Bu yeni
kuşak köşe yazarları, bir şeyi açımlayacağız derken, iyice karıştırıp
bırakıyorlar, bu metin de öyle olmuş. Başlıkla ilgisi yok sonucun.
Önkoyut
savlar:
Bir:
Yalnızlık yalnız kala kala öğrenilir.
İki:
Yalnızlık öğrenilmeden, ikili ve kümeli ilişkiler de öğrenilemez ve
uygulanamaz.
1975
sonrası doğumlu kuşaklar ise, hiçbirşey öğrenmeden 40 küsur yıl yaşadı veya
yaşamış gibi yaptı.
Gelelim
köşe yazarının metnine:
“Bir
“takılma kültürü”dür alıp başını gidiyor. Takılma kültürünün yarattığı
yozlaşma, derinlikli ilişki kültürünü yok ediyor ne yazık ki.”
Bu
yüzeysellik, 40 yıl önceki İstanbul’da Bağdat Caddesi gençliğinde, Ankara’da
Tunalı Hilmi Caddesi gençliğinde vardı zaten. Bildiğimiz küçük burjuva
dünyeviliği bu.
Bu, tüm
gençliğe yayıldı ne yazık ki: Taşralılara ve varoşlulara bile.
Çünkü,
bu gençler kolay bir çocukluk geçirdiler, onlara kırmızı halılı bir Dünya’da,
ellerini uzattıkları herşeyi bedavaya alabilecekleri yanılsaması oluşturuldu.
Ki bu yukarıda adı geçen 40 yıl önceki gençlik için de aynen böyleydi.
Yani:
Yalnızlık
da, emek yoğun bir teknoloji ister,
derinlikli bir ilişki de. Kendindeki insanı yaşarken insan malzemesine emek
vermeyi öğrenirisin. Sonra da başkasına emek vermeyi öğrenirsin.
Yeni
kuşaklarsa, ilişkileri cep telefonlarının teknolojisinin hemencecik
kuruverdiğini sanıyor, çünkü sistem onlara öyle bir bilgi pompalıyor.
Bu,
yabancılaşma değil, inkar kültü.
Köşe
yazarı klasik eski örneği vermiş:
“Bir kış
sabahı çok sayıda kirpi, donmamak için birbirlerine yaklaşırlar. Az sonra,
oklarının farkına varıp ayrılırlar. Çünkü oklar birbirlerine batıp onları
rahatsız eder.
Üşüyünce,
birbirlerine tekrar yaklaşırlar ve oklar rahatsız edince yine uzaklaşırlar.
Daha sonra hem soğuktan donmayacakları hem de okların batmayacağı bir mesafe
bulup orada dururlar.”
Bunu
Schopenhauer gibi bir felsefecinin genelleştirdiğini öğrenmek beni üzdü, çok
salakça bir genelleme çünkü bu.
Burada
sözkonusu olan şey dikenler değil, bireysel-farklı dilerdir. İnsanlar
anlaşılmayı isterler ama anlamaya çabalamazlar.
Devamında
da herkes sevilmeyi ister ama sevgi için emek harcamaya kimse kalkmaz,
özellikle de ezel-ebedi ergenler.
Bazı
konularda teknoloji emeğin yerini almadı.
Konu bu
kadar basit ve düz yani.
El
emeği, göz nuru gerek iletişim / diyalog ve ilişki için.
Sevgi de
var olup ihreaç ve ithal edilen bir şey değil, hiç yokken iki kişi arasında iki
kişi tarafından iki kişiye özel üretilen bir şeydir.
Yani,
başlığın doğrusu:
Yalnız
kalamamak, insanı nasıl hayvanlaştırır veya altinsanlaştırır?
(14 Ekim 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder