Uzun
yıllardır ilk kez, internette belli konuları ansiklopedik olarak taradığımda,
resmen külliyen saçmalandığını gördüm.
1830
tarihli ‘Kırmızı ve Siyah’ varken, edebi realizm 1848 Devrimi sonrasına konmuş.
‘Robinson Crusoe’ realist bir roman sayılmış. (Bunu okuyunca, sinirimden masaya
yumruk vurdum.)
En
baştan başlayılm o zaman:
Bir:
Birden
çok kültürel realite olduğuna göre, aynı mınıf içinde bile böyle olabilir,
birden çok realizm vardır. Bir realizmin birden çok realiteyi anlatabildiği
vaki değildir, çünkü bir realizmin bir realiteyi bile tam analtabildiği pek
vaki değildir.
İşte o
nedenle iki:
Realizmin
ardılı naturalizm realizmin yerini almıştır. Bugün realizm deyince, aslında
ontik / semantik açıdan naturalizmi kastediyoruz.
Bir
roman tasnifçisinin ironik olarak tarif ettiği üzere: Realist roman
kahramanların başına, sürekli meodram olaylar gelir nedense, hiç düz yaşamzalar
gerçek yaşamda oldukları gibi.
Realizm,
romantizme, idealizme ve sembolizme antitez olarak çıkmıştır ve var olanı
olduğu gibi yazmayı tezlemiştir.
Bu
açıdan anarşist realizm, anarşist realiteyi de içerik olarak yazabilir,
anarşist olmayan realiteyi anarşist formda da yazabilir.
Sosyalist
realizm ise sembolisttir, bir işçi sınıf simgesi olarak tipleme kullanır.
Sosyalist
realizm ise idealistir, idealize bir işçi tipi yaratır.
Sosyalist
realizm feci romantiktir, hatta melodramatiktir. İşçi, ya sömürülerek ölür, ya
da zincirlerini kırar ve uçarak özgürleşir. Gerçek yaşamdaki işçiler ise, sınıf
atlarlar veya düşerler.
1800-1945
modern dönem, 1945-1990 post-modern dönem, 1990-2001 post-2-modern dönem,
2001-2011 post-3 modern dönem, 2011- post-4-modern tanımı dizisiyle, anarşist
realizm, naturalist çizgide kalır.
Bu
açıdan bakınca, Bukowski 1960-1980 naturalisttir, Jack London ve O. Henry bile
değildir ama. Onunla kıyaslayınca yani.
‘Beyaz
Zenciler’ türü yeraltı edebiyatı anarşist realist sayılabilir ama ‘Yolda’
değil. Burroughs 1970 romanlarında değil ama söyleşilerinde, uyuşturucu
hakkında anarşist realisttir. ‘Hobo’ ise, 2000’lerde ucundan kıyısından da
olsa, anarşist realist olabildi.
2010’ların
anarşist realizmi ise, ‘Kanlı Pazar’-‘Hannibal’ çizgisinde Thomas Harris oldu:
Seri teröristlerden seri katillere olarak tersine akışla.
1970’lerin
‘Teröristler’ Sjöwll-Wahlöö ise, transendental bir anarşist relazim idi.
Kendini inkar eden bir biçimde. Romanın filmi, romanda anlatılan konu gerçek
yaşamda gerçekleştiği için, başka biçimde yapıldı, sonra o başkalık da yaşama
törer olarak geçirildi gerçekten.
İşte
burada, anarşistlerin, o 1800’ler sonu ve 1900’ler başı, kendilerine negatif
anarşist ve terörist yaftasını aldıran eylemlerini yapması devreye giriyor
sosyalist realizm olarak.
Onların
yaptıkları o zaman lanetlendi ama sonra Hitler ve Stalin kendi 10 milyon
katları vatandaşlarını mezara yolladılar ve bugün ‘Spartacus’, ‘Hannibal’ ve
‘Dexter’ şiddeti alkışlanıyor.
Çünkü
evsahiplerini doğrmaktan atombombalamaktan başka bir seçenek kalmadı.
Nush,
tekdir, kötek, katliam, atom bombası yani.
Bu da
bizi ‘Carlos’ dok-drama’sına taşıyor.
Ona
destek öğe olarak da, ‘Terör Çağı’ gibi 4 bölümlük bir belgesel var.
Buradan
da, anarşist realist eleştiri’ye
vardık. (Bu metin, bir anarşist realist eleştiri metnidir aynı zamanda.)
Bir daha
nokta. Es.
(16 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder