Cuma, Nisan 22, 2016

Anarşist Antropoloji Tezleri

En sonda söyleyebileceğimiz tezimizi baştan koyalım ortaya:
Devletlere karşı anarşist antitez’in söylem düzlemi (Faucault anlamında), ne etnisiteyi, ne de Yanömamö türü anropolojiyi savunmaktan geçer. Onun bilimin savunmaktan da geçmez.
Çünkü, en azından 2015 bilgimizle söyleyebiliriz ki:
İnsan türü, insan türü olmadan önce de, evrimsel açıdan sürü / toplum /  kabile düzenlemelerini devralmıştı ve bunlar ister proto-devlet, ister başka-devlet sayılsın (ama asla ve kata anti-devlet değil), ciddi kurallı oluşumlardır, yani cezası ölüm olan yaptırımları olan kurallar hayvanlarda da vardır, en azından primatlarda.
Devamında:
Bildiğimiz ara-Neolitik Dönem’de, diyelim günümüzden 50-15 bin yıl kadar öncesi arasında, ‘dur-kalk’lı ve ‘ara-ver ve bir-öncekine-geri-dön’lü yerleşme süreci dizileri yaşadı insan türü. İşte oradaki yarı-devlet ve ön-devlet oluşumları da, aşağı yukarı % 80 oranında ‘mümkün tüm olanaklar denendi’li oldu.
Devamında:
Devlet oluşumları, olmaları en az 5 51 olasılıklı olan oluşumlardır. Yani, klasik oligark sömürüsü değil, kitle-oligarşi işbirliği ve işbölümü vardır devlette. Bunu, marksistler itiraf edemez ama anarşist epistemikçiler (epistemist) edebilmeli.
Şimdi bunların üzerine şu kitaptaki şu söylem, sakil kaçmış gibi:
“Aslında daha çok ‘devlet denilen insan yaratısı karşısında, nasıl bir etnoloji geliştirilebilir’ ya da ‘ne şekilde alternatif kuramsal bir yol haritası belirlenebilir’ ile ölçeklenen bu ikili değerli çalışma, kapsadığı anarşist antropolojiyi de bu ölçekte nasıl var olduğu ve hatta var olup olmamasından evvel, birilerinin tekeline girip girmediği noktasında da masaya yatırmakla kalmıyor, devletlere karşı oluşturulacak mevzu etnoloji dahilinde, çoklu anarşist antropoloji parçalarını ve olasılıklarını, ihtimallerini sorguya çekiyor, yazarların biraz kızgın, biraz eğlenceli dili ise, okumayı çok daha keyifli bir noktaya vardırıyor!”
Etnolojinin faşizme ve özgürlük denenlerin köleliğe zorbalıkla dönüştürüldüğü ve ciddi bir kültürel savaş yaşandığı bir dönemde, tarihi 500 yıllığına istop ettirecek bir Yeni Orta Çağ’a sokmanın gereği yok. Bilgi saklanmalı ve aktarılmalı, o kadar. O savaş, anarşistlerin savaşı değil.
Derdimiz düzen veya düzensizlik değil, epistemik özgürlük. Çünkü insanlığın bilgi birikimi, her ikisinde sürebiliyor da, saklanabiliyor da. Ki zaten bu Yeni Orta Çağ’da da bir biçimde olacak bu. Sorun, bizim hangi safı seçtiğimizde. Devlet veya barbarlık dışında onlarca üçüncü şık var veya olmasa da yaratılabilir durumda veya zaten hiçbir seçenek yoksa, eksodus var.
İnsan konuşamayacağı konuda susmalı ya da... Anarşistler dahil bu hesaba...
Anarşist epistemoloji veya bilim felsefesi, kuramsal çalışmanın illa ki sistematik olması gerekmediğini, Feyerabend’den beridir imliyor (o bunu yanlış yaptı, ayrı konu). Eğer elinizde haritanın belli parçaları yoksa (yani o bilgi bölgelerine henüz herhangi bir gitmemişse ve tasarlamışsa), bütün yamuk çıkar ortaya, haritacılık tarihinde yer alan acaip Dünya haritalarından bunu biliyoruz, Afrika ile Arabistan Yarımadası birleşik  sayılmış birinde örneğin.
Bir de şu savımız var, bazı anarşistler buna katılmayabilir pekala:
Tüm anarşist bilgisel parçalar, birbirinden ayrı, uzakta ve birbirine karşıt olarak var olabilir. Adorno’nin negatif diyalektiki buna izin verir mantıksal modelleme olarak.
Şerh: Çoğulculuk veya biraradalık kastedilmiyor, uzaktalık kastediliyor. Ki bu da ne sosyolijik-bireysel-atomizm, ne de yalıtık-ada-insan demek.
Yani:
Başkalarının bilgisel tekelini kırmaya çabalarken, kendi tekelinin peşinde olmayacaksın. Yoksa, Popper gibi epistemik faşist olur çıkarsın. Ve yaşamlarının son dönemindeki diğerleri gibi: Oppenheimer, Adorno, vd...
Bilgi iktidar peşinde koşmaz, bilgi güçlüdür zaten, Doğu anlamında güçlü, Taoizm / Lao Tzu anlamında güçlü. İktidar kullanıldıkça azalır, güç kullanılmaz ve kendi kendine büyür, bilginin ve onun seni öldümemesine çabalayıp, kendin olmayı terkedersin.
Anarşizm, yönetilmediği denli, yönetmemektir de zaten.
Epistemik olarak da böyledir. Eratosthenes gibi bilgiyi üretirsin, koyarsın bir kenara. İsterlerse 1.800 yıl kullanmasınlar. Bir gün bir yerde kullanıcısı çıkar onu. (i) sayısının icadıyla kullanıma sokulması arasında yüzyıllar geçti, Eratosthenes Dünya’nın çevresini hesapladıktan 1.800 yıl sonra, o yolculuk yapıldı. Biz de, daha şimdiden ışık hızının geçilebileceğini ama belki birkaç bin yıl sonra ışık hızının geçildiği yolculukları insan türünü yapabileceğini öngörüyoruz.
Ne tarihin, ne de evrimin acelesi yok. Menziline varılacak limit-sonul bir ütopya da yok, anarşist olanların hepsi dahil, anarşist epistemik olanlar da dahil.
Bizler, bilgi yolunda topal karıncalarız yalnızca.

(20 Nisan 2016)

Hiç yorum yok: