Bu
problematiği bu biçimde formülarize etmemiştim hiç:
Son 30
yıldır, insan bilimleri ivmeli biçimde gelişirken, temel bilimler paradigmatik
duvara toslamış ve durmuş durumda.
Neden
böyle acaba?
Fizikte
Einstein-Planck-Heisenberg triyalektik trilemması, yüz küsur yıldır önümüzde
kaldırılmadan duruyor ve kimse oraya çarpmayı veya onu tartışmayı göze
alamıyor.
En son
kara delik aracılığıyla yerçekimsel dalgalar gözlendi ve Einstein bir kez daha
değillendi ama herkes Einstein’i kutsuyor mezarında. (2 kara delik birbirine
çok yaklaşınca, kütle uzayzamana dönüşüyor ama bunu ölçmek için henüz
bilinmeyen bir hesaplama yöntemi gerekli: Belki, Evren’in var olan kütlesi
eşittir, 10 üzeri 67 yıl x 90 milyar ışık yılılık kürenin hacmi, gibi olabilir
bu: Çünkü o kütle o uzayzamanı yoktan yarattı.)
Bu bir:
İnsan
bilimleri ise, tarihte ve Dünya Sistemi paradigması alanında olduğu gibi, 100
ve 50 yıllık çabalarının meyvelerin topluyor.Bugün, elimizde nesnel tarih
atlası animasyonları var.
Yani,
Toynbee’nin ve Wallerstein’ın 50 yıl verdiği konuları, 15 yaşındaki bir ergen,
10 dakikalık bir filmle ezbere öğerenebiliyor artık.
Yani,
biri ileri doğru giderken, biri geriye doğru gidince, nesnel bilgi üretiminde
aradaki fark kapandı ve artık insan bilimlerini lehine döndü durum.
Ancak bu
bakış açısı şu soruyu yanıtlamıyor?
Doğrusal
olmayan zamanları, neden bilim veya fizik değil de, sanat ve özelde sinema
tasarladı?
Öncelikle
sanat, rasgele sallayabilir, hata yaparsa da adı sanatçı olur, hoşgörülür,
görüldü de.
Sonralıkla
sanatsal tasarım, bilimsel tasarımdan her zaman daha cesur oldu. Ya da yeni ve
farklı şeyler yapan bir sanatçı, sanatçı camisaında aynı durumdaki
bilimcilerden daha az linç elidi ve sanatçılar, linç edilmeye bilimcilerden
daha çok açıktır. Ya da: Toplumla çatışma, sanatçının özelliklerindendir zaten.
Devamında,
paradigma olarak bu bu konu şanstı. Ki zaten dijital kurgularla doğrusal olmayan
zamanlar tasarlamış kurguculara yaptıklarının bilincinde olup olmadıklarını
sorarsanız, olmadıkları ortaya çıkacaktır çoğunluk.
Buna ek
olarak insan bilimciler de, temel bilimcileri geçmenin bilincinde değiller pek,
çünkü ne bilim felsefesiyle, ne de bilim tarihiyle fazal meşgul değiller.
Bu konuyu,
bir de şöyle sorarak bağlıyoruz:
İnsan
bilimlerinin temel bilimleri geçmeasi, Orta Çağ’ların ortak bir özelliği midir?
(Buraya felsefeyi de katıyoruz.)
(21 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder