Pazar, Nisan 10, 2016

Trump ve Clinton

Açıkçası, bu ikisi dışındakilerin ABD geleceği için bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
Burada ikisi arasındaki ikilem çok acaip:
Cumhuriyetçiler genelde değişime karşıyken, Trump özellikle dış politikada ciddi değişiklikler örnerirken; Clinton bir Demokrat olarak, statükocu kalıyor.
Bakın Trump neler demiş?:
“Donald Trump, Japonya ve Güney Kore’nin nükleer silah edinmesine izin vereceğini, Amerikan silahlı kuvvetlerince desteklenen güvenlik anlaşmalarına taraf ülkelerin daha fazla katkı yapmasını isteyeceğini ve terörle mücadele amaçlı alternatif bir NATO kuracağını söyledi.”
Tuhaf ama taa 2001’de oğlu Bush’un yapması gereken ama onun bile o zaman ve şimdi dilegetiremeyceği greçek çabalar bunlar. Tamam, şahinliğin dibi ama eğer ABD, bunu yapmazsa, kızartma serçe olacak.
Trump seçilir vey seçilmez ama bu düşünceler bir kere dilegetirildi ve bir kere somutlandı. Bu yol açıldı ve yürünecek.
Bundan ironik taklalar durumu:
BM işlevsiz. 1995’ten beridir.
AB 2015 gibi fiilen bitti. Dağılması 30 yıl alır.
NATO fiilen bitti. Polonyalı NATO, NATO değildir, başka bir şeydir.
AGİT kurulamadı. İkilemsel görünse de, AB dağılınca, AGİT işlev kazanabilir. Sonuçta, hesapça NATO da askeri değil, kültürel bir kurum Örneğin Fransa ve Yunanistan belli süreler için askeri kanattan çıktılar ama bu NATO’suzluk demek oldu aslında.
AGİT-neo-NATO son 10 yıldır çıkar çatışmasında. 2001’den sonra ABD’nin yaptıkları, AB’yi terö hedefi kıldı. Bu açıkça dilegetirilmiyor ama böyle.
Yani, aslında 1945’ten beridir, fiilen 2000’den beridir AB x ABD çatışması var.
Devam:
Fransa ve sosyalist başkanı Mitterand, İsrail’e atom bombası verdi, insanlık suçundan yargılandı mı?
Hayır.
Aynı Fransa, de Gaulle çizgisindeyken, (o Moskova’ad nükleer füzelerin Paris’e yönelik olduğunu görünce) NATO’nun askeri kanadından çıkabilmişti.
Oysa Mitterand-Fransa, atom bombasını Museviler’e verince, tüm Müslümanlar’ın Paris’i yakmasına hak verdi.
Trump-ABD, Japonya’ya ve Fgüney Kore7ye atom bombası izni verince ne olacak?
Güney Kore onu Kuzey Kore’ye, Japonya ise Çin’e karşı kullanacak. Zaten aynı şey, Pakistan x Hindistan ikilisine yapılmadı mı daha önce?
Trump’un ilkesinde bir açık var ama:
Nasıl ki 11 Eylül olmuşsa, ABD ilk kez kendi evinde vurulmuşsa ve kimin yaptığının önemi yoksa, er veya geç bir Arap ABD’ye nükleer silah atmanın yolunu bulacak.
İşte, değişim bu.
Ve Trump, değişimin yanında yer alıyor. Onu yönetmek istiyor. Yönetemez ayrı konu. Tarihin en iyi liderleri aştığı dönemler vardır çakma-başkan Trump’u haydi haydi aşar o koşullar. 2000-220 kafaüstü çakılışı gibi.
ABD’nin sonunun başlangıcı da, bu 2 başkan adayının ikileminde açıkça ortaya çıkıyor.
Bir de klasik neo-liberalizm esprisi:
Değişimi yapanlar, değişimi istemeyenlerdir. ‘Neo-con’ / liberal-muhazakar geyikleri oradan geldi.
Not-şerh: Tekno-liberalizm de bu nedenle olmaz.
Ya da:
Sağ-sol ayrımında, krala karşıki tutum-davranışta, Fransa Devrimi’nde meclisler değiştikçe, partilerin sağ ve sol olmaları, statükoları ve oturmaları da değişti.
Ek bilgi: Biyolojide evrim ve devrim-mutasyon birbirinin içinden geçebilir ve etkileşmeyebilir / çatışmayabilir. Tarihte ise bu, reform-restorasyon x devrim için geçerlidir.
Yani:
Bu Trump’sal makro vektör, orta boy reform olmakta ama ABD’de bile devrim olabilir ama bunu Sanders veya Clinton yapmayacak, o kesin.
Clinton için not: Kocasını satan kişi, ülkesini haydi haydi satar.
Çıkış:
Trump, tüm dobralığı ve kabalığıyla, durumu açık açık söyleyen ilk ABD’li oldu.
Ancak:
Trump’ta bunun için beyin yok. NSA-CIA (devletsel) dizisindeki 20’li ve RAND-TED (Technology, Entertainment, Design) (ar-ge özel şirketsel) çizgisindeki 10’lu 2 ayrı mecradan herhangi birinden bir akil kişi, ona sufle veriyor.
Dipnot:
‘Think tank’ (düşünce deposu) yapısındaki oluşumlar, ABD çizgisinde, hem özel şirketsel, hem de devletsel olarak gidiyor. Kissinger ve McNamara gibiler, özel sektörden savaş bakanlığına geçebiliyor. Oysa, İngiltere’yi Hindistan bitiren şeyin, Doğu Hindistan Kumpanyası olduğunu unutuyorlar. McNamara da, savaşı kaybettikten 40 yıl sonra bile, Vietnam olgusunu kavrayamamıştı, bu belgeselde açıkça görünüyordu (Savaş Sisi).

Bir de, bunu ABD’liler icat etti diye, en iyi onlar yapacak diye bir şey yok. Biz, Tsiolkovsky çizgisini savunuyoruz.

Hiç yorum yok: