Bir
haber ve Habertürk’ün önsunumu şöyle:
“Nerede
bir bölge bağımsızlığını ilan etse, Washington yönetimi onu ilk elçi olarak
atadı. Hırvatistan, Afganistan gibi yerlerde görev yaptı. Herkes onu Iraklı
Kürtlere yakınlığıyla da tanıyor. Amerikalı eski diplomat ve senatör Peter
Galbraith, Erbil’in bağımsızlığının en ateşli savunucularından. Irak’ın
işgalinden beri Barzani’ye danışmanlık yapıyor. Pek çok Batılı şirketin petrol
ihaleleri almasına yardımcı olmasıyla da tanınıyor. Erbil bağmsızlık ilan
ederse ABD’nin ilk elçisi olmaya aday. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Yeni
Arabistanlı Lawrence’lar’ dediği isimler arasında görülüyor.”
Bu, bir
telefon söyleşişi imiş.
Bu, eski
saha elemanı Graham Fuller’in yine emekli olmuş yeni-eski versiyonu gibi. Asıl
yeni şu an sahadadır.
Geçelim
soru ve yanıtlara:
“- İtirazlara rağmen Barzani,
referandum kararından dönmedi. Neden?
Bir kere
karar alırsanız, o referandum artık halkın olur. Bir liderin tarihi belirlenmiş
bir referandumu iptal edebileceği nasıl düşünüldü anlamıyorum. “Kürt halkının
gelecekleriyle ilgili en önemli konuda oy kullanmaya hakkı yok” demek
demokrasiyle bağdaşmaz.”
E ki ki.
Bir
Yanki demokrat olmuş da, haberimiz yok. Kürtler’e kaç kere ihanet ettiler?
Kazayla mazayla kaç kere onları katlettiler? 1946’da Mahabat’a ne yaptılar?
Sözün
açılışı kambura yatma. Gerisini şimdiden tahmin ediyoruz.
“- Ne kadar sürer?
Barzani
‘İki yıl’ dedi. Bazı ülkelerin bağımsızlık süreçlerine tanıklık ettim.
Hırvatistan’a, Doğu Timor’a atanan ilk ABD elçisi oldum. İki yıl mantıklı bir
süre.”
Slovenya’yı
atlamış. Almanya onu tek başına tanımış ve iç savaşa yol açmıştı. On binlerce ölü ve 10 yıl geldi geçti.
Doğu
Timor savaşı gizli saklı hala sürüyor. Orada (Güneybatı Pasifik’te) 10’a yakın
iç savaş var ayrıca. Artı, mikro-ada devletleri hiçbirşey demektir tarihte. ABD,
oyun oynuyor yalnızca.
Bu eski
politikacılar ve diplomatlar, başkalarını cahil ve aptal sanır hep. Bu da öyle.
-
Washington sonuçları tanımadığını açıkladı...
“Garip
bir yönetimden garip bir açıklama. Çünkü kimse referandumun meşruiyetini
sorgulamıyor. Burada belli ki ‘Oylamayı tanımıyoruz’ demek istediler. Ama
referandum demokratik bir uygulamaydı. Ayrıca o açıklamada Kürdistan’la
ilişkilere ne kadar önem verdiklerini söylediler.”
İşte o
garip yönetimden daha garip yönetimlerle kendisi onlarca yıl çalıştı ve aynı
garip ve hatta acaip açıklamaları kendisi yaptı, şimdi de ABD basın sözcüsü
yapıyor hala.
Tersinde
bakalım:
ABD şu
an duruma okey dese ne olur?
Rusya,
İran, Türkiye hayır demiş çoktan. ABD’yi artık sıkar yani. Tekkutuplu global
egemon falan değil ABD yani.
ABD,
eskiden karşı çıktığı, TC’nin İdlib işine bugün okey verdi.
Burada
en önemli durum şu:
Hiçbir
evdeki hesap çarşıya uymayacak. Savaşan tüm taraflar yitirecek. Mikro ve mikro
tüm taraflar, çarşıdaki pirince (emperyalizme) giderken, evdeki bulgurdan (iç
barıştan) olacak. ABD için bile böyle artık: 60 kişilik katliamlar büyüyerek
sürecek.
“- Daha açık sorayım, ABD
bağımsız bir Kürdistan istiyor mu?
“Bence
ABD, yakın bir gelecekte bağımsız bir Kürdistan olacağını biliyor. Herkes
kaçınılmaz olduğunu görüyor. Halkın % 93’ünün bağımsızlık için ‘Evet’ dediği
bir referandumdan gelecekteki hiçbir Kürdistan yönetimi geri adım atamaz.”
Halkın %
100’ünün meclisini kapattılar ama.
“- Türkiye için felaket senaryosu
şuysa: Erbil ve Suriye’deki Kürt bölgeleri bağımsız olur... Daha sonra
birleşirler ve Türkiye’nin Güneydoğusu’nu koparmaya çalışırlar...
Türkiye
bunu istemiyor ama adeta Rojava ve bölgesel yönetimi birbirine itiyor. Bunun
hiçbir anlamı yok çünkü ikisi de birbirine düşman. Bu bölgelerin askeri, ekonomik
gücü Türkiye’nin yanında çok çok zayıf. Bence endişeler saçma.”
En hassa
konu bu ve biz emin değiliz.
Öcalan,
Müslim, Talabani, Barzani 4’lüsünün 2’li 6, 3’lü 3, 4’lü 1 versiyonu var. Oyun
kuramı açısından 10 poliello eder.
Değişenler:
Öcalan
Barzani referandumuna karşı ama HDP değil. HDP-PKK kopukluğu.
Öcalan-Barzani
savaşı hep vardı. Geleceği belli değil.
Talabani-Barzani
savaşı vardı. Geleceği belli değil.
Müslim
mazlum rolünde. Geleceği belli değil. PKK Müslim’e çok büyük sorunlar
getirecek.
O yüzden
biz, Kürtler önce birleşirler, sonra
parçalanırlar, diyoruz.
“- Anlıyorum ama Öcalan’la neden
konuşmak istediniz? Teslim olmaya ikna mı etmek istediniz?
Onu
dinlemek istedim ve bir anlaşma için bir ortam var mı - tabii ki muzaffer taraf
Türkiye olacaktı - bunu görmeyi amaçladım. Öcalan da, görüşmeden sadece birkaç
saat önce Roma’dan ayrıldı.
- Ama takdir edersiniz ki ABD’li
bir diplomat Öcalan’la görüşmeye gittiğinde bunun resmi bazı tarafları vardır.
Aksine ikna etmeniz biraz zor.
İsteyen
istediğine inanabilir ama gerçek bu. Tabii ki yönetim randevumdan haberdardı ve
döndüğümde neler konuştuğumuzu duymak istediler. Ayrıca ajan olduğumu düşünen
okurlarınıza şunu da hatırlatmak isterim; Hırvatistan elçisi olduğum dönemde
Türk silahlarının Bosna’ya ulaşmasını sağlayan bendim. Başkan’ı ben ikna ettim.”
Adam
ajanlığını kendi itiraf etmiş farkında değil. Taraf değiştirmiş yalnızca ki
ajanların birinci özelliklerinden biri de budur. Devletlerini lehinde veya
aleyhinde olabilir bu.
Öcalan’a
da ‘tüy lan’ demiş. Bu açık. Sonra da, Carlos’a yapılan gibi, onu düşmanın
kucağına bırakıvermiş.
Bosna
konusunda ABD, UCM’nde ceza alacak denli insanlık suçu işledi. Galbraith buna
katıldığını kendi itiraf etmiş. Bilmem kaç sene katliamı seyret, sonra gel
kurtarıcı rolüne soyun.
Neyse,
artık gerçekler kayda geçiyor hiç olmazsa. Tesellimiz bu.
Çıkış:
Söyleşiyi
yapan, bence 8/10 alır. Daha çoğunu da söyleşinin yayınlanacağı gazete ve
söyleşi yapılan kişi kaldırmazmış.
Durum
belli, moment belli, panorama belli.
Tarihte
kitle, ilk kez sorumlu olduğu biçimde, kendini katliamlara sürüyor.
Kitleleri
intihardan yargılayacak bir hukuk ise, henüz yok.
Ama doğmamışları öldürmekten var.
(8 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder