Salı, Ekim 10, 2017

Türkiye’nin Emperyalistleşmesi Süreci 1974-2017

Önaçımlamalar:
Bir: Dış politikadaki emperyalistleşme, iç politika süreçlerine de bağlıdır / bağlı oldu. Erbakan’ın mücahitliği, Özal’ın bir koyup üç alma kurnazlığı, Erdoğan’ın genel seçimleri yitirince, ülkeyi savaşa sürerek iktidarını sürdürmesi, hep bunun dolaylı imleri.
İki: Adı anılanlar üzerinden bakılırsa, birbirleriyle epeyi benzemez politikacılar, bu inşaatın taşlarını yerine koyanlar oldular. Yaptıklarını yaparken de, tarih bilinci taşımadılar.
Üç: Türkiye’nin emperyalisleşmesi süreci, parçalanması riskiyle koşut yaşandı.
Dört: Türkiye’nin emperyalistleşmesi süreci; çevresindeki ülkelerin büyük krizler, dertler, parçalanma riskleri atlatması sayesinde, ülkenin bölgesel güç olabilme potansiyelini kazanmasıyla işledi.
Beş: Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı ertesinde yeni-sömürgesi olmayı kabul / tercih ettiği AB ve ABD, 11 Eylül 2001 ertesinde gelişen olaylarla, kendilerini hegemonluktan tasfiye etme ve yokkutuplu bir Dünya yaratma gibi bir yola girdi.
Altı: Türkiye’nin BOP / GOP içinde (iç ve dış politik güçlerce) yer aldırılması, bu süreci besledi ama amaç o değildi, hatta tersiydi. Kimse, TC emperyalist olsun, falan istemedi yani.
Yedi: Bu konuda Türkiye’nin en büyük rakibi, nedense İran sayılıyor ama İran, parçalanma hesabı içinde tutulan bir ülke. Türkiye’den farkı, Türkiye’nin kendi hataları nedeniyle kendisi parçalanabilecek olması ama İran’ın düşman ülke statüsü üzerinden bu yola itilmesi.
Bu veriler üzerinden başlarsak:
Bir: Gördük ki Türkiye ordusu savaşmayı unutmuş. Bunu, ilkin 1984’te PKK’ye karşı gördük ve generaller bunu kendileri itiraf ettiler. Dolayısıyla PKK, Türkiye’ye savaşmayı yeniden öğretti.
İki: Türkiye, bitirdiği Cumhuriyet döneminde gerçek savaş görmedi. Gerçek kıtlık görmedi. Makro-gerçek salgın görmedi. Yani, cehennemin belası olan mahşerin 3 atlısını yoksaydı. Oysa 1877-1922 Osmanlı halkları, bunu feci biçimde doğrudan yaşadı: 45 yıl sürekli savaş vardı, 1913 İstanbul Kolera Salgını oldu, yamyamlık gözlendi, vd.
Üç: PKK üzerinden, Türkiye’nin parçalanma x emperyalistleşme süreci, neden-sonuç ilintisi döngüselliğinin bir mantık modeli olmakta. Türkiye, 34 yılda kendini parçalayamayarak, ilginç bir negatif başarı gösterdi. Bunun için epeyi uğraştı ama. Üstelik, 1. Cumhuriyet’i gönüllü bitirdi.
Dört: Böylelikle de, en azından başlangıç momentinde 2. Cumhuriyet’in çakma sosyal demokrat bir emperyalistlik sürecinde olacağı kesinleşti.
Beş: 34 yılda ekonomi, 0 dengeden, 1,5 trilyon dolarlık toplam borç, 2-5 trilyon dolarlık KİT sıfırlanmışlığı, 2-5 trilyon dolarlık lüks tüketim israfı demek oldu ve sonunda da deniz bitti, 2015 gibi.
Beş Bir: Bu durum, Türkiye’yi hem kara-kara para, hem beyaz-kara para kullanımına tedariğine itti. Emperyalistliğimiz de tuhaf oldu, mafya devletliğimiz de. Savaştığı gerillalarla ortak uyuşturucu kaçakçılığı yapan devlet gibi, ironik bir öykümüz oldu.
Beş İki: Tüsiad-Tümsiad çizgisindeki büyük işadamları, artıdeğerli bir patent yaratmak yerine, montaj sanayisini yeğlediler.
Beş Üç: Bunlar da, sonuçta ülkeyi silah ticaretine yönlendirdi. 20-25 yıl sonra Türkiye, savaştan para kazanan ülke olacak.
