11.04.16
tarihinde, Fındıklı’da sarhoş bir kağıt hurdacısı, hareket halindeki tramvaya
daldı. Çarptı da. Onu durdurmak, kendisi yolun karşısına geçmek istiyordu. Ölümüne
daldığının bilincinde değildi. Yaşlı bir erkekti.
12.04.16
tarihinde, Dolapdere’de haplamış görünen bir evsiz, caddeye çıkıp, arabaların
ters yönünde yürüyüp, hızlı hareket eden arabalara doğru daldı. Taş attı, kaportayı
tokatladı, vd. Araba sürücüleri, onu ezmemek ve diğerlerine çarpmamak için
epeyi uğraştılar. Ölümüne daldığının bilincinde değildi. Muhtemelen hiçbirşeyin
bilincinde değildi. Genç bir kızdı.
Bu
peşpeşe 2 örnek, apaçık bir biçimde ölüme dalanları gösteriyor.
Bu durum
aşırı sürreel. Bu sürreellik, dünkü soyut sürreel duygumun kanıtı bir somut
durum sürreeli.
Not 1:
Bunun bir de, 1930 Berlin’inde havagazıyla intihar ettikleri ve toplama
kampından 10 yıl önce müslümanlaştıkları için, mahallelerinde havagazı kesilen
Musevi öykülerine aşırı benzemesi tuhaf.
Not 2:
Ancak bunun bir de, henüz 1982 gibi, Alfred var iken, onun evnie Bakırköy’e
Eminönü’nden gider iken, banliyö trenindeki bir sarhoşun, ‘savaş çıksın, ölen
ölsün, kalanlar doysun’ demesinden farkı yok.
Not 3:
Durumlar üstüste geldi o kadar, Yoksa, ben onları çıplak derililiğimle bile
abartmıyorum anlatırken. Ancak yaşam abartıyor, artık eşeğin kulağına su
kaçırmacasına abartıyor.
Bir de,
rüyamda Sezen Aksu’nun ‘güller açar yüzümde, güller ölür içimde’ şarkısını
capacanlı söylemesi, aşırı sürreelliği var idi. Bütün gün zihnimdeydi,
görüntüsü ve sesi ile...
(12 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder