Özgün
Antifa, 1920’lerde İtalya’daki antifaşist grupların birleşimi imiş. Alman
Nazizm, Stalin’in halt yemesi ve adlandırması ile Alman Faşizmi, aslında nasyonel
sosyalistler olmakta.
Özgün
faşizmin askeri, iktisadi, siyasi, iktisadi yanları var:
Askeri yan, bildiğimiz emperyalizm,
bildiğimiz yayılmacılık, bildiğimiz yeni-sömürgecilik. Çünkü İtalya ve Almanya,
geç birleştiler ve sömürgeci oldular.
İtalya,
Venedik üzerinden Akdeniz ticareti hegemonyasını yeğledi için böyle oldu.
Cenova ise, hegemonyayı kaptırınca, Atlas Okyanusu’na ve dolayısıyla
Amerikalar’a yöneldi ama İspanya hegemonyası ile: Kristof Kolomb bir İtalyan
idi.
İtalya’nın
geç emperyalizmi, Libya ile Osmanlı’yı vurdu. Bir de Etiyopya, önemsiz
bulunduğundan ona bırakıldı.
Almanya
ise, daha 19. Yüzyıl’da bile, Pasifik’e kadar gitti. Bugünkü argo tabir
Kanakça, Pasifik yerlilerinin Almanca’sı imiş aslında.
İktisadi yan, Krupp faşizmi olmakta, İtalyan
korporatizmi değil. Şimdiler de, asgari ücretin üçte birine çalıştırılan
göçmenler, mezarda emeklilik ve silinen diğer emekçi hakları olmakta.
Siyasi
ise, Hitler’in ve Mussolini’nin partileri. Hitler’i 1936’da iktidara
birleşemeyen sosyalistler ve komünistler taşıdı: Devrim için birbirlerini
yerlerken, Hitler onları yedi ve epeyi komünist ve sosyalist toplama
kamplarında öldü.
2. Dünya
Savaşı sonrasında ise; 3. Dünya tipi faşizmler, Amerikalar faşizmleri, alaturka
faşizm, vd geldi.
Amerikalar
faşizmleri, ABD’nin beslediği ve Almanya’dan kaçan eski Naziler eliyle, askeri
diktatörlük üzerinden işledi.
Alaturka
faşizm, 3 darbe ile işledi. Sonunda da, 3 liberalizme dönüştü.
2017
anti-faşizmi; ülkesel olsun, kürel olsun, pilini bitiren neo-global neo-liberal
1980 dalgasına her yönüyle karşı(t) olmak durumunda. En azından, pratik yönden.
Şerh:
1968’liler ve 1978’liler, tüm Dünya’da ve bizde de, dönek liboşlar oldular
çoğunluk. Onların çocukları ve torunları ise, tüketici manyağı olup çıktılar.
ABD
Antifa’sı, o türden insanlar tarafından kurulmuş ama artık pasta bittiği için,
pasta vermeyen sistemin içine eden bir skandalizm ve dekadantizm biçiminde
oluşmuş.
AB
Antifa’ları ise, göçmenlere karşı ırkçılık yapan, Neo-Naziler’e, ‘skinhead’lere
karşı eylem içinde. Ancak, bunu sosyalistler, yeşiller, vd yapmakta zaten.
Onları ayırıcı özelliği; şiddet, aşırı şiddet.
Sonuçta;
bilgisayar oyunlarıyla ve televizyon dizileri / filmleriyle onyıllardır tümden
şiddet öğrenmiş kuşaklardan söz ediyoruz burada. Ancak onlar, bu şiddeti oyun
sanıyorlar, içlerinden bazıları öldürdükleri canlanmayınca, durumu kavrayamıyor
örneğin.
Gelelim
bizim teorik bazımıza:
Askeri
açıdan:
Türkiye
emperyalist olmazsa, parçalanır, tezimizi 15 yıldır yazageliyoruz. Tersini veya
düzünü savunmuyoruz.
Bu da,
kendi her tür askeri malzememizi, kendimizin üretmesi demek ama 2017 itibarıyla
Türkiye, 1987 teknolojisinde falan.
2015
ertesinde ise, 3 ülkeye asker göndererek, bu konuda atakğa geçti AKP. Sonunu
hep birlikte göreceğiz. 2015-2017’yi, ders alınacak ve nötr sonuçta örnek
olarak sayıyoruz.
Ne
olursa olsun, Kürtler kopsa da, CHP başa geçse de, asıl faşizm gelse de,
emperyalizm çizgisinder geriye pek dönülmeyeceği kanısındayız, çünkü sonunda
ordu asıl ve bir dış savaş hedefi ve nedeni buldu. Malumunuz ülkeyi kurtarmayı
pek severler generallerimiz.
İktisadi
açıdan:
Ekonomik
küçülme ve 1,5 trilyon borcu azaltma
gerekli. Ayda bin lira olan harcamanın, üçte bire düşebilmesi demek bu
ve bu denenirse, sonucun ne olacağını şimdiden biliyoruz: Halk isyanı.
Siyasi
açıdan:
Türkiye’nin
TİP gibi bir gerçek sol partiye gereksinim var. TBMM’deki 4 parti de sağ ama.
Anti-nasyonalizm gerek ama 100 halklı Türkiye,
parçalanma sorunu yaşıyor. Anti-nasyonalizm olmadan ise, anti-faşizm pek mümkün
değil. Bu ilke de, rafa kaldırılabilecek veya üzerine tül örtülebilecek bir
ilke değil.
Göçmen düşmanlığı karşıtlığı, pratikte pek mümkün görünmüyor.
Türkiye’deki 3 milyon Suriyeli’nin kısa dönemli etkileri belli oldu: Türkiye
yeniden ümmi bir kültüre sahip oldu örneğin ve bu da AKP’nin işine geliyor,
çünkü eğitimsizlerden oy alıyor. Sosyal medyada çok ciddi bir Arap düşmanlığı
oluştu çoktan.
Şiddet soru kipi, hep soru kipi.
Sistemin şiddetle bile düzelmeyeceği (restorasyon / reformasyon) ortada. Kopma
noktası çoktan geçildi çünkü.
Barış içinde birarada yaşama soru kipi: Adorno’nun negatif
diyalektiği var ortada.
Kitleseverlik veya halk düşmanlığı, toptan çözümsüzlükte. Kitleseverlik, reel
sosyalizm battığı için açmazda. Halk düşmanlığı, reel olamadığı için açmazda.
Şerh:
Biz, şimdiki ve buradaki anti-faşizmin
fenomen izdüşümünün 0 öğeli boş küme olabileceği savındayız. Katastrof Teorisi,
birinci dereceden katastrof eğrisini, yani tek parametrelilik durumunun böyle
olabileceğini imliyor, çünkü sabit bir
sayının türevi 0, o sayı ne olursa olsun böyle.
Kalıyor
geriye; sürekli gözlem, yeni kuram-model, neo-entellektüel astandart nekrografisi ve İsa’nın yaptığı gibi,
kendini kitle için feda etmeyip, yaşayıp, gözleyip, tarihe ve geleceğe not
düşen biri olma durumu.
Bizce,
anti-faşizm bu şimdi ve burada, 2001’den beridir böyle ve şimdilik 2050’ye
kadar böyle sürecek gibi görünüyor.
Dünya’yı
yıkmaya gerek yok, hegemonlar ve kitle onu birlikte yok etti bile. Ölümden önce bir yaşam gerçekten yok
yani.
Su,
gıda, enerji, ekonomi, nüfus global krizleri, önümüzdeki 80 yıl için kapıda.
Kazara birkaçı birden vurursa, tüm Dünya çöker, aslına bakılırsa tarih çöktü
bile, çünkü 2000-2200 arası Dünya Sistemi tarafından genel bir çöküş dönemi
olarak tanımlandı çoktan.
Geriye
kalıyor sanat. Geriye kalıyor Bosch, Bruegel, Dürer. Özellikle de, Yaşlı
Bruegel’in kültürolojik kayıtları.
Bizce,
asıl kuramsal-uygulamasal anti-faşizm şu an için burada yoğunlaştı, tıpkı engizisyon
ve Orta Çağ antitezi olan rönesansların burada yoğunlaştığı gibi.
İsteyen
kabul, isteyen red eder.
Adımız
Hıdır, elimizden gelen budur.
(28 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder