Perşembe, Ağustos 10, 2017

Taht Oyunları, Tarih, Sezai Koyunbakan Aşırı-Yorumu, Estetiko-Politik

Öncelikle, kendisini tebrik ediyoruz. Bizimki gibi bir ülkeden bu kadar üst derecede soyut estetiko-politik yorum çıkabilmesi, gerçekten hoş-ötesi bir durum.
Sonralıkla, kendisine katılmadığımız çok saptaması var:
Taht Oyunları’na yönelik olarak, sembolik veya estetiko-politik yorumlama yapan çok kişi ve metin var. Ancak, 2 doğrusal programlama dış sınır çizen saptama olarak şunlar var ve kimse onların sınırlamasına uymuyor:
Bir: Yüzüklerin Efendisi’nde daha bariz olan politik İngiliz faşizmi.
İki: Kimsenin göremediği biçimde Taht Oyunları, tüm iktidarları değilledi çoktan. Tıpkı Savaş Oyunları’nda olduğu gibi, her çabada tüm taraflar yitiriyor ve asıl önemlisi tarih ve Dünya yitiriyor, hatta kalıcı olma tehlikesiyle birlikte, burada sözkonusu olan insan türünün bitmesi ve yani kıyamet ki bu genelde bilimkurgunun takıntı konusudur. Bu iktidarsal total değilleme, 7. sezon 2. sölümde Kel-Hadım tarafından kendisinin halk olduğu biçiminde dillendirildi ama bu da geçersiz: Negasyonu geçerli olacak kişi, sınıf atlamış bir hadım (örneğin Çin’i okyanuslar hakimi yapan hadım-Müslüman gibi) değil, proleter-entellektüel (ister kadın, ister erkek, ister hermafrodit) naturel biridir.
Geçelim alıntılara:
“Stark ailesine dair yapılan tahlil, Starklar ile beyaz renk arasında kurulan ilişkidir. Starklar Kuzey’de yaşadıklarından, hakim mevsim kıştır ve etraf genelde karlarla örtülüdür; bunun dışında bayraklarındaki kurt başının yerleştirildiği bayrağın zemini de beyazdır. Yorumcular, buradan hareketle beyazın masumiyeti ifade ettiği gibi, “yeniden doğum”u da düşündürdüğünü söylüyorlar.
Hayır. Beyaz, boş sayfa demektir, tarihin boş sayfası yani, tarihin sıfırlanması ile oluşan, oluşmuş, oluşuyor olan, oluşacak olan beyaz sayfalar. Sonra o beyaz sayfalar, iktidarlar ile karalanır ve doldurulur. Sonra bir daha. Bla bla bla.
Artı aslında, koşut-çoğul okuma olarak beyaz ve kar, çizgiroman Barbar Conan rengidir. O, tüm yaşamını barbar olarak geçirdikten sonra kral olur ve en sonunda da krallığını oğluna devredip, Batı’da kaybolur. Ki bu Batı, re-kolonilizasyon simgesi ve vaadı da olabilir pekala. Veya Westeros’un öncülü de.
Hakim mevsim kış ise, bir Ursula K. Le Guin ve Anna Cavan (Buz) tematiğidir, yine bilimkurgu alanında yer alırlar. Yıllar önce yazılmış bir duvar ve aşağı gelen kar teması onundur ve Dünya sanıldığının tersine, gerçekte kürel ısınma ile değil, yeni bir buzul çağı ile yok olabilir, önce de Batı-Kuzey (ABD, AB, Rusya) öyle olur. Yani, bu da pekala bilimkurgusal-gelecekbilimsel bir kehanet-sezgi-toplu bilisizlik örneği olabilir.
“Eğer Duvar’ı, Westeros’u mümkün kılan yapı olarak düşünürsek, Starklar gerçekten de Westeros için tarihi bir kesinti yaratmışlardır ve bugün izlediğimiz taht mücadelesine de izin veren coğrafya ve dinle özdeşleşen bütün dağılımlar duvardan sonra mümkün olmuştur.”
Hayır. Çünkü:
Bir: Yaşam ağacı, duvarın kuzeyindedir.
İki: Kuzeyde birden çok din uygulaması vardır. Orada sağ kalabilenler vardır, tıpkı İnnuitler ve buzul çağı olasılığı gibi.
Üç: Duvar(lar), Çin, İskoçya, vd’de olabildiği üzere, illa ki kutup için veya ona karşı yapılmazlar, genelde barbarlara (Türkler’e ve Piktler’e)  karşı yapılırlar.
Dört: Kimsenin yine ve hala söyleyemediği üzere: Barbarların tanımını da, yükselişlerini, de uygar denilenler yaratageldi hep.
“İlginç bir şekilde çocuklardan birisi Bran Stark’tır; kurucu atanın ismini taşımaktadır.”
O zaman bu, Çin’i Qin adlı birinin bitireceği anlamına gelir ve öyle olsa bile, boş gösterge olarak kalır. Yani, tesadüfün iğne deliği bir raslantı olur bu. Biz, genel olarak bu kadar açıkseçik birebir kestirmelerin geçersiz olduğu kanısındayız.
“Nihayetinde Bran Stark’ı Üç Gözlü Kuzgun’a dönüştüren süreçte Bran Stark’a eşlik edenler tuhaf görüntüleriyle Ormanın Çocukları’dır.”
Roman 5 ciltlik, dizi 10 ciltlik hacimde olunca ve geri kalanı sonradan yazılınca, böyle tutarsızlıklar da oluyor. 7. sezonda Jon, beyaz yürüyenlerin Ormanın Çocukları’ndan önce de var olduğunu buldu, duvar resmiyle. Ayrıca, beyaz yürüyenlerin ölüleri nasıl canlandırdığı konusu da hala boşta. Ve neden onlara boyun eğdikleri de, çünkü onları yenebilirler aslında. Beyaz yürüyenler, ateş ve ejderha camı kullanmadığını göre canlanmış ölüler, beyaz yürüyenlerce de yok edilemezler. Yani konu burada, Lost’un döngüsel saçmalamasına girdi kaldı.
“Ensesti 2 sülalede de görüyoruz.”
Ama kimse demiyor ki Mısır’da da vardı. Ensesti son suç kalesi olarak görenler, gerçekten zırvalıyorlar: Özgür iradenin seçimine hiç kimse karışamaz, tabularınızı da yiyim hepinizin bu arada. 1.000 yıl boyunca kardeş çocuğuyla evlenen Türkler, bu konuda aşağılık kompleksi taşıyorlar sanırım, en çok takıldıkları konu, genelde bu olmakta.
“Zaten bildiğimiz bir şeyi, dizi üzerinden teyit etmenin bir anlamı yoktur. Önemli olan şey, bir dizinin içine eğer bu sembolizmi yerleştirecekseniz, hangi unsurlarla bir arada yürüdüğüdür ve dizi tamamlandığında dizinin kendisini bir bütünlük olarak ortaya koyduğunda, enseste dair de bir anlam kayması yaratmasıdır. Eğer böyle yaklaşırsak İlk İnsanlar ile Ormanın Çocukları’nın ensest ile olan ilişkilerine dair bir şey söyleyemezsek de, siyasal formasyon olarak kıtanın daha eski yerlilerine göre daha merkezileşmiş bir siyasallık formasyonu olarak feodalliğin, Andallar ile birlikte ensesti yeniden çağırdığını söyleyebiliriz.”
Yazar, burada dizideki bu konunun anlamsızlığını görememiş. Yalnızca sansasyon için konulmuş oraya yani.
Ensest ile iktidar arasındaki gerçekteki doğrudan ilinti, mal-mülk birliğidir: Kardeş iç savaşına karşı alınmış bir önlemdir. Sürekli olarak, en büyük kız çocuk ve en büyük erkek çocuk evlenirse, iktidar kapalı devrede güvencede tutulur.
“Tarihsel bir sıralama yapılsaydı her topluluğun sürekli olarak kendisini düşündüğünü söyleyecek bir bakış açısı altında “kutsal unsurlar”dan “taht”a, taht’tan da “ulus”a geçen bir “kendini değişik semboller altında düşünme” pratiğini tüm tarihe yayardık.”
Bu geçersizlik / yanlışlık; nedense epeyi marksist tarihçide ve epeyi kültürel antropolog da mevcut.
İktidar odağı-merkezinde bir ardışıklık falan yok, tıpkı 2.500 yıldır demokrasinin falan olmadığı, olamadığı gibi. Tersi durumda insanlar; ne tek tanrı hükümranlığına, ne tek adam diktatörlüğüne uyum sağlayamıyorlar. Duruma, 5 bin yıllık geçmişbilim ve 5 bin yıllık gelecekbilim perspektifiyle bakarsak, bir panorama yakalayabiliriz. Tamam politik olarak insanlar evriliyorlar ama bu doğrusal olarak gerçekleşmiyor, geriye düşmeler oluyor ve bu geri-moment, bir önceki momentin aynı olamıyor, çünkü iktidarsal-kategorik bir özdeşsizlik var: Daha basitleştirirsek: 70 yıllık yaşamlarında insanlar, ne 70 yıllık tek bir adam iktidarına, ne de sonsuz zamanlı tek-tanrı hegemonyasına uyamıyorlar, çünkü ucundan kıyısından özerklik nedir, onu öğrendiler, demokrasi demiyoruz, bireysel özerklik diyoruz ki bunun illa ki anarşizm ve/ya bireysel anarşizm olması gerekmez.
İşte bu bireysel özerklik de, hem ilk uzay devleti Asgardia’yı değilledi, hem de yanılmış ve yanılmamış tüm devlet formlarını ama bu da bir anarşizm değil ya da diğer bir deyişle: Devletsizliğin tüm formları, anarşizmin söylem tekelinde değildir.
Ki bizim savımız, Taht Oyunları’nın da, bilmeden ve istemeden bunu eylediği yönünde.
Konu bitmez, çünkü dizi bitmedi. Nokta. Es.

(8 Ağustos 2017)

Hiç yorum yok: