında yaşadım. En azından 2010’dan beridir.
Not:
2010 aynı zamada, ‘Red Cliff 2’nin seyri ile, klasik-post-sinema’dan çıktığım
dönemdi. (1995’de Kafka’dan ve Fassbinder’den çıkmam gibi.)
Demek ki
o zamandan beri dil yitiğindeyim (dilsel
varolmayan ülkede kaybolmak) veya yitik-bulunmamış (icat veya keşif edilmemiş)
dillerdeyim.
(Not: O
yokluk-dil-ülke, çok değil 5 yılda insanca içerseniyor, hep öyle oldu yani.)
Düşünce-öte,
bunun kimi berisinde, kimi ötesinde kalıyor (şimdilik: 2010-2016 gibi).
Öte-beri gergefi yani. (Öteberi, Türkçe’de çerçöp de demek.)
Bedensel
ölüm değil de, Charlie Gordon zihinsel
ölümü / çöküşü beklediğim bir şey artık.
Dolayısıyla,
tarihi bitirdim ama tarih de beni
bitirdi, yani beynimi.
Üzücü
olan şu:
Asıl beyin
olma varlık-alanım 2010’da başlamış oldu ama ben o anda yarım yüzyılı
devirmiştim, yarım yüzyıl da beni.
Tam
katastrof kuramı gibi bir insan ve yaşam oldum.
Marjlardan
marjlara yürüyen ve her iki tarafa da geçen biri oldum.
Bunun
bir yönü, normaller için fazla anormal, anormaller için fazla normal olmam.
Bir
yönü, asal-yalnız olmam.
Bir
yönü, kimi kendi yazdıklarımı anlamamam.
Bir
yönü, bu yitmeler.
Bu
metnin bu akşam yazılmasının bir nedeni, bu akşam epeyi artı-değer aşkınlık
düşünce vektörü yaşamışlığım ve okumuşluğum, dolayısıyla da onları yazmışlığım.
Eratosthenes,
beyince zirveye çıkarken tarih çöküyordu. Bosch ve Buregel çıkarken, tarih yine
çöküyordu.
Ben de,
karanlık dönemlerin (faşizmin ve engizisyonun) insanı / beyni olduğumu hep bildim
ve yazdım.
Babavatan
repliği şöyle:
Aslolan
sağ kalmak, yaşlanınca, onun da önemi kalmıyor.
Benim
repliğim ise şöyle.
Aslolan
beyin olmak, yaşlanınca, onun da önemi kalmıyor.
Zulsüz bir yaşlılık için, dehasından vazgeçen, yamuk bir Charlie Gordon olacağım gibi.
Beyin
olmak için, 42 yılımı ve yaşantımı yıktım.
Somutu
toparlamam, 3-5 yıl daha alır ki başarabileceğimden de hala emin değilim ama
buna niyetimden eminim hiç olmazsa.
15-20
yıl da beyin emekliliği olsun artık.
Yalnızca
hafif bloglar yazarak ve ona reklam alarak, yılda 12 bin dolar kazansam ne mutlu
olurum ama ‘aç tavuk kendini buğday ambarında hisseder’ gibiyim.
Not:Yılda
bir milyon tıklanmayı (ben istemedikçe ve yapmadıkça) yitirmeyeceğime karar
verdim. O da, 50 bin dolar reklam demek. Dörtte birini isterim demek.
Beynim
en erken 3 yıl sonra durmadan önce, internette 10 bin farklı blog yaratmış
olacağım. Kitap olarak, onlardan hariç, yedekte de 1-5 bin metin olacak. Zamana
bağlı olmayan (her daim okunabilir) metinleri tasnif edip, yayınsal yıllara
bağlı programlara bile bölebilirim.
Yılın 8
ayını bahar-yaz olarak yaşayabileceğim Güney sahili hayali.
Bunlar
şu an olsa, sıkılır mıyım, onu bile bilmiyorum aslında. Çünkü hiçbir zaman
rahat bir yaşam sürmedim.
Not:
Kitap yayını telifi hayali tutmayacak artık, o kesinleşti. Yoksa, eldeki
metinlerle ölene dek her ay 1 kitap basabilirm. 1 kitap = 1-3 bin lira telif,
gibi.
Yoksa:
56 yıl
nasıl yaşadıysam, öyle de ölecğim:
Sürünerek...
Ona da
eyvallah şimdiden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder