Salı, Ekim 24, 2017

Dünyanın Demokrasi Krizi

Benim oğlum / kızım bina okur, döner döner gene okur.
Bu, yeni kuşak gazetecilerinki o hesap.
Yaza yaza bitiremedik. Bırakın şu teraneleri. Dünya ve tarih, sizin bildiğiniz gibi değil. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp, Vs, vd, vb.
Klişelere bakar mısınız?:
“60'lı yıllarda geleneklere başkaldırarak sınırları zorlayan solculardı. Günümüzdeyse tüm sınırları zorlayanlar sağcılar: Dünyada az çok oluşmuş ortak etik veya hümanizm, sağ popülistler tarafından tamamen yok ediliyor.”
Behey cahil. 2 dünya savaşından sonra Batı’da gelenek mi kaldı? Solcular, boş kaleyi buldular 1968’de: Ona bile gol atamadılar:
1945-1980.
Sağcılar, dolu kaleyi işgal ettiler: Hezimetle yenip, sola feci  gol attılar:
1980-2015.
Gayet simetrik değil mi?
Siklus gibi görünüyor, değil mi?
İlk kez değil / olmadı ama bu:
Hammurabi MÖ 1600’lerde kalktı, bir sürü yasa koydu, taşa yazdırdı, kentin kapısına koydurdu. O öldü, hukuk küllüm mafiş oldu, guguk oldu şimdiki gibi.
Roma Hukuku, Roma Hukuku diye bir şey, gevelenip durulur ağızlarda, hukuğun temeli falan sayılır, bildiğiniz zenginin hukuğudur. Salak Romalılar, kendi hukuklarını yazıya dökme gereği duymamışlar, tarihin bir çukur devleti olarak. Herkes kafasına göre, nalıncı keserinin yettiğince, Romalı oldu o yüzden onların zamanında. Roma, sömür babam sömür babam, kendini batırdı. En sonda onun batmasına yardımcı olan barbarlar, o Roma Hukuku’nu yazıya döktüler, kullandılar da nedense.
Dolayısıyla, 1945-2015 solcular ve sağcılar, tezler ve antitezler, uygarlar ve barbarlar, birarada anlamlı olabilmekte ancak ve ancak. Tarih de, 5 bn yıl ölçekte ve ölçütte bakınca, anlamlı anlamlı olabilmekte ancak ve ancak.
Günümüzde az çok oluştuğu öne sürülen etiğe ve hümanizme bakalım:
Hümanizm (yeni biçimiyle), Aydınlanma Çağı’nın bir ürünü ama Batı’nın hüman saydığı, yalnızca kendisi olmuş hep. 2000’lerde de bu hala öyle. Sağ, bunu kullanıyor zaten, göçmen barbarlara karyşı hüman uygarlar gibi. Kaldı ki Naziler de, hümanist idi, yalnızca Museviler’i hüman saymıyorlardı. Ana ilke aynı yani. Solcuların proleterya diktatörlüğü ile Naziler’in Ari diktatörlüğü, gayet ortak yönlü ve Batı’sal idi yani. Kimi üstün saydıkları farklıydı yalnızca.
1750’den sonra cumhuriyet ve demokrasi dendi. Ancak, bunu icat eden Fransa’da kadınlar, ancak 1945’te oy hakkına kavuştu.
Yine aynı Fransa’da icat edilen ulus-devlet, Fransa’daki diğer 4 dili, o ilke üzerinden çalışarak, 200 küsur yıl boyunca öldüremedi.
Parlamenter demokrasi, hiçbir zaman katılımcı veya gerçek demografik oranda temsili olamadı. Olmasına çalışılmadı bile. Olmasına gerek duyulmadı bile. Azınlıklar, öğrenciler, evkadınları, emekçiler, şu bu meclise hemen hiç giremediler. Hep oligarklar girdiler, çünkü seçilmeye yetecek para onlardaydı: Tıpkı Roma Hukuku’nun zenginler için olması gibi.
Sağ-sol tanımı, en başından dingildekti. İlk 10 yılı ertesinde, sağcılar ve solcular, mecliste yer değiştirdiler, sonra da hep birlikte diktatörlük inşa ettiler, ardından da (French kiss) bir emperyalizm, oh keyif keka. 200 küsur yıldır da, bu Muppet Show’u sürdürüyorlar, sosyalist sosyalist Suriye’de sivilleri öldürdüler örneğin.
Emekçiler veya göçmenler üzerinden bakılırsa, kitle veya orta sınıf, hiçbir zaman başkalarına da (veya ortak) demokrasiye inanmadı. Nalıncı keseri takıldı hep. Güçlü olan (üst burjuvalar) da, gelip onların hakkını yedi.
Yani, metinde yok olduğu veya edildiği önesürülen değerlerin hiçbiri, tarihte değil % 50’den fazla, % 25 bile üretilemedi. Hesapça, bugün tarihin en ileri noktasındayız: Var olan devletlerin üçte ikisi devlet olma açısından sınıfı geçemiyor, buna demokrasi kriteri de dahil.
Özetlersek:
Belki bunların olması denendi ama içtenlikle değil. Yürümedi o yüzden. O zaman da tarihin siklusları işledi. Tarihin çöküş dönemine girildi.
Benim oğlum, hala bina okuyor:
“… biz sıradan insanlar, her gün otoriterler ve demokrasi düşmanlarıyla karşı karşıya kalıyoruz.”
Behey Ayşegül Karakülhancı Duman, küçük burjuva slaktivizminle, o otoriteyi ve demokrasi düşmanlığını kendin üretiyorsun: İnsan üzerinde oturduğu sandalyeyi, yerden kaldıramaz.
Edebiyat döktürmeye gelince, cav cav cav…
“Günümüzün eksikliği, içinde bulunulan bu felaket sürecinin farkında olup, bu felaketten bir ütopya üretilebilecek bilinci var edebilmektir.”
Umuda gerek yok, umuda gerek duyma, kendin umut ol.
Devrim yapma, devrim ol.
Ütopyaya gerek yok, düz temel değerleri yarat ve uygula, örneğin kitle haksızsa, ona hatasının bedelini ödet, yeterli.
Felaketi yönet, kaş yapacağım derken, göz çıkarma, bunu yapamıyorsun, beceriksizsin, git kenara çekil, yazı yazma, sus.
Yolu açacağına, bozuk greyder gibi, oylun ortasında yatıp da, yolu tıkama…
Komün var, marjinal var, inziva var, var yani…
Genel çözüm arama, kendin çözüm ol, özel çözüm üret…
Dünya’yı kurtarma, kurtarmaya da kalkma, Dünya kurtarıla kurtarıla bu hale geldi zaten…
Yani bu, demokrasi krizi değil, çünkü demokrasi hiç olmadı: Antik Yunan’da demokrasi denirken, nüfusun üçte biri köle, diğer üçte biri oy haksız özgür kadın idi. Bugün, BM’de 200’e yakın devlettten yalnızca 5 tanesinin veto hakkı var, Dünya’yı onlar yönetiyorlar. Yönetemeyince de, ABD gibi, UNESCO’dan çıkıyorlar.
Entellektüel ol, bağımsız ol, bağlanma. Özgür düşünceyi yaz e bireysel özgürlüğü savun her zaman, bağlandığın kitleye karşı da. Zırvalama. Onun bunun çıkarına peçetecilik yapma.
Halka, kitleye, demos’a bağlansan da, entelejensiya olursun ancak, entellektüel değil…
Olmuşsun da zaten…

(23 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: