Birikim Dergisi’nde Tanıl Bora, Mücahit Bilici ile
söyleşmiş.
+
Önkoyutlar:
Bir:
Maksimum 300 devlet var olmuş ama her zaman 6 bin
halk var olmuş.
İki:
İlk İslam devletini Araplar kurmuş. 800’e kadar
falan tüm Müslüman devletler, Arap hegemonyasında imiş. 2000’de Dünya Müslüman
nüfusunun ancak % 17’si Müslüman ve Müslüman çoğunluklu devletlerin ancak
yarısı Arap imiş. Arap-İslam geleneği, İslam = devlet sayar. Sonrası muallak:
Hem devlet geleneği olarak, hem din olarak. Araplar da 1.400 yıl sonra bile tek
ulus olamadıkları için, Arap var, Arap var: 1960’larda Arap Birliği, İsrail’e
karşı bile kurulamadı.
+
Bilici şöyle demiş:
“Devlet konusunda liberter bir çizgideyim. Devlete
sadece düşman olmak gerektiğini düşünüyorum. Bu tutum, cumhuriyetçi ve cemaatçi
devlet anlayışına, düşenin elinden tutabilecek, herkese asgari bir haysiyeti
temin edecek hayırhah devlet fotoğrafına karşı yersiz bir düşmanlık gibi
algılanabilir. Fakat kanaatim şudur: En iyi devlet bile, vatandaşın rehavetini
görür görmez yozlaşıyor. (Sosyal devlet yahut özgürlükçü bir sosyalist devlet
olsun fark etmiyor, iyilik yapma gücünü devlete verdiğiniz zaman, devlet
kötülük yapma gücünü de elde etmiş oluyor). Ahlâkın, bireylerin meselesi
olmaktan çıkıp, bir şahs-ı manevi (body politic) olarak devlete transferi ile
birlikte devletin hayır ve şerre karar verme yetkisi doğar ki bence bu
tehlikelidir. Şu halde, stratejik bir ıslah yöntemi olarak devlete düşmanlığın
bir vatandaşlık ödevi olarak algılanması gerektiğini, devletin hizmet veren
teknik garson olarak kalması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir devlet, ne
birilerinin ele geçirdiklerinde iştahlarını kabartacak kadar kazançlı olur, ne
de arkasına saklanılabilecek bir kutsallıkla teçhiz edilmiş olur.”
İlk 2 cümlenin arasında semantik bir bağ olduğunu
düşünmüyorum.
Liberterlik devlete düşman olmak demek değil. Hangi
liberterlik olduğunun belirtilmesi gerekli. Son (1980 sonrasıki) liberter
liberalizm, sağ bir ideoloji oldu.
Devlete düşmanlık, anarşiszmin işi. Hepsinin de
değil üstelik.
İyilik yapma gücünü de insanlar devlete vermez,
kötülük yapma gücünü de. Devleti kurduğun a, zaten o güç sendedir, kullanıp
kullanmayacağın vey nasıl kullanacağın, senin hegemonluk anlayışına bağlıdır.
Devlet, vatandaşının rehavetini görünce, vatandaşını
kütürdetmez. Devlet, zaten kütürdeticidir. Vatandaş ise, kütürlü veya kütürsüz
olarak, rehavetli veya rehavetsiz olabilir. Yani, sözü geçen öğeler arasında
ilinti yoktur.
Şahs-ı manevi, ‘body politic’ ile hiçbir ilintisi
olmayan bir kavram.
Devlet tanım gereği şerre ve hayra karar verir, veya
şura veya başka bir özel veya tüzel kişi. Toplumsallığın köleliği durumu budur.
5 bin yıl böyle olmuş, yani tümevarımsalca böyle bu.
Devlete düşmanlık, devleti ıslan etmez ,onu yok
eder. Örneğin 2017’de TC’de devlet yok, ortalığı vatanadşanı feçesi götürüyor,
özgürlüğü falan değil. (Ben bir anarşistim bu arada.)
Devlet her zaman artı-değerli olur, hem her zaman
kutsal değil, dokunulmaz olur: İster teokratik, ister monarşik, ister olgiarşik
olsun.
Yani bu arkadaş, olayın elifini merteğini bilmiyor.
Körün fili tarifi takılıyor. Mental konfüzyon takılıyor.
Bora ile tencere-kapak birbirlerine pek uymuşlar:
İkisi de taşralı ve taşraperver sonuçta.
+
Bir de Bora’yı şeyttirelim:
Bildim bileli, mental-kültürel
konfüzyon-regresyon içinde biridir. Taşra övücüdür. Lümpenlik övücüdür.
Popüler kültür kültürolojisini, popüler kültür (taşra, futbol, vd) hayranlığı
olarak algıladı hep. Bu türden lümpen dejenerasyonu savundu hep.
Sorusu şu:
“Müslümanların “başkalarıyla” eşitliği kabul
etmelerinin günümüzdeki en zorlu sınavı olarak LBGT’leri konu ediyor; burada
bir günah tartışması yapılabilecek olmasını ayrı mesele sayarak, onların eşit
vatandaş olarak haklarının tartışma konusu yapılamayacağını söylüyorsun.”
Bir:
Şu anda ateistler ve erkek eşcinseller Müslüman
Türkler’in en nefret ettiği, en çok öfke duyduğu demografik kümeler durumunda.
Erkek eşcinseller, tüm Lgbti’ler değil, özellikle de
kadın eşcinseller değil, çünkü onlar ilk bakışta ayırt edilemiyorlar.
Tüm ateistler mi, peki?
O belirsiz. Deistler, panteistler, agnostikler, vd,
Dünya almanaklarında bile, ayrı ayrı değil, ateist grupta olarak sayılıyor.
İşin kötüsü, Türkiye Ateistler Derneği forumlarından
biliyoruz, kendini ateist sayanlar da aynı belirsizlik durumunda.
Artı, Lgbti’ler içinde, ateistlere karşı, hetero
Müslümanlar’ın acımasızlığıyla saldıranlar var, bunu da Facebook gruplarından
biliyoruz.
Artı, bazı cemaatler, eşcinsel erkekleri namaz
saflarına, çocukların da en arkasına koyarak, aralarına alırlar ama ateistleri
almazlar (burada ateistlerin oraya gidip gtimemesi önemli olmuyor).
Peki, Bora bunları neden belirtmemiş de, hepsini
aynı kaba tıkıştırmış?
Bizce, bilgi ve zeka eksikliğinden.
Eşit vatandaş olma konusu ise; namaz safında yer
tutmaktan, mülk edinmeye kadar farklı konularda farklı yorumlarda olabilir.
Bugün Türk toplumunda eşcinsellere baskı var ama bir mülkiyet davasında,
avukatı olan bir eşcinselin malına, karşı taraf Müslüman diye el konmuyor.
İslam ülkelerinde de böyle bu.
Bizi en çokgüldüren şey, bu tencere-kapak durumunun,
ikisinde de aynı zihinsel muğlaklığın bulunması. Her ikisinin de ifadeleri çok
muğlak.
Bu kezlik de, böyle bir tencere-kapak negasyonumuz
olsun kapak niyetine…
(29 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder