Dadacılar
ve sürrealistler dekadant ve skandalcı idiler.
Anarşist
realistler de böyle olurlar mı? Olmalılar mı?
Artı
anarşist realistler; kinik, nihilist olurlar mı?
İronki
lorular kesin ama grotesk olurlar mı belirsiz kalır. Dekadantlık, skandalcılık,
kiniklik, nihilistlik grotesktir ama... Rolünü abartmanın hasıdır. Bohemlikle flanör proleterliğin farkı gibi,
Fassbinder’in kendiliğinden biseksüelizmi ama diğerlerininkilerin özentiliği
gibi, yaşanmış ve baştan görünen ve belli olan ayrımlar var.
Yani,
Amerika ilk defa keşfedilmiyor.
Biz
bunun tersine, Feneon ve Bukowski tarzı aşırı üslupsal sadelik ve düzlük
öneriyoruz. Yaşam abartabilir ama üslubun abartılı olması gerekmez bunu
anlatmak için.
Bizde
de, Adnan Veli’nin 1960’larda çıkan ‘Tıpta Yenilikler’ ve ‘Sağlık Dünyası’
dergilerinde okuduğum, 1950-İstanbul’un dibi öyküleri öyledir. Sait Faik onları
yazamamıştır örneğin, o süslü üsluba kaymıştır: Sade görünür ama süslüdür.
Adnan
Veli, ayrıca ‘Mapusane Çeşmesi’ ile bu türün özgün tek alaturka örneğini
vermiştir. Bir de, de Souza’nın ‘Hilalin Altında’sı vardır ama o Türk değildir.
Oradaki kedi ve kuş öyküsünü, ben hiçbir Türk yazarında okumadım üslup olarak
ve o dümdüz bir öyküdür. Bizim Türk yazarları genelde anıları bile (gazete
yazısı gibi değil de, Nasreddin Hoca’nınki gibi) fıkralaştırır (anekdotlaştırır
değil).
Çok
basit:
Bir
Nazım’ın ‘Siyau’ şiirini düşünün, bir de Eva Siyau’nun otobiyografisini okuyun.
İkincisi, anarşist realist üsluptadır işte. Birincisi ise, arabeskin allahıdır.
Benim
‘Zanaat-ül Kıraat’taki ‘Kadınlar ve Erkekler’ öyledir. Feneon’un adını henüz
ben duymamışken bile öyledir, o zamanlar yazıldı metin çünkü.
Bu konu,
daha da yazılacak. Nokta ama es değil.
(17 Nisan 2016)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder