Sandman
5’i okudum.
Bitirince
şunu düşündüm-hissettim:
Sanatçılar
büyücüdür. Ama büyüsünün ne yapacağını bilmeyen birer büyücü.
Sandman’i
Gaiman yazdı. 4-5 ayrı kişi daha, bilmem kaç yıl sonrr, onu karakalem çizdi,
çini mürekkebi çizdi, boyadı, konuşma-balonladı, şu bu. Ortaya sonul eser
kondu.
Hiçbiri,
Ülkü’yü tanımadı. Hiçbiri, Ülkü’nün onu okuyunca, ne yaşayacağını / yaşadığını
bilemedi.
Bu bir
büyü idi. Tuhaf yollardan geçmiş bir büyü.
Sanatçının
ve büyücünün sonucunu kestiremediği bir eylem-büyü.
2
derişik alıntı kaldı geriye 5. ciltten:
Bir:
Ev, duygudurumdur.
İki:
Zaman
varken, vedalaşacaksın.
(Bunu
Nalan ile yapmadım, yapamadım, yapmak istemedim, yapsaydım da, anlayamacaktı ve
işe yaramayacaktı zaten, 4 yıl geçti vedasızlıkla.)
Duygudurumumu
ev yapabilir miyim?
That’s
the question.
Günde
10-100 duygudurum değiştirebilen biriyim: 1-2 olsa ne olacak ki? ‘Ev’ anlamında
ev, günde 2 kere taşınmaz ki…
Bunu
düşünmem-hissetmem gerekli yeniden.
Bu
duygudurumlarda nasıl ev yapabilirim?
Mümkün
mü?
Hangisi?
Nasıl?
Vedayı
siktir et: Dünya’ya gelmeyen biri, Dünya’ya veda etmez ki.
Gaiman,
rüya şiiiri yazmış, kendi rüya şiirini. (Çok fazla popüler kültür iterasyonu koymuş
içine, çoğu da kolay deşifre oluyor: Bir de, çook Mc Carthy’ci kalıyor Gaiman (Mc
Coy gibi, İnce Adam Hammett gibi) ve bu, ayrı bir inceleme konusu daha
olmakta.)
Benim
kendi rüya şiirim ise, 500 küsur rüyamın yazımı oldu.
Gaiman
ile üslubumuz farklı.
Bu da
ayrı bir inceleme konusu: Kendim için de, başkaları için de.
(22 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder