Benim
oğlum / kızım bina okur, döner döner gene okur.
Bu, yeni
kuşak gazetecilerinki o hesap.
Yaza
yaza bitiremedik. Bırakın şu teraneleri. Dünya ve tarih, sizin bildiğiniz gibi
değil. Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp, Vs, vd, vb.
Klişelere
bakar mısınız?:
“60'lı
yıllarda geleneklere başkaldırarak sınırları zorlayan solculardı. Günümüzdeyse
tüm sınırları zorlayanlar sağcılar: Dünyada az çok oluşmuş ortak etik veya
hümanizm, sağ popülistler tarafından tamamen yok ediliyor.”
Behey
cahil. 2 dünya savaşından sonra Batı’da gelenek mi kaldı? Solcular, boş kaleyi
buldular 1968’de: Ona bile gol atamadılar:
1945-1980.
Sağcılar,
dolu kaleyi işgal ettiler: Hezimetle yenip, sola feci gol attılar:
1980-2015.
Gayet
simetrik değil mi?
Siklus
gibi görünüyor, değil mi?
İlk kez
değil / olmadı ama bu:
Hammurabi
MÖ 1600’lerde kalktı, bir sürü yasa koydu, taşa yazdırdı, kentin kapısına
koydurdu. O öldü, hukuk küllüm mafiş oldu, guguk oldu şimdiki gibi.
Roma
Hukuku, Roma Hukuku diye bir şey, gevelenip durulur ağızlarda, hukuğun temeli
falan sayılır, bildiğiniz zenginin hukuğudur. Salak Romalılar, kendi hukuklarını
yazıya dökme gereği duymamışlar, tarihin bir çukur devleti olarak. Herkes
kafasına göre, nalıncı keserinin yettiğince, Romalı oldu o yüzden onların
zamanında. Roma, sömür babam sömür babam, kendini batırdı. En sonda onun
batmasına yardımcı olan barbarlar, o Roma Hukuku’nu yazıya döktüler,
kullandılar da nedense.
Dolayısıyla,
1945-2015 solcular ve sağcılar, tezler ve antitezler, uygarlar ve barbarlar, birarada
anlamlı olabilmekte ancak ve ancak. Tarih de, 5 bn yıl ölçekte ve ölçütte
bakınca, anlamlı anlamlı olabilmekte ancak ve ancak.
Günümüzde
az çok oluştuğu öne sürülen etiğe ve hümanizme bakalım:
Hümanizm
(yeni biçimiyle), Aydınlanma Çağı’nın bir ürünü ama Batı’nın hüman saydığı,
yalnızca kendisi olmuş hep. 2000’lerde de bu hala öyle. Sağ, bunu kullanıyor
zaten, göçmen barbarlara karyşı hüman uygarlar gibi. Kaldı ki Naziler de,
hümanist idi, yalnızca Museviler’i hüman saymıyorlardı. Ana ilke aynı yani.
Solcuların proleterya diktatörlüğü ile Naziler’in Ari diktatörlüğü, gayet ortak
yönlü ve Batı’sal idi yani. Kimi üstün saydıkları farklıydı yalnızca.
1750’den
sonra cumhuriyet ve demokrasi dendi. Ancak, bunu icat eden Fransa’da kadınlar,
ancak 1945’te oy hakkına kavuştu.
Yine
aynı Fransa’da icat edilen ulus-devlet, Fransa’daki diğer 4 dili, o ilke
üzerinden çalışarak, 200 küsur yıl boyunca öldüremedi.
Parlamenter
demokrasi, hiçbir zaman katılımcı veya gerçek demografik oranda temsili
olamadı. Olmasına çalışılmadı bile. Olmasına gerek duyulmadı bile. Azınlıklar,
öğrenciler, evkadınları, emekçiler, şu bu meclise hemen hiç giremediler. Hep
oligarklar girdiler, çünkü seçilmeye yetecek para onlardaydı: Tıpkı Roma
Hukuku’nun zenginler için olması gibi.
Sağ-sol
tanımı, en başından dingildekti. İlk 10 yılı ertesinde, sağcılar ve solcular,
mecliste yer değiştirdiler, sonra da hep birlikte diktatörlük inşa ettiler,
ardından da (French kiss) bir emperyalizm, oh keyif keka. 200 küsur yıldır da,
bu Muppet Show’u sürdürüyorlar, sosyalist sosyalist Suriye’de sivilleri
öldürdüler örneğin.
Emekçiler
veya göçmenler üzerinden bakılırsa, kitle veya orta sınıf, hiçbir zaman
başkalarına da (veya ortak) demokrasiye inanmadı. Nalıncı keseri takıldı hep.
Güçlü olan (üst burjuvalar) da, gelip onların hakkını yedi.
Yani,
metinde yok olduğu veya edildiği önesürülen değerlerin hiçbiri, tarihte değil %
50’den fazla, % 25 bile üretilemedi. Hesapça, bugün tarihin en ileri
noktasındayız: Var olan devletlerin üçte ikisi devlet olma açısından sınıfı
geçemiyor, buna demokrasi kriteri de dahil.
Özetlersek:
Belki
bunların olması denendi ama içtenlikle değil. Yürümedi o yüzden. O zaman da
tarihin siklusları işledi. Tarihin çöküş dönemine girildi.
Benim
oğlum, hala bina okuyor:
“… biz
sıradan insanlar, her gün otoriterler ve demokrasi düşmanlarıyla karşı karşıya
kalıyoruz.”
Behey Ayşegül
Karakülhancı Duman, küçük burjuva slaktivizminle, o otoriteyi ve demokrasi düşmanlığını
kendin üretiyorsun: İnsan üzerinde oturduğu sandalyeyi, yerden kaldıramaz.
Edebiyat
döktürmeye gelince, cav cav cav…
“Günümüzün
eksikliği, içinde bulunulan bu felaket sürecinin farkında olup, bu felaketten
bir ütopya üretilebilecek bilinci var edebilmektir.”
Umuda
gerek yok, umuda gerek duyma, kendin umut ol.
Devrim
yapma, devrim ol.
Ütopyaya
gerek yok, düz temel değerleri yarat ve uygula, örneğin kitle haksızsa, ona
hatasının bedelini ödet, yeterli.
Felaketi
yönet, kaş yapacağım derken, göz çıkarma, bunu yapamıyorsun, beceriksizsin, git
kenara çekil, yazı yazma, sus.
Yolu
açacağına, bozuk greyder gibi, oylun ortasında yatıp da, yolu tıkama…
Komün
var, marjinal var, inziva var, var yani…
Genel
çözüm arama, kendin çözüm ol, özel çözüm üret…
Dünya’yı
kurtarma, kurtarmaya da kalkma, Dünya kurtarıla kurtarıla bu hale geldi zaten…
Yani bu,
demokrasi krizi değil, çünkü demokrasi hiç olmadı: Antik Yunan’da demokrasi
denirken, nüfusun üçte biri köle, diğer üçte biri oy haksız özgür kadın idi.
Bugün, BM’de 200’e yakın devlettten yalnızca 5 tanesinin veto hakkı var,
Dünya’yı onlar yönetiyorlar. Yönetemeyince de, ABD gibi, UNESCO’dan çıkıyorlar.
Entellektüel
ol, bağımsız ol, bağlanma. Özgür düşünceyi yaz e bireysel özgürlüğü savun her
zaman, bağlandığın kitleye karşı da. Zırvalama. Onun bunun çıkarına peçetecilik
yapma.
Halka,
kitleye, demos’a bağlansan da, entelejensiya olursun ancak, entellektüel değil…
Olmuşsun
da zaten…
(23 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder