Kendisi
bu kez şöyle demiş:
“Fikret
Başkaya, siyasal ‘Siyasal İslam’ın bir dalga kıran işlevi görmek üzere
peydahlandığını ve sahaya sürüldüğünü söylerken şöyle devam ediyor: “İslam
dünyasında da ilerici, seküler /sol / ulusçu, anti-siyonist hareketlerin önü
kesilmek isteniyordu. Dinci gericilik, yükselen o dalgayı kırma işlevine
koşuldu ama artık bundan sonra bir işe yaraması pek mümkün değil.””
Aşağı
yukarı aynı düşündeyim ama aşağı yukarı, tam değil yani.
1960
darbesi, nedense Türkiye’de sola kapı
açmış sayılır solcular ve sağcılar tarafından. 1960 darbesiyle, 1960 3.
Dünya sanayileşmesi, kentleşmesi, sömürgecilin bitmesi, (örneğin, 2. Dünya
Savaşı ertesinde yeni kuşakların üzerindeki muhafazakar-ailesel denetimin
sıfırlanması gibi) 1968 ‘proto-‘su olan
global süreçler’in Türkiye’deki olayları yarattığı unutulur hep. Ayrıca,
TİP’i ilk sol akım saymak da gereksiz, orada kapı gibi birkaç aşamalı TKP
geleneği vardı (o zamanlar için) 40 yıllık. Dolayısıyla, 1960 darbesi de,
gerici bir askeri darbe idi hepi topu, atmadığı taşla bir kuş vurmuş olabilir.
Asıl
İslamcılık olgusunu ise, 1980 güvenceledi ama yine gözden kaçan biçimde, Evren-öncesi-sırası-sonrası-sayesi Özal
ile, neo-liberalizme eklemlenen Özal ile, liberalizme eklemlenmeyen Demirel’e
ve Erbakan’a antitez kılınan Özal ile. Evren, MDP için seçimden önceki son gece
bir açıklama yaparak kendi aleyhine tüy dikti ama artık bunu bilerek yaptığı
kanısındayım, çünkü Sunalp ‘yaktın beni Evren’ demişti.
Yani
Başkaya, Erdoğan’ın da üstlendiği (sıfırıncı liberal) Menderes ve Özal
ardıllığının, Türkiye’ye bir türlü kaşkallanamayan liberalizmin köküne kadar
sokulması olduğunu, asıl derdin bu olduğunu, global projenin liberalliği
dinci-muhafazakarlara yıktığını görememiş ve söyleyememiş. Ve artı, o
liberalizmin yeni momenti olan biçimde, Dünya’da da artık hem dinci, hem uç
milliyetçi akımların bol olduğunu da,
engizisyon-faşizm eşlenikliğinin Yeni Orta Çağ’da globalleştiğini de.
‘Seküler’,
‘ulusçu’, ‘sol’ terimleri, peşpeşe getirilince, çok sakat olmuş. Ancak:
Bir: Ordunun
bile asla ve kata tam laik falan olmadığı. Laikliğin kentli kesimce oldukça
yanlış anlaşıldığı, Başkaya’nın kendisinin dahil kimsenin, halk tipi / mahalle baskısı tipi çakma inançlılık
sürecinin 60 yıldır aynı olduğunu göremediği gibi bir durum var. Keza, önce
köylü halkın, sonra taşralı halkın, yani 2 büyük kitle demografik kesimimin
hegemonyasının kubur ve kabir olduğu da. Başkaya gibi bir solcunun ağzından, kitle genelde faşisttir ve engizizitördür
zaten, diye bir geçerli tez duyamayacağımızı biliyoruz ama gerçek de bu ne
yazık ki. Dolayısıyla laik sistem, dincilikten adam asar, çünkü Menderes dönemi
(adları terimleşmiş olan) Ticaniler ve abuk subuk tarikatlar silsilesi hep süregelen
bir kesim idi ve onlar için laikin katl-i vaciptir.
İki: Sol
deyince ne?: Sosyal demokrat mı, sosyalist mi, komünist mi? Kendisi ne ve altbirim
olarak hangisinin hangisi? Kürt sempatizanı (faşizme karşı aşağılık kompleksi taşıyan) bir sol olmayacağını hala
kavrayamadı mı bu adam?
Üç:
Nasyonalist mi, ulusçu mu, ulusalcı mı, Kemalist mi? Yine, hangisinin hangisi? Transnasyonalizm neo-faşizmi’ni gördü
mü veya okudu mu kendisi acaba?
Anti-siyonizm
ayrı konu: İsrail devleti, anayasasıyla faşist ve engizitör bir devletken ve
milyonlarca kişiye karşı insanlık ve savaş suçu işlemişken, konu Uluslararası Ceza Mahkemesi konusudur
artık. Ama bu, İsrail’in başarılı bir askeri oluşum olduğunu ve Ortadoğu’da 70
yıldır taşıma suyla savaşı başardığını görmemize engel değil ve bu sorunun
çözümü yalnız ve yalnızca askeridir, atom bombasıyla bile olsa. Yine de
Başkaya, İsrail’e atom bombasını bir sosyalistin, (Fransalı) Mitterand’ın
verdiğini de bilmek ve açıkça söylemek zorundadır.
Şimdi
gelelim zurnanın zırt dediği deliğe:
Diyor ki
kendisi:
İslamcılık komünizmi
durduramayacak, yani komünizm İslamcılık’ı durduracak. Peki SSCB ve SBKP, kendi içinde
ve Ortadoğu ülkelerinde 1945-1990 arasında ne yaptı? Bunu mu, tersini mi, bir
onu bir bunu mu?
FKÖ,
PKK, HDP islamcılaşmışken ve kendisi eskiden FKÖ ve yenide bağımsız Kürt
oluşumlarına olumlu bakarken, bunu rahatça nasıl söyleyebilecek acaba?
Hemen
1980 öncesinde, en güçlü dönemlerinde tüm sol oluşumlar, 40 hiziple binde bir
oranla 40 bin kişi iken, bunu nasıl söyleyebiliyor acaba? Neye güveniyor?
‘Occupy
Wall Street’ veya ‘% 1’ varken ve bunlar çook
güçsüz iken, AB’de sağ paritler yükselmişken, ‘Antifa’ bile faşist bir
oluşum iken, Dünya’da neye güveniyor acaba? SSCB de kalmadı ki. Putin’e mi
güveniyor yoksa? Kuzey Kore’ye mi?
Ama artı,
tüm bunları yazdıktan sonra, bir de şunu soruyorum ortalığa:
Bu adam,
bunların zerresini düşünemeyecek kadar eksik beyinli mi?
(30 Ağustos 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder