En sonda
söyleyebileceğimiz tezimizi baştan koyalım ortaya:
Devletlere karşı anarşist antitez’in söylem düzlemi (Faucault
anlamında), ne etnisiteyi, ne de Yanömamö türü anropolojiyi savunmaktan geçer.
Onun bilimin savunmaktan da geçmez.
Çünkü,
en azından 2015 bilgimizle söyleyebiliriz ki:
İnsan
türü, insan türü olmadan önce de, evrimsel açıdan sürü / toplum / kabile düzenlemelerini devralmıştı ve bunlar
ister proto-devlet, ister başka-devlet sayılsın (ama asla ve kata anti-devlet
değil), ciddi kurallı oluşumlardır, yani cezası
ölüm olan yaptırımları olan kurallar hayvanlarda da vardır, en azından
primatlarda.
Devamında:
Bildiğimiz
ara-Neolitik Dönem’de, diyelim günümüzden 50-15 bin yıl kadar öncesi arasında, ‘dur-kalk’lı
ve ‘ara-ver ve bir-öncekine-geri-dön’lü yerleşme süreci dizileri yaşadı insan
türü. İşte oradaki yarı-devlet ve ön-devlet oluşumları da, aşağı yukarı % 80
oranında ‘mümkün tüm olanaklar denendi’li oldu.
Devamında:
Devlet
oluşumları, olmaları en az 5 51 olasılıklı olan oluşumlardır. Yani, klasik
oligark sömürüsü değil, kitle-oligarşi
işbirliği ve işbölümü vardır devlette. Bunu, marksistler itiraf edemez ama anarşist epistemikçiler (epistemist)
edebilmeli.
Şimdi
bunların üzerine şu kitaptaki şu söylem, sakil kaçmış gibi:
“Aslında
daha çok ‘devlet denilen insan yaratısı karşısında, nasıl bir etnoloji
geliştirilebilir’ ya da ‘ne şekilde alternatif kuramsal bir yol haritası
belirlenebilir’ ile ölçeklenen bu ikili değerli çalışma, kapsadığı anarşist
antropolojiyi de bu ölçekte nasıl var olduğu ve hatta var olup olmamasından
evvel, birilerinin tekeline girip girmediği noktasında da masaya yatırmakla
kalmıyor, devletlere karşı oluşturulacak mevzu etnoloji dahilinde, çoklu
anarşist antropoloji parçalarını ve olasılıklarını, ihtimallerini sorguya
çekiyor, yazarların biraz kızgın, biraz eğlenceli dili ise, okumayı çok daha
keyifli bir noktaya vardırıyor!”
Etnolojinin
faşizme ve özgürlük denenlerin köleliğe zorbalıkla dönüştürüldüğü ve ciddi bir
kültürel savaş yaşandığı bir dönemde, tarihi 500 yıllığına istop ettirecek bir
Yeni Orta Çağ’a sokmanın gereği yok. Bilgi
saklanmalı ve aktarılmalı, o kadar. O savaş, anarşistlerin savaşı değil.
Derdimiz
düzen veya düzensizlik değil, epistemik
özgürlük. Çünkü insanlığın bilgi birikimi, her ikisinde sürebiliyor da,
saklanabiliyor da. Ki zaten bu Yeni Orta Çağ’da da bir biçimde olacak bu. Sorun,
bizim hangi safı seçtiğimizde.
Devlet veya barbarlık dışında onlarca üçüncü şık var veya olmasa da
yaratılabilir durumda veya zaten hiçbir seçenek yoksa, eksodus var.
İnsan
konuşamayacağı konuda susmalı ya da... Anarşistler dahil bu hesaba...
Anarşist
epistemoloji veya bilim felsefesi, kuramsal çalışmanın illa ki sistematik
olması gerekmediğini, Feyerabend’den beridir imliyor (o bunu yanlış yaptı, ayrı
konu). Eğer elinizde haritanın belli parçaları yoksa (yani o bilgi bölgelerine
henüz herhangi bir gitmemişse ve tasarlamışsa), bütün yamuk çıkar ortaya,
haritacılık tarihinde yer alan acaip Dünya haritalarından bunu biliyoruz,
Afrika ile Arabistan Yarımadası birleşik
sayılmış birinde örneğin.
Bir de
şu savımız var, bazı anarşistler buna katılmayabilir pekala:
Tüm
anarşist bilgisel parçalar, birbirinden
ayrı, uzakta ve birbirine karşıt olarak var olabilir. Adorno’nin negatif diyalektiki buna izin verir
mantıksal modelleme olarak.
Şerh:
Çoğulculuk veya biraradalık kastedilmiyor, uzaktalık kastediliyor. Ki bu da ne
sosyolijik-bireysel-atomizm, ne de yalıtık-ada-insan demek.
Yani:
Başkalarının
bilgisel tekelini kırmaya çabalarken, kendi tekelinin peşinde olmayacaksın.
Yoksa, Popper gibi epistemik faşist olur çıkarsın. Ve yaşamlarının son
dönemindeki diğerleri gibi: Oppenheimer, Adorno, vd...
Bilgi
iktidar peşinde koşmaz, bilgi güçlüdür zaten, Doğu anlamında güçlü, Taoizm /
Lao Tzu anlamında güçlü. İktidar kullanıldıkça azalır, güç kullanılmaz ve kendi
kendine büyür, bilginin ve onun seni öldümemesine çabalayıp, kendin olmayı
terkedersin.
Anarşizm, yönetilmediği denli,
yönetmemektir de
zaten.
Epistemik
olarak da böyledir. Eratosthenes gibi bilgiyi üretirsin, koyarsın bir kenara.
İsterlerse 1.800 yıl kullanmasınlar. Bir gün bir yerde kullanıcısı çıkar onu.
(i) sayısının icadıyla kullanıma sokulması arasında yüzyıllar geçti, Eratosthenes
Dünya’nın çevresini hesapladıktan 1.800 yıl sonra, o yolculuk yapıldı. Biz de,
daha şimdiden ışık hızının geçilebileceğini ama belki birkaç bin yıl sonra ışık
hızının geçildiği yolculukları insan türünü yapabileceğini öngörüyoruz.
Ne
tarihin, ne de evrimin acelesi yok. Menziline varılacak limit-sonul bir ütopya da yok, anarşist olanların hepsi dahil,
anarşist epistemik olanlar da dahil.
Bizler, bilgi yolunda topal karıncalarız yalnızca.
(20 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder