Bu,
Duval’ın konuyla ilgili kitabının adı.
Bukowski’nin
onlarla bu kadar içiçe olduğunu bilmiyordum. Onların kendinden önceki ününü
kıskanmasına bir şey demem ama onların onu ünlü yapmasına, derim. Bu, onun
onları övmesi demek değil ama bunun için onlara karşı bir komplekse girmesinin
de anlamı yok.
Şerh ve
açılım: Yazma ve yayınlanma konusundaki yolculuğum, bana da bu konuda birçok izleği
tanıma olanağı verdi:
Bir:
Yaşam yollarımın hiç kesişmediği insanlar, bana yayınlanma olanağı verdiler.
Yaşam yollarımın kesiştiği insanlar, yayınlanma konusunda bana engel oldular.
İkisi birarada, önce sakil, sonra komik durdu.
İki:
Kimsenin yazmadığı alanlarda ve konularda yazınca, yayıncıların içeriği değil,
metinlerdeki fonsal duygu yoğunluğunu (çığlığı, ulumayı) algılayıp, beni
yayınlamayı öyle seçtiklerini gördüm. Zaten, bana Bukowski gibi yazdığımı
söyleyen çok oldu ama ben hemen hiç kurmaca yazmadım ve öyle olmakla nitelenen
metinlerim de kurmaca-dışı alandaydı.
Üç:
Kundera’nın ‘okurun belli bir yazarı sevmesi’nin birinci nedeninin, ‘onu yanlış
anlaması’ olduğu saptaması, ironik olarak hep geçerli. Beni de yayınladılar,
çünkü yanlış anladılar, yayıncı beni önce okur olarak (yanlış anlayıp) sevdi
yani. Eh, bu da yayınsal bir yol (oldu) sonuçta.
Duval’de,
Bukowski’de ve tüm Beat yazarlarında eksik olan şey, biyografi bilinci ve
tarih-siyaset bilinci: ABD’li olmalarını çözümleyememişler ve anlayamamışlar
hiç (Duval, fransız kökenli ve dışarıdan bakmasına karşın, bunu görememiş):
Onların apolitikliği bir politiklik gibi, çünkü 1968’den değil, 1945’lerden söz
ediyoruz henüz. Bukowski, 1930-1935 gibiki ABD eğitim sisteminin çökmüşlüğünü
ve çürümüşlüğünü anlatırken, bunun hem kriminal, hem polis devletinin
koşullarında olduğunu hiç yazmaz. Tamam, Bukowski apolitik olabilir ama Sait
Faik’in dediğince, bir ülkede sömürü olduğunu söylemek için, solcu olmak
gerekmez. Bukowski’nin kendisi sömürülen (vasıfsız işleri neredeyse bedavaya
yapan) bir emekçi olmuş zaten.
Bukowski
bu açıdan, anti-Beat, çünkü onlar bu çalışma dönemini pas geçmişler. İşin
güzeli, bir türlü sağ kalmışlar da.
Beat’in
eksiği ise şu:
Kendilerinden
önceki Jack London ‘Demiryolu Serserileri’ ve kendilerinden sonraki ‘Hobo’
izleğininin içinde yer aldıklarını görememişler. Yolda olmayı kendileri icat
etmediler ve / ama öyle imiş gibi davrandılar.
İşte,
onların en büyük hatasına ve günahına geliyoruz burada:
Bunu (kendilerinin
olmayan bir metayı) pazarladılar ve sattılar, çünkü toplum, böyle bir
metin-meta arzuluyordu o zamanlarda. Sattılar da, ünlü de oldular, yazıdan para
da kazandılar. Kendi icatları imiş gibi davrandılar ama. Bu mesleki
ahlaksızlık. Kendilerine böyle yapılınca, köpürdüler ama.
Bir
teknik hata daha:
Yolda
olmak, onlara zen budizmi üzerinden geldi, tam-taoculuk üzerinden değil. Zen
budizmi, taoculuğun feci sulandırılmış bir versiyonu yalnızca. Batı’da çok
kabul görmesinin nedeni de bu. Batı, bir
şeyin aynı anda kendi karşıtı da olmasını kavrayamaz, hiç kavrayamadı da
zaten. Adorno’nun negatif diyalektiğini de kavrayamadı, daha ironiği, Adorno
neyi icat ettiğini, kendi kavrayamadı, yoksa onu inkar-ret ederdi.
Bu durumda
herşey, şanslı bir edebiyat pazarlamacılığı durumuna indirgeniyor: Boş pazarsal
alandaki yeni ve farklı bir mal, rasgele atış ve on ikiden isabet.
Buradan
1968 kuşağına geliyoruz ve geçiyoruz:
1968’in
uyuşturucu kültü, hippi dışında da vardı, birden çok çeşitti ve Beat bunlardan
yalnızca biri oldu.
40
yıldır izlediğim üzere, İstanbul Bağdad Caddesi kültünden başlayıp, İstanbul
Gaziosmanpaşa kültüne varan biçimde, kurucular genelde tek bir kuruya
takılırlar. Çoklu takılanlar, elit veya lüksçüdür. Eskiden, doğalcı ve
sentetikçi ayrımı da vardı. Sentetik ise, adı üzerinde: Sentezle sentezle
uydur.
Bukowski,
bu kuru kültü içinde, tek yaşçı kültçü oldu, yani tek alkolik. Tamam, kurucular
alkol de aldılar ama ayrı alkolizm kültü, bugün bile hala Bukowski tarafından
temsil edilir. Onun hayranı olduğu Fante bile, bu çizginin dışında yer alır.
Yani
bizce, bu ikisinin biraraya gelmesi ilginç olmuş ve birbirine uymamış da.
Birinci
moment. Nokta. Es.
(24 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder