‘Funk
jazz’ varken Gevende, gevende müziği yapıyor olamaz.
Tabii
asıl sorun, ‘Ev’ albümünde başlayıp didikledikleri o ‘jazz sound’u yitirmeleri.
Terketmeleri değil, yitirmeleri.
Sanatsal
dillerde ‘kurallılık x kuralsızlık’ üzerine çeşitlemeler o zaman:
Türkçe’de
100 bin sözcük vardır ama ‘CV’ (ünsüz x ünlü hece yapımı) kuralları ile
milyonlarca permütasyon mümkündür ve onlar, eldeki sonuç ‘Bahra Lambaya’daki
sonuç bile olsa, dil değildir, Türkçe değildir. Arayış değildir. Yitirmedir.
Bu; dilsel açıdan bakılınca, yitirmeyi övmedir, düşüştür, çöküştür,
dejenerasyonu ve dekadansı övmektir. İşte Gevende, sonraki albümlerinde bu
yitirmeyi müziksel açıdan övmüş olmuş.
Müzikte
birçok multimelodi / kontrpuan kurulabilir ama onlar, müziğin gürültülü olanının
milyonda biri bile değildir.
Yani:
Bir:
Herhangi bir yeni veya eski çalgının ‘sound’u öğrenilir veya ezberlenir ama
onun bir tık ötesi gürültüdür ve arayış da değildir.
İki:
Aşureye kuru incir veya ceviz katmazsan, o şekerli piyaz olur yalnızca. Şekerli
piyaz da çok yavandır. Gevende’nin müziği de, çok çok yavan artık.
Üç: ‘Geç
buldum, çabuk kaybettim’in herhangi bir tersi, ‘erken buldum, ikinci kezinde
kaybettim ve bu çok güzel müziktir’ değildir.
Dört:
Okay Temiz, Aka Gündüz Kutbay’sız gürültüdür yalnızca. Gevende de, bu minval
üzere epeyi gürültüdür.
Beş:
Gerschwin olmasaydı, o 20. Yüzyıl başı çalgıcıları da, ayın teraneyi
yutturacaklardı ya neyse. Hala da yutturabiliyorlar üstelik, 100 yıl sonra
bile. Yani, Güneş’i balçıkla sıvamaya kalkan çok.
Altı:
2006 ‘Çelik Çomak’, o ‘Ağır Roman’ filminin ve yazarının Tecavüz Coşkun’luğu
(henüz intihar et(tiril)memişliği yokken bile) varken, üstüne de hakiki hırsız
yazar Mehmet Kartal, bir gözünü yitirmişken ve üzerine belki 10 yıl geçmiş
iken, bu sonuç ‘nanay yavrum, nanay’ olmuş. Ya da: 1 avangard olmayan sattı
diye, 10 yıl sonra ondan geride 1 avangard gibi daha, ‘satılır / satılsın bari’
diye kakalanırsa, bizce bunda birinci amaç nitelikli
sanatsal dolandırıcılıktır.
Yedi: Ahlaktaki,
kültürdeki, sanattaki agnostizm, skeptisizm, kinizm türü dalgalanmalar, tıpkı
ilk örnek dönemdeki Antik Yunan çöküşünde olduğu gibi, bir kültürel çürümenin belirtileridir. Ancak; Eratosthenes, Lao Tzu,
Bruegel, Rohmer, Verhult, Kaluza hep çıkar, tarihte hep çıktı da.
Genel 0:
Gevende üzerine yazılarımız, tıpkı Ceylan Ertem veya Gaye Su Akyol gibi, o
momentteki yeni ve farklı, ancak ‘genç kuşakların geçici veya kalıcı olarak
kültleştirmesi / modalaştırması ilkesi’ne dayalı olarak seçilmiş örnekler
üzerinden, Eylül-Ekim 2017’de kulaksalca
yüzleştiğimiz bir örnek üzerine çeşitlemeler oldu. Biz, güncel olanı
izliyoruz yani. Artı, güncel olanın çözülmesini de, moda olanın demode oluşunu da izliyoruz yani.
Genel 1:
Göreli kısa bir sürede; sıfırdan başlayan 2 kişiden Ceylan Ertem Sıla
altkadrosu olmakla yetindi, Gaye Su Akyol ‘İstanbul Kırmızısı’ ile Tuğçe
Şenoğul’a ayrılıkla ihanet etti. Bu türden yalpalar ve çatallanmalar, kuramsal
tasarımımız değil, onların kuramsız-üretimi-somut
örneklemeleri yani.
Genel 2:
Bizce bu, şu ya da bu kölelik, kafesleştirme, ödül içine / ile öz-kafeslenme:
‘Mülksüzler’deki ‘saten alın beni’
gibi sakil kaçıyor.
Çıkış-lar:
Tabii ki
sanat satılmak için üretilmez ve / ama (iyi / çok) satılan sanat niteliksiz
olmak zorunluluğunda değildir.
Çürük elma baştan bellidir ve bir
sepeti veya kuşağı çürütür.
Kaliteli çocuk, bokundan belli olur.
Avangard
olmayan sanat, sanat değildir, geçmişte, şimdi ve daima da öyle olacağa benzer:
Aristo’ya antitez yazdık, iyi mi?
Yine de
ek: Aristo, avangard sanatla hiç mi hiç
ilgilenmedi. Üstelik, gözünün önünde adaşımsısı Aristofan varken bile.
Tabii ki
de artı not, iğneyi kendimize batırmaca:
Avangard
olmayan gelecekbilim, abuksamadır; tüm RAND’lar / Stratafor’lar, -SAM’lar
abuksamadır yani.
Müziğin
gelecekbilimi için de öyledir.
(1 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder