Önnot:
Kimseye hangi fotoğrafı çekmesi gerektiğini söylemem ama çektiği fotoğrafın ne
olduğunu söylerim.
Korkmaz’dan
bir arkadaş aracılığıyla haberdar oldum.
1989
doğumlu bir gençkız imiş.
Bu
başlık, Tumblr’daki fotoğraf dizisinin başlığı.
Fotoğrafların
bir bölümü çok yapmacıklı ve yapay.
Fotoğrafçının
içinden geldiği gibi değil, ona fotoğrafın şöyle ya da böyle olduğu söylendiği
için, öyle fotoğraf çektiği kesin.
Mekan ve
zaman bilgileri yok.
Bazı
kareler Almanya’da çekilmiş sanırım.
Yazısız
fotoğraf böyle bir şey işte: Kendini anlattığı falan yok.
İçlerinden
bazıları aşırı sıradan-altı. Beni ilgilendiren de bu:
Onları
Kuburkent İstanbul ile karşılaştırdım ve karşıtlaştırdım ister istemez:
Benim
garip bir enerjim falan yok. Varsa, İstanbul’un var. Aradaki kamerayı
sıfırlamaya çabaladım yalnızca.
Not:
Öznem değil ama çeken ben varım ama kamera olmasın istedim. Sonuçta, 34 yıl
yazıp, fotoğraf çekip, kendimi bir sanatçı hissettiğim ilk proje bu. Bulutname
bile bunu yapamadı.
Enerji
ise, baştan aşırı his yüklen(il)miş sanat tipinde bir çalışma.
300 artı az
küsur kare fotoğraf var projede. Açıklama yok.
Kendisi
ve eseri hakkında şunları demiş:
“… Bu
kitap (Garip Bir Enerjin Var) sayesinde, biraz sanata olan bakış açımı anlattığımı
hissediyorum. Çünkü dünyada var olan herşey bizim lehimize fakat varolan
şeyleri aleyhimize çevirmek her zaman daha kolay oldu. O yüzden insanların bir
sanat parçasına para ödemeden ona dokunarak ve sanatçının emeğini hissederek
sanatı yaşamalarını hep tercih ettim. Evet, fotoğrafçıyım ve işim sadece
insanların görmezden geldiklerini, belki de biraz da olsa gözlerine sokmak.
Umarım başarmışımdır.”
1975
sonrası doğumluların kafa karışıklığı var kendisinde gibi. İkinci ve üçüncü
cümle arasında semantik geçiş veya bağ yok gibi. Üçüncü ve dördüncü cümle için
de aynı şey geçerli. Bunlar, sanki bir yerde duyulup beğenilmiş de, zihne
kaydedilip peşpeşe sarfedilmiş cümleler gibi duruyor ama aralarında ilinti
yok.
Yaşamın
küçük ayrıntılarını, ben dahil, hiçbir fotoğrafçı ilk kez çekmiyor. Sonuçta,
makro diye bir tür var ortada.
Kendisi,
küçük ayrıntıları güzelleştirmiş, bunun bilincinde değil.
Sıradan
insanlara olağandışı ve sıradandışı anlamlar yükleyerek, onları
olağanüstüleştirmek ve onları güzelleştirmek, onları şeyselleştirmek oluyor.
Görülmemiş ve görülmeyen acaip olanı, görüp pazarlamak gibi bir şey. Bunlar belgesel
kayıt değil, onu vurgularım.
Kendisinin
şimdi olmuş veya yakın gelecekte olacak olarak, bir fotoğraf (sergisi veya
koleksiyonu) küratörü olacağına eminiz.
Bu proje
de, onun ön sevişmesi olmuş yalnızca.
(11 Ekim 2017)
2 yorum:
Yorum Gönder