Altı: Türkiye’nin neo-Avrasya’cılığı, 180 yılda başarıya varamayan Tanzimat sürecine karşın, ülkeyi doğuya taşıyamadı değil de, beklenenden az taşıdı ve bu, türkler üzerinden değil de,  taşıma sulu değirmen döndürme ile, 3 milyon Suriyeli, 1 milyon Orta Asyalı göçmenle oldu.
Altı Bir: Erbakan’dan Erdoğan’a, dinci liderlerin eşlerinin illa ki Paris markalı başörtüsü takma gibi tuhaf huyları nedeniyle, bu doğululaşma süreci, imam yellenirse cemaat ishal olur, türünden ketlemelerle yürümedi.
Yedi: 900 yıllık tarih panoraması momentiyle bakınca Türkler, Malazgirt’ten Ankara’ya ancak yeni varmış oldu. Yani, 1. Cumhuriyet’i yıkanlar, onun 2. Cumhuriyet içinki ardıl-artık kurumlarını pekiştirmiş oldular, çünkü sağlı sollu herkes, Türkler’in devlet kurabilirliğiyle övünür ama 150-160 devlet yıkmışlığını görmezden gelir.
Yedi Bir: Bu da, bir türlü becerilemeyen, Muppet Show’a döndürülen, neo-Osmanlıcılık ile oldu. Yani: Osmanlıcılık tut(turula)madı, tersine (toplu bilisizlikte) Cumhuriyetçilik güçlen(diril)di.
Sekiz: Ekim 2017 momentlerine bakarsak:
Türkiye’nin 5 ülkede askeri üssü var. Afrika’da askeri üs kuran 5. ülke durumunda.
Bu, fazladan 10-100 bin ölü demek: Kore şehidi türü ölü demek.
Kaçak petrolden artı-değer geldiği için, bu ekonomik zarar demek değil. Bildiğimiz, fakirin daha fakir, zenginin daha zengin olması, süreci demek.
Türkiye şu an % 9 gibi reel dolar faizi ödüyor ve dünya dolar enflasyonu / faizi % 2-3 civarında (Türkiye nominal olarak % 12 ödüyor yani). 11 yılda % 100 faiz veya borcun kendisini değil, faizini ödemişlik demek bu. 1,5 trilyon doların tamamının faiz borcu olması demek bu. Osmanlı’nın borçlarının üçte birini TC’nin ödemesi demek gibi bir şey bu, yani alacaklılar, alacaklarını aldılar, içecekleri kanlarını içtiler çoktan ve gerisini bırakıp kaçabilirler kaos ortamında.
Bu çöküş dönemi ara dönemde; Osmanlı’nın son dönemindeki gibi, deli artışı, sarhoş / kriminal polis artışı, kocalarını öldüren kadınlar ve karılarını öldüren kocalar gibi, gündelik yaşamın kültürolojisi açısından bakınca, tam bir toplu delilik nöbeti demek olan olaylar / olgular çığı demek oldu.
Vurgu: Tüm bu felaketlere karşın insanlar; evleniyorlar, çocuk yapıyorlar, tüketiyorlar, şu bu, yani hiçbirşey yokmuşçasına davranıyorlar. Yani, toplumsallığın köleliği çok bariz olarak kanıtlanıyor.
En alttakilere yakın olanların yaşamında ise; hiçbirşey değişmedi, değişmiyor, değişmeyecek. Olanlar; en çok orta ve bazı üst sınıflardakilere oluyor: Son 5 yılda, 100 bin en eğitimli ve en paralı insan yurtdışında göçmen oldu örneğin.
Tarih (eğer gelirse) tabii); bunların ardından restorasyon ve reformasyon döneminin geleceğini söylüyor. Bu da, sosyal demokratlarını üzerine yıkılacak ve hatta çoktan yıkıldı bile.
Özet ve çıkış:
1983-2013 arasında fazlada doğan 20 milyon genç, hiç yaşamamış gibi yaşadı, hiç yaşamamış gibi de ölecek. Buna, ister yitik kuşak densin, ister çukur kuşak. Hiçbir zihinsel ve kültürel nitelikleri olmadı.
Entellektüeller eksilendi.
Tarih, olabileceği gibi oldu. Gelecek de, olabileceği gibi olacak.
Felaket olsa da, sürpriz yoktu yani.
Elde var emperyalizm, elde yok 20 milyon eksi zekalı ve eksi bilgili ezeli-ebedi ergen.

(11 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: