Güzelleme
kitabı genelde, 1965-2015 arasındaki 50 yılda, kendi konusunda, 100 değil ama
50 yıl sonra da, 2065 gibi bakıldığında, Türkiye tarihçesinde bir moment olmuş
insanları içermiştir.
Ancak
bazı kişiler, tümüyle anlık sansasyon nedeniyle önem kazandılar. Örneğin İsmail
Saymaz böyle biri. Onun gibi, onlarca, belki birkaç yüz gazeteci adının
parlayıp söndüğünü izledim.
Tamam,
Çetin Altan veya Cüneyt Arcayürek de, parlak gazeteciler değildi ama 70 yıl
gibi Dünya için bile çok uzun bir süre, gündemde kalabilecek denli, soluklu
köşe yazıları yazdılar.
Bir de,
Hikmet Feridun Es veya Arslan Tufan Yazman gibi, zamanında parlayıp, benim
okumayı öğrendiğim 1965 sonrasında gündemde olmayan ama benim bir biçimde adını
öğrendiğim gazeteciler de var. Onları yazmadım örneğin.
Dolayısıyla,
güzellemesi yazılan bir kişi, en azından o metnin yazıldığı tariteki dar zaman
diliminde, gündemi ve kamuoyunu etkiledi. Az da değil, epeyi etkiledi.
Dolayısıyla,
bu güzelleme metinleri, mümkün olduğunca eşit aralıklarla dağıtılmış, bir tür
kültürel çatı haritalaması ve taşıyıcısı olarak tasarlanmalı. Yani, Türkiye’nin
kültürü onlardan soruldu bir dönem. En az 100 bin kişiyi, kimi 10 milyon kişiyi
etkilediler.
10
değilse bile, hiç olmazsa şimdilik 5 milyon kişinin zihnini etkilemiş biri
olarak, güzelleme veya çirkinleme biri beni yazarsa, merakla okuyacağım. Uludağ
Sözlük’teki kısa paragraf bunun bir örneği.
O parça,
asıl ben değilim, onu yazan kişiye izdüşmüş benim. İşte güzellemeler de, yazdığım kişilerin benim okuma’ma izdüşmüş
parçası olmakta.
Bu zarf
eğrilerinin zarf eğrisi de, işte o zamanki popüler kültür ve gazetecilik
olmakta.
Dipnot:
Cafer
Zorlu gibi, Tercüman gibi benim okuma ufkumun dışında kalan yerlerde yazıp /
çizip, bir biçimde benim gündemime daha sonra düşen ama artık yazılası
bulmadığım insanlar da var.
Oğuz
Aral gibi, aşırı yazılası bulduğum ama Güzelleme gibi öznel-nesnel kırması
değil, karikatür tarihçesi gibi tümüyle nesnel olarak yazdığım kişiler de var.
Muzaffer
Buyrukçu gibi, tümüyle nesnel-yazılası bulduğum ama okumayı çok sevdiğim ve
öznel modda yazdığım ama kısa yazdığım kişiler var.
1979
gibiki karikatür yarışmasının sonunda, taa Bulgaristan’dan kalkıp Türkiye’ye
gelip, yazılası olan, anekdot gibi yazılabilecek ama o sıralar sürekli
yazmadığım için yazmayı ıskaladığım kişiler var. Örneğin, 1979’da Özdemir
Asaf’ı kendi barında dövme fikrine feci kapıldığım anekdotu gibi.
Tüm
onları yazmadığım için Güzelleme, en yazından yazıldığı tarih aralığında,
aşağıya doğru sünmedi. Zaten örneğin Aral bile, 1995 sonrasında, Türk
karikatürü için yazılası bir konumda hiç olmadı, yani o zaman oyundan çıkmıştı.
(11 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder