Perşembe, Ekim 19, 2017

Ahmed Hamdi Tanpınar'ın Film Eleştirileri

Evet, şaşırtıcı ama böyle bir şey de varmış ve yayına hazırlanıyormuş:
“Serseri Âşıklar, Jean-Luc Godard, 1960:
“Modern bir ‘Romeo ve Juliet’. Fena değil, hatta belkemiği çarpık olmasa, harikulade tarafları var. Camus’nün ‘Etranger’sinin başka türlüsü. Belki de hiç benzemiyor. Fakat entelektüeller, modern hayatı bu gözle görmeyi tercih ediyorlar. İlla ki bütün değerleri iflas etmiş olsun! Mamafih, dediğim gibi fena değildi.”
+
Orfe’nin Vasiyetnamesi, Jean Cocteau, 1950:
“Bu geceyi ‘Orfee’de geçirdim. Film, tam manasıyla Cocteau idi. Picasso ve Stravinsky müziği, bir İspanyol takımı. Hülasa, fantastik bir yığın sabun köpüğü, asırbaşı modernizmi, kendi havası, kendi deseni. Komik sahnelerine, insicamsızlığına, irreel taraflarına rağmen, insanı yakalıyor. Cocteau’nun kitapları gibi, her an bırakabilirsiniz: Fakat bırakmıyorsunuz. Sonunda da, Cocteau’nun yalan ve hakikati tek probleminiz oluyor. Ne reddedilecek tarafı, ne kabul imkânı var. Elma gibi, herhangi bir şey gibi.”
+
Korkunç Ivan, Sergei M. Eisenstein, 1945:
“Çok uzun. Üç saat sürüyor. Barbar, zengin hatta aç gözlü, hiçbir ekonomisi olmayan, romantik bir eser. İhtilal nazariyesi, tarih hatası, iyiniyet, hesaplı romantizm, hakiki deha ve buluş gırla gidiyor. Teferruatının hemen hepsi güzel başka film bilmem var mıdır? Fakat Ivan’ın şahsiyetinin mübalağası ve o romantik jestler hepsini mahvediyor. Sanki herif, ‘Queen Christina’nın Garbo’suna imrenmiş”.”
Genelde, bir ‘arrğghh’ diyorum önce.
Ardından da bir ‘vay be’
Ahmed Hamdi Abi’miz, değil kravatının sola kaymasına, kolasız olmasına bile tahammül edemiyormuş. Bunu görüyoruz, en azından sinema konusunda.
En klasik tepkisi:
1,5 saatlık filme alışan biri olarak, 3 saatı uzun bulması.
Felsefi film / düşünce filmi konusunda kaput ve hatta eksi momentte kendisi.
Örneklemedeki filmlerin hepsi de, şu ya da bu biçimde avangard filmler. Tanpınar desen, klasik-klasik ile modern-klasik arasında sıkışıp kalmış bir zat.
Eğer, genelgeçer sözleri bir kenara koyarsak, eleştirilerin içi bomboş:
(Hala tartışılıyor olan biçimde) Korkunç İvan – Stalin ilintisi nerede? Estetiko-politik veya tarih politikası nerede?
‘Serseri Aşıklar’daki özgürlük nerede?
‘Orfe’nin Vasiyetnamesi’ndeki sürreel estetiko-politik nerede?
Greta Garbo ile Korkunç İvan’ı karşılaştırmak:
Vah ki ne vah.
Demek ki eleştiri veya sinema eleştirisi, Tanpınar’ın yiyeceği bir herze değilmiş.
Hoş, onun altından ne Brecht kalkabildi, ne de Benjamin, ayrı konu.
Sonuçta:
Tanpınar, burada komik, melokomik: Yazdıkları ile, film eleştirmenliği ile öyle.
Tanpınar’ı komik bulurdum ama ciddiyetinden bu arka yüzünü / fon çekimini göremezdim.
Dipnot:
Gerçekten kamera ve bakış açısı değiştirmek, işe yarıyormuş. Eğer, Tanpınar’ın bu sinema eleştirileri olmasa, sittin sene ondaki dandikliklerin, koflukların, güdüklüklerin adını koyamazmışım.

(18 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: