Cuma, Ekim 13, 2017

Tek başına kalamamak nasıl yalnızlaştırır?

Bu yeni kuşak köşe yazarları, bir şeyi açımlayacağız derken, iyice karıştırıp bırakıyorlar, bu metin de öyle olmuş. Başlıkla ilgisi yok sonucun.
Önkoyut savlar:
Bir: Yalnızlık yalnız kala kala öğrenilir.
İki: Yalnızlık öğrenilmeden, ikili ve kümeli ilişkiler de öğrenilemez ve uygulanamaz.
1975 sonrası doğumlu kuşaklar ise, hiçbirşey öğrenmeden 40 küsur yıl yaşadı veya yaşamış gibi yaptı.
Gelelim köşe yazarının metnine:
“Bir “takılma kültürü”dür alıp başını gidiyor. Takılma kültürünün yarattığı yozlaşma, derinlikli ilişki kültürünü yok ediyor ne yazık ki.”
Bu yüzeysellik, 40 yıl önceki İstanbul’da Bağdat Caddesi gençliğinde, Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi gençliğinde vardı zaten. Bildiğimiz küçük burjuva dünyeviliği bu.
Bu, tüm gençliğe yayıldı ne yazık ki: Taşralılara ve varoşlulara bile.
Çünkü, bu gençler kolay bir çocukluk geçirdiler, onlara kırmızı halılı bir Dünya’da, ellerini uzattıkları herşeyi bedavaya alabilecekleri yanılsaması oluşturuldu. Ki bu yukarıda adı geçen 40 yıl önceki gençlik için de aynen böyleydi.
Yani:
Yalnızlık da, emek yoğun bir teknoloji ister, derinlikli bir ilişki de. Kendindeki insanı yaşarken insan malzemesine emek vermeyi öğrenirisin. Sonra da başkasına emek vermeyi öğrenirsin.
Yeni kuşaklarsa, ilişkileri cep telefonlarının teknolojisinin hemencecik kuruverdiğini sanıyor, çünkü sistem onlara öyle bir bilgi pompalıyor.
Bu, yabancılaşma değil, inkar kültü.
Köşe yazarı klasik eski örneği vermiş:
“Bir kış sabahı çok sayıda kirpi, donmamak için birbirlerine yaklaşırlar. Az sonra, oklarının farkına varıp ayrılırlar. Çünkü oklar birbirlerine batıp onları rahatsız eder.
Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaşırlar ve oklar rahatsız edince yine uzaklaşırlar. Daha sonra hem soğuktan donmayacakları hem de okların batmayacağı bir mesafe bulup orada dururlar.”
Bunu Schopenhauer gibi bir felsefecinin genelleştirdiğini öğrenmek beni üzdü, çok salakça bir genelleme çünkü bu.
Burada sözkonusu olan şey dikenler değil, bireysel-farklı dilerdir. İnsanlar anlaşılmayı isterler ama anlamaya çabalamazlar.
Devamında da herkes sevilmeyi ister ama sevgi için emek harcamaya kimse kalkmaz, özellikle de ezel-ebedi ergenler.
Bazı konularda teknoloji emeğin yerini almadı.
Konu bu kadar basit ve düz yani.
El emeği, göz nuru gerek iletişim / diyalog ve ilişki için.
Sevgi de var olup ihreaç ve ithal edilen bir şey değil, hiç yokken iki kişi arasında iki kişi tarafından iki kişiye özel üretilen bir şeydir.
Yani, başlığın doğrusu:
Yalnız kalamamak, insanı nasıl hayvanlaştırır veya altinsanlaştırır?

(14 Ekim 2017)

Hiç yorum yok: