Öncelikle,
kendisini tebrik ediyoruz. Bizimki gibi bir ülkeden bu kadar üst derecede soyut
estetiko-politik yorum çıkabilmesi,
gerçekten hoş-ötesi bir durum.
Sonralıkla,
kendisine katılmadığımız çok saptaması var:
Taht
Oyunları’na yönelik olarak, sembolik veya estetiko-politik yorumlama yapan çok
kişi ve metin var. Ancak, 2 doğrusal programlama dış sınır çizen saptama olarak
şunlar var ve kimse onların sınırlamasına uymuyor:
Bir:
Yüzüklerin Efendisi’nde daha bariz olan politik İngiliz faşizmi.
İki:
Kimsenin göremediği biçimde Taht Oyunları, tüm iktidarları değilledi çoktan.
Tıpkı Savaş Oyunları’nda olduğu gibi, her çabada tüm taraflar yitiriyor ve asıl
önemlisi tarih ve Dünya yitiriyor, hatta kalıcı olma tehlikesiyle birlikte,
burada sözkonusu olan insan türünün bitmesi ve yani kıyamet ki bu genelde bilimkurgunun takıntı konusudur. Bu iktidarsal total değilleme, 7. sezon 2.
sölümde Kel-Hadım tarafından kendisinin halk olduğu biçiminde dillendirildi ama
bu da geçersiz: Negasyonu geçerli olacak kişi, sınıf atlamış bir hadım (örneğin Çin’i okyanuslar hakimi yapan
hadım-Müslüman gibi) değil, proleter-entellektüel
(ister kadın, ister erkek, ister hermafrodit) naturel biridir.
Geçelim
alıntılara:
“Stark
ailesine dair yapılan tahlil, Starklar ile beyaz renk arasında kurulan
ilişkidir. Starklar Kuzey’de yaşadıklarından, hakim mevsim kıştır ve etraf
genelde karlarla örtülüdür; bunun dışında bayraklarındaki kurt başının
yerleştirildiği bayrağın zemini de beyazdır. Yorumcular, buradan hareketle
beyazın masumiyeti ifade ettiği gibi, “yeniden doğum”u da düşündürdüğünü
söylüyorlar.
Hayır.
Beyaz, boş sayfa demektir, tarihin boş sayfası yani, tarihin
sıfırlanması ile oluşan, oluşmuş, oluşuyor olan, oluşacak olan beyaz sayfalar.
Sonra o beyaz sayfalar, iktidarlar ile karalanır ve doldurulur. Sonra bir daha.
Bla bla bla.
Artı aslında,
koşut-çoğul okuma olarak beyaz ve
kar, çizgiroman Barbar Conan rengidir. O, tüm yaşamını barbar olarak
geçirdikten sonra kral olur ve en sonunda da krallığını oğluna devredip, Batı’da kaybolur. Ki bu Batı, re-kolonilizasyon
simgesi ve vaadı da olabilir pekala. Veya Westeros’un öncülü de.
Hakim
mevsim kış ise, bir Ursula K. Le Guin ve Anna Cavan (Buz) tematiğidir, yine
bilimkurgu alanında yer alırlar. Yıllar önce yazılmış bir duvar ve aşağı gelen
kar teması onundur ve Dünya sanıldığının tersine, gerçekte kürel ısınma ile
değil, yeni bir buzul çağı ile yok olabilir, önce de Batı-Kuzey (ABD, AB, Rusya) öyle olur. Yani, bu da pekala
bilimkurgusal-gelecekbilimsel bir kehanet-sezgi-toplu
bilisizlik örneği olabilir.
“Eğer
Duvar’ı, Westeros’u mümkün kılan yapı olarak düşünürsek, Starklar gerçekten de
Westeros için tarihi bir kesinti yaratmışlardır ve bugün izlediğimiz taht
mücadelesine de izin veren coğrafya ve dinle özdeşleşen bütün dağılımlar
duvardan sonra mümkün olmuştur.”
Hayır.
Çünkü:
Bir:
Yaşam ağacı, duvarın kuzeyindedir.
İki:
Kuzeyde birden çok din uygulaması vardır. Orada sağ kalabilenler vardır, tıpkı
İnnuitler ve buzul çağı olasılığı gibi.
Üç:
Duvar(lar), Çin, İskoçya, vd’de olabildiği üzere, illa ki kutup için veya ona
karşı yapılmazlar, genelde barbarlara
(Türkler’e ve Piktler’e) karşı
yapılırlar.
Dört:
Kimsenin yine ve hala söyleyemediği üzere: Barbarların tanımını da,
yükselişlerini, de uygar denilenler yaratageldi hep.
“İlginç
bir şekilde çocuklardan birisi Bran Stark’tır; kurucu atanın ismini
taşımaktadır.”
O zaman
bu, Çin’i Qin adlı birinin
bitireceği anlamına gelir ve öyle olsa bile, boş gösterge olarak kalır. Yani, tesadüfün iğne deliği bir raslantı
olur bu. Biz, genel olarak bu kadar açıkseçik birebir kestirmelerin geçersiz
olduğu kanısındayız.
“Nihayetinde
Bran Stark’ı Üç Gözlü Kuzgun’a dönüştüren süreçte Bran Stark’a eşlik edenler
tuhaf görüntüleriyle Ormanın Çocukları’dır.”
Roman 5
ciltlik, dizi 10 ciltlik hacimde olunca ve geri kalanı sonradan yazılınca,
böyle tutarsızlıklar da oluyor. 7. sezonda Jon, beyaz yürüyenlerin Ormanın
Çocukları’ndan önce de var olduğunu buldu, duvar resmiyle. Ayrıca, beyaz
yürüyenlerin ölüleri nasıl canlandırdığı konusu da hala boşta. Ve neden onlara
boyun eğdikleri de, çünkü onları yenebilirler aslında. Beyaz yürüyenler, ateş
ve ejderha camı kullanmadığını göre canlanmış ölüler, beyaz yürüyenlerce de yok
edilemezler. Yani konu burada, Lost’un döngüsel saçmalamasına girdi kaldı.
“Ensesti
2 sülalede de görüyoruz.”
Ama
kimse demiyor ki Mısır’da da vardı. Ensesti son suç kalesi olarak görenler, gerçekten zırvalıyorlar: Özgür
iradenin seçimine hiç kimse karışamaz, tabularınızı da yiyim hepinizin bu
arada. 1.000 yıl boyunca kardeş çocuğuyla evlenen Türkler, bu konuda aşağılık
kompleksi taşıyorlar sanırım, en çok takıldıkları konu, genelde bu olmakta.
“Zaten
bildiğimiz bir şeyi, dizi üzerinden teyit etmenin bir anlamı yoktur. Önemli
olan şey, bir dizinin içine eğer bu sembolizmi yerleştirecekseniz, hangi
unsurlarla bir arada yürüdüğüdür ve dizi tamamlandığında dizinin kendisini bir
bütünlük olarak ortaya koyduğunda, enseste dair de bir anlam kayması
yaratmasıdır. Eğer böyle yaklaşırsak İlk İnsanlar ile Ormanın Çocukları’nın
ensest ile olan ilişkilerine dair bir şey söyleyemezsek de, siyasal formasyon
olarak kıtanın daha eski yerlilerine göre daha merkezileşmiş bir siyasallık
formasyonu olarak feodalliğin, Andallar ile birlikte ensesti yeniden
çağırdığını söyleyebiliriz.”
Yazar,
burada dizideki bu konunun anlamsızlığını görememiş. Yalnızca sansasyon için konulmuş oraya yani.
Ensest
ile iktidar arasındaki gerçekteki doğrudan ilinti, mal-mülk birliğidir: Kardeş
iç savaşına karşı alınmış bir önlemdir. Sürekli olarak, en büyük kız çocuk ve
en büyük erkek çocuk evlenirse, iktidar kapalı devrede güvencede tutulur.
“Tarihsel
bir sıralama yapılsaydı her topluluğun sürekli olarak kendisini düşündüğünü
söyleyecek bir bakış açısı altında “kutsal unsurlar”dan “taht”a, taht’tan da
“ulus”a geçen bir “kendini değişik semboller altında düşünme” pratiğini tüm
tarihe yayardık.”
Bu
geçersizlik / yanlışlık; nedense epeyi marksist tarihçide ve epeyi kültürel
antropolog da mevcut.
İktidar
odağı-merkezinde bir ardışıklık falan yok, tıpkı 2.500 yıldır demokrasinin
falan olmadığı, olamadığı gibi. Tersi durumda insanlar; ne tek tanrı
hükümranlığına, ne tek adam diktatörlüğüne uyum sağlayamıyorlar. Duruma, 5 bin
yıllık geçmişbilim ve 5 bin yıllık gelecekbilim perspektifiyle bakarsak, bir
panorama yakalayabiliriz. Tamam politik olarak insanlar evriliyorlar ama bu
doğrusal olarak gerçekleşmiyor, geriye düşmeler oluyor ve bu geri-moment, bir
önceki momentin aynı olamıyor, çünkü iktidarsal-kategorik bir özdeşsizlik var:
Daha basitleştirirsek: 70 yıllık yaşamlarında insanlar, ne 70 yıllık tek bir
adam iktidarına, ne de sonsuz zamanlı tek-tanrı hegemonyasına uyamıyorlar,
çünkü ucundan kıyısından özerklik
nedir, onu öğrendiler, demokrasi demiyoruz, bireysel özerklik diyoruz ki bunun illa ki anarşizm ve/ya bireysel
anarşizm olması gerekmez.
İşte bu
bireysel özerklik de, hem ilk uzay devleti Asgardia’yı değilledi, hem de yanılmış ve yanılmamış tüm devlet formlarını
ama bu da bir anarşizm değil ya da diğer bir deyişle: Devletsizliğin tüm formları, anarşizmin söylem tekelinde değildir.
Ki bizim
savımız, Taht Oyunları’nın da, bilmeden ve istemeden bunu eylediği yönünde.
Konu
bitmez, çünkü dizi bitmedi. Nokta. Es.
(8 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder