Evet,
şaşırtıcı ama böyle bir şey de varmış ve yayına hazırlanıyormuş:
“Serseri
Âşıklar, Jean-Luc Godard, 1960:
“Modern
bir ‘Romeo ve Juliet’. Fena değil, hatta belkemiği çarpık olmasa, harikulade
tarafları var. Camus’nün ‘Etranger’sinin başka türlüsü. Belki de hiç
benzemiyor. Fakat entelektüeller, modern hayatı bu gözle görmeyi tercih
ediyorlar. İlla ki bütün değerleri iflas etmiş olsun! Mamafih, dediğim gibi
fena değildi.”
+
Orfe’nin
Vasiyetnamesi, Jean Cocteau, 1950:
“Bu
geceyi ‘Orfee’de geçirdim. Film, tam manasıyla Cocteau idi. Picasso ve
Stravinsky müziği, bir İspanyol takımı. Hülasa, fantastik bir yığın sabun
köpüğü, asırbaşı modernizmi, kendi havası, kendi deseni. Komik sahnelerine,
insicamsızlığına, irreel taraflarına rağmen, insanı yakalıyor. Cocteau’nun
kitapları gibi, her an bırakabilirsiniz: Fakat bırakmıyorsunuz. Sonunda da,
Cocteau’nun yalan ve hakikati tek probleminiz oluyor. Ne reddedilecek tarafı,
ne kabul imkânı var. Elma gibi, herhangi bir şey gibi.”
+
Korkunç
Ivan, Sergei M. Eisenstein, 1945:
“Çok
uzun. Üç saat sürüyor. Barbar, zengin hatta aç gözlü, hiçbir ekonomisi olmayan,
romantik bir eser. İhtilal nazariyesi, tarih hatası, iyiniyet, hesaplı
romantizm, hakiki deha ve buluş gırla gidiyor. Teferruatının hemen hepsi güzel
başka film bilmem var mıdır? Fakat Ivan’ın şahsiyetinin mübalağası ve o
romantik jestler hepsini mahvediyor. Sanki herif, ‘Queen Christina’nın
Garbo’suna imrenmiş”.”
Genelde,
bir ‘arrğghh’ diyorum önce.
Ardından
da bir ‘vay be’
Ahmed
Hamdi Abi’miz, değil kravatının sola kaymasına, kolasız olmasına bile tahammül
edemiyormuş. Bunu görüyoruz, en azından sinema konusunda.
En
klasik tepkisi:
1,5
saatlık filme alışan biri olarak, 3 saatı uzun bulması.
Felsefi
film / düşünce filmi konusunda kaput ve hatta eksi momentte kendisi.
Örneklemedeki
filmlerin hepsi de, şu ya da bu biçimde avangard filmler. Tanpınar desen,
klasik-klasik ile modern-klasik arasında sıkışıp kalmış bir zat.
Eğer,
genelgeçer sözleri bir kenara koyarsak, eleştirilerin içi bomboş:
(Hala
tartışılıyor olan biçimde) Korkunç İvan – Stalin ilintisi nerede?
Estetiko-politik veya tarih politikası nerede?
‘Serseri
Aşıklar’daki özgürlük nerede?
‘Orfe’nin
Vasiyetnamesi’ndeki sürreel estetiko-politik nerede?
Greta
Garbo ile Korkunç İvan’ı karşılaştırmak:
Vah ki
ne vah.
Demek ki
eleştiri veya sinema eleştirisi, Tanpınar’ın yiyeceği bir herze değilmiş.
Hoş,
onun altından ne Brecht kalkabildi, ne de Benjamin, ayrı konu.
Sonuçta:
Tanpınar,
burada komik, melokomik: Yazdıkları ile, film eleştirmenliği ile öyle.
Tanpınar’ı
komik bulurdum ama ciddiyetinden bu arka yüzünü / fon çekimini göremezdim.
Dipnot:
Gerçekten
kamera ve bakış açısı değiştirmek, işe yarıyormuş. Eğer, Tanpınar’ın bu sinema
eleştirileri olmasa, sittin sene ondaki dandikliklerin, koflukların,
güdüklüklerin adını koyamazmışım.
(18 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